26 Mayıs 2010 Çarşamba

ESKİ BİR LİRA'YLA BAŞLAYAN AŞK BENİ KAVURDU Bİ ARA.

SARI DOBRA LANBANU OHNUR YAŞAM KOÇU İLİŞKİ UZMANI

Hem Sayın Seda Sayan gibi bir Sarı Dobra, hem bir ilişki uzmanı hem de yaşam koçu olan kişiliğinizle kısa sürede ilişki dünyasının yükselen yıldızı oldunuz Sevgili Ohnur Hanım. Sayın Safiye Soymanvari içtenliğinizin yanısıra, üst düzey ingiliscenizle ecnebi ilişki sektörünün yeniliklerini anında ülkemize getirebilen kıvrak zekânız, bizleri neredeyse size sormadan bir ilişkiye girip çıkmama noktasına getirdi.
Partnırım Selahaddin'le bir poğaça ve böörek salonunda kendisinin verdiğim 3.75 lira pattesli börek ücretindeki 1 TL'lerden birinin eski 1 TL olması vesilesiyle tanıştık. Kendisi bana ılık bir sesle
"Bunlar artık geçmiyor hanımefendi" dediği dakkadan itibaren derhal kendisiyle bir yuva kurup üç çocuk yapmaya, Adalet Yengemlerin Parseller semtindeki giriş kat dairesine taşınıp düğünde takılacak takılardan bir kısmını eve peşinat saydırmaya, babamgilden kalan üç hisseli tarladan payıma düşen parayı da abimden isteyip, Selahaddin'e Bayrampaşa'daki böörekçiye kolay gidip gelsin diye ikinci el bir Doblo almaya karar verdim.
Ben bu kadar ayrıntılı bir plan yapıp herşeyi anında tasarlamış olmama rağmen Selahaddin, "Bunlar artık geçmiyor hanfendi" cümlesini iki üç kerre üstüste kurmaktan başkaca bi şey yapmadı bu ilişki için.
İlişkideki bu soğukluğunu önce başka bir kadının varlığına bağladım. Ama baktım ki parnaklarında bir yüksük yok idi. Bu durum da gay ya da psikolojkman iktidarsız olabileceği ihtimalini de göz önünde bulundurarak yeni bir plan kurdum.
Adalet Yengemlerin Parseller Semtindeki giriş kat dairesine yerleştikten sonra düğünde takılan takıların bir kısmıyla kendisini ilgili uzmanlara götürüp bir gösterecek, eğer uzun süreli bir terapi felan gerekiyorsa doktora kolayca gidip gelebilmesi için, Kemal Abimden gelecek üç hisseli tarla parasıyla bir Doblo alacak, yapacağımız üç çocuğun ilkini bir gaç senelik alışdırma devresinden sonra dünyaya getirecektim.
Birinci çocuğa Adalet Yengem bakarken, duruma göre biz ikinci çocuğu da yapıp bu süre içerisinde büyüyen birinci çocuğu yakındaki Gönül Abla Çocuk yuvasına bırakacaktık. Adalet Yengemler ikinci çocuğu büyütürken, birincisini yuvadan alarak semtteki Sultan Murad İlköğretim Okulu'na başlatıp o arada üçüncü çocuğu yapacaktık.
Gelgelelim Selahaddin uzunca bir sessizlikten sonra yine "Bayan bu para tedavülden kalktı " dedi.
Bir süre öylece bakıştık. Ben tam kendisinin benimle olan geleceği hakkında plan kurduğunu sanıyordum ki Selahaddin, partnırım, tuttu arkamda beklemekte olan çakma sarışın karıya
"Sizin neyiniz vardı hanfendi" dedi
"Kıymalı kır pidesiynen açık ayran" demesin mi karı buna. Bu lafı vücüdünün her yeriyle tüm dişiliğini kullanaraktan dedi ama. Yuva yıkıcı doşkil.
Ben bu çakma sarışına tam "Yuva yıkanın yuvası olmaz hanım" diycektim ki Selahaddin, paçoza
" Altı lira" dedi. Işıl ışıl ışıldıyordu..
Önce erkeğimin arayışlarına sabır göstereyim, "anlayışlı karı" pozisyonunda finalde herifi bağlıyım, olmadı Selahaddin'i Kurtuluş'a Nadir Abimgilin çalıştığı taksi durağına çekeyim, Nadir Abi'yle duraktan arkadaşları bunu bi temiz dövüp bazı taksici esnafının "sarı öfkesi" ni kendisinden çıkarsınlar.
Sonra kendisini kafa sırada bekleyen taksiyle Adalet Yengemlerin Parsellerdeki giriş katına taşıyıp yaralarını sararak şevkat göstereyim. Kurbanla aramda bir "rehine sendromu" başgöstersin, herif çaresizce bana aşık olsun. Babamgilden kalan üç hisseli arsanın parasıyla düğün yapıp takıların bi kısmını evin peşinatına saydırırken, Selahaddin'in tedavi masrafları çıktıktan sonra kalanla da Doblo alırız felan diye düşünüyodum. Ancak Selahaddin, ilişkimizi temeliden bombalayacak soğuk bir tavırla
"Yoksa soona verirsin abla" dedi.
"Pes" dedim kendi kendime...Şimdi de "abla" olmuştum. O dakka planımı kurdum, Selahaddin'i Kazlıçeşme'de terkedilmiş bir fabrıka arazisine çekip Adalet Yengemin Kocası Suphi Eniştenin beylik silahıyla üç el ateş ederek vurayım. Cesedi orda bıraktıktan sonra bir süre köve gidip ortadan kaybolayım.
Dönüşte Migros'un beş parça kasasında parttime kasiyerlik yapan Şeref adlı çocukla yuva kurup üç çocuk yapayım. Adalet Yengemin Parsellerdeki giriş katına taşınıp, ilk çocuğu hemen, ikincisini iki sene sonra üçüncüsünü de birincisinin sünnetinden sonra yapayım. Birincisi askerden dönende Suphi Eniştemin "Özel Güvenlik Şirketi"nde işe sokup evereyim, o birinci çocuğunu yaptığında bizim ikinci çocuğu başgöz edeyim, ikincisinin düğününde üçüncüsü için hamamdan kız bakayım, üçüncüsünün üçüncü çocuğu olduğu sırada umreye gideyim, önce Sonra beş Parça Kasasından partnerim kasiyer Şeref sigaraya bağlı KOAH hastalığından ölsün, ben bi süre ortanca çocuğumun yanında torun torba bakayım, sonra ben de hayırlısıyla öleyim... Naapayım... Adım Nükhet, söylemiş miydim?

****

Nüket'cim yaşamının hangi bölümüne koçluk yapayım bilemedim.
Evet kadınlar erkeklere göre biraz daha detaylı düşünür ama en dobra ve en sarı halimle söölüyorum, sen abartmışsın.
Ufaktan kafa sıyrılmaya başlamış tasından, o yüzden azcık kendine bak, kendini kendine bağla, ufak sevimli şirin oyunlarla ve sürprizlerle kendini kendi elinde tut.
Saçını değiştir, küçük kırmızı iç çamaşırlar felan giy, kendinle başbaşa küçük sevimli bir butik otelde kırmızı şarap iç, rozeye temkinli yaklaş, bahar için ekose gabardin kumaşlara yönel, basenlerinden ver, ekmeği kes, lifli yi.
Yaza doğru keten kumaş, Şile ve buldan bezi sana kendini daha taze ve fit hissettirecek, kendinle olan ilişkine yepyeni bir boyut katacaktır. Organik kozalak sür, güneşe kısa aralıklarla görün görün kaç, naylom içeren terlik giyme.
Californialı İlişki Gurusu Kendikendine İlk Yardım Koçu, Kuantum Terapisti Bitki ve Taş Uzmanı, İyi Bir Eş ve Anne Julia Jeniffer Carpenter'in de dediği gibi
" Kimileyin, gelecek için yapılan planlar en fazla Şükran Günü'ne kadar ya da çarşamba günlerine kadar yapılmalıdır. Çünkü gelecekle ilgili kesin olan tek şey her çarşamba Wallmart Sebze Reyonunda Kuşkonmaz İndirimi olduğu ve Şükran Günlerinde ise tüm ailenin bir araya gelip hindi yediğidir. Diğerlerini kestiremezsiniz"
Ne güzel bir motto değil mi?
Umarım gelecek ay da görüşürüz. Sevgiyle kalın, ışık gözünüze girsin.

BU HAFTAKİ SIKILHAN/ LEMAN

- Alo Sıkılhan, dostum merhaba. Ben Enes, Enes Binsatar... Yahu senden bişey reca edeceğim, kısa bir süreliğine iki koyun güdebilir misin?
- Ehe. Peki versem sen bi sandık limon satabilir misin?
- Yok ben fevkalade ciddiyim , şaka etmiyorum... Et ithalatı içün Macaristan'dan numune koyun getirdik, ihaleye girerken komisyona gösterilecek. Yeşil Sermaye'nin Güler Sabancı'sı Behiye Büşra Uhrek Hanım'la bu işe girdik. Kendisi koyunun kaka yapıp ofisi mundar etmesinden şikayetçi. Ben 25 katlı bir TOKİ'de Behiye Büşra Hanım ise Rûbab Tower Rezidans'ta oturuyor. Ofis desen Ataşehir Cenub City Konakları'nda, yani numune koyunları ihaleye kadar besleyebileceğimiz bir bahçe yok. Sizin apartumanın âtıl duran, beton mıcır felan dökülmemiş bir bahçesi vardı, oraya bağlayabilir miyiz?
- Ayrılmayın, bağlıyorum...
- Ahaha, komiklik, gayet güzel. Bir kerresinde ünlü tüccar Ebu Hüveyye'ye esnaf olmaya hevesli gençler, bir sual sormuşlar ve demişler ki "Yaa Hüveyye, ticared dünyası bin türlü tilkilik ile dolu. Kabile reislerini hoş tutacan, payını ayıracan, gerektiğinde kuzu gibi sessizce reisten ulufe- bahşiş bekleyecen, gerektiğinde ise raakiplerinin üstüne yırtıcı bir çakal gibi atlayıp parçalayalarak ihaleden lokmanı kapıcan. Söylesene sen böylesi micadele dolu bir hayata nasıl katlanıb da başarılı oluyorsun?"... Ebu Hüveyye durmuş şöyle bir bakmış. Sonra heybesinden deve derisi bir rulo çıkartıp gençlere göstermiş. Gençler bakmışlar ki ruloda "En güzel deli ve sarhoş fıkraaları" yazıyor. O noktada Ebu Hüveyye dönmüş ve demiş ki "Mizah ile dayanıyorum, gülerek ticared ediyorum"... Ne de güzel bir kıssa değil mi?
- Ayrılmayın, gülücem...
- Mizah iyi güzel de, bizim koyunlara bakalak olucan mı yaa Sıkılhan?
- ....
- Alo... Kapadın mı gene... Bu... İşte bu... Ne bir ticared ne bir rızık... İşte isbat: Hakikaten de versem iki koyun güdemeyen bir zihniyyetsin Sıkılhan. Noolur koyunlara ihaleye kadar bakıversen. Bedava bakmaycan, komisyona hayvanları gösterdikten sonra kesicez, döş bölgesinden payını alıcan, ticaredini edicen. Amma nerdeee?. Alooğ... Alo ses versene istatükocu veled. Alo...statükocuğ.... Elitin evlaadı! Göd afedersin arkadaşım bunlar...

* * *

- Alo Sıkıl, miriba Bunalgül ban. Var ya Lost Amarikayla aynı anda bitti.
- Aynı anda olması süper. Tensel uyum...
- Hemen konuyu cinsele çekme, hayvan konakları... Bi takım insanlar cidden önam veriyodu bu diziye taam mı? Bitinca hayatımızda boşluk oluştu resman. Annem dizinin final bölümünden itibaran yemeğe başladı, haala durmadı. Büzge hayatındaki boşluğu doldurmak için ex çıktığı Doruksun'a geri dönda, Çisil saçını küt kestirdi, Çaatay torrent emiyo...
- Cümleten geçmiş olsun.

* * *

- Sıkılhan, alo, Ömür ben Ömür dayın... "Ne ezilen ne ezen hakça bir düzen" diyorum sana, gelin kucak açıyorum, kızlı erkekli bir grup buyrun gelin bizim çatı altında toplanalım. Kılıçtaroğlu Rüzgarından estireyim ben size burda. Artık bu ülkede Ali Dibocu'dan naylom faturacıdan, kalpazandan efendime sööliyim kart zamparadan şey olmasın, gelin gençlik kollarına pazu yaptırtalım, şüşürelim, semsert edelim...
- Ah be dayım rüzgar hep aynı yerine esiyo senin...Dinmiyo dinine yandığımın fırtınaları.
- Esiyo da nooluyo ağzını kırdığımın. Bi toplayıp getirmedin sizin neslin gızlarını... Gelin bak; önce yürüyüşümüzü yaparız, akşama doğru bir kıyıda soluklanılır, sonra bir gençlik ateşi, bir kutlama şenliği bir enerji, bir sinerji... Karşılıklı fikir alış verişi edilir, hedefler konur, ilerleyen saatlerde alkolun da etkisiyle... Alo? Alo kapadın mı şorşak!.. Oğlum kırsala ininsenize lan, hep kendi arağızda bi elitlik, bi seçkincilik... Al gel işte lan karıları, aloğ...

18 Mayıs 2010 Salı

Olay Yerindeki İncelemeler

Atilla Atalay'ın Usulcacık Adlı Kitabından

- Teessüf ederim yani Değer Bey.. Biz, elim bir hadiseyi, cereyan ettiği Yeniçeltek Mevkii’nde devlet adına bizzat müşahade etmeye gelmiştik.. Siz vatandaşın karşısında üzüntülü ve vakur duracağınıza, yavşak bir şekilde ve pişmiş kelle mimikleri yaparak durdunuz.. Bi ara benim bile sizi linç edesim geldi..
- Reca ederim Sabit Bey’ciim... Mamafih bi ara elimde olmadan gülümsedim.. Fekat vatandaş bize “İş işten geçtikten sonra, kınayı götünüze yakın” şeklinde bağırınca, kendimi tutamadım.. Ehöm.. Yani, şey.. Af buyrun, elimde olmadan dötünüze kına yakmaya çalışırken siz gözümün önüne geldiniz. Evvela kınayı kıvamına getirip söz konusu yerinize sürüştürdükten sonra üstüne bez bağlayıp kınanın tutmasını bekleyen görüntünüz çok komikti..
- Kabahat bende zaten Değer. Bi ara makam otomun kapısı açıldığında sana bi tekme patlatıp arabadan atarak kalabalığa parçalatmak vardı ama, kapıyı açmaya cesaret edemedim. İki dakkalığına cam üç santim açık kaldı, çırpıyla burnumu çizdiler zaten..
- Niye ööle diyosunuz Sabit Bey?.. Yüzüme üzüntülü ve fakat soğukkanlı bir ifade vermek için elimden geleni yaptım.. Yüzüm ekşisin diye çişimi tuttum, arkada dolgusu düşmüş, sinirleri açıkta bir dişim var, onu kibrit çöpüyle kurcalayıp acıttım. Gözümden yaş bile geldi.
- Haa.. Aferin, iyi halt karıştırdın.. Soona o yaşlı gözlerle gidip, olay yerinde bulunan Polonyalılar’a “Sizde deniz yatağı, uyku tulumu, kaset teyp, tornavida takımı filan yok mu? Kaçtan verirsiniz” diye sordun..
- E, naapalım Sabit Abi yaa! Dünya işleri işte.. Bu Polonyalılar yazın kampinglerde filan çok ucuza eşya satıyorlar.. Geçen yaz bunlardan deniz yatağıyla gitar aldımdı. Naapcan işte.. Bi taraftan da hayat devam edicek bi yerde.. Emr-i Hak vaki olunca hepimizin sonu aynı.. Hem bu Polonyalılar’a nooluyo ki? Niye maydonozlar? Almanlar da var, bilmem ne.. Grizu bizim.. Patlar, patlamaz.. Onlara ne.. Aslında diyorum, madem 72 millet bu kadar ilgi gösteriyo, burayı turistik korku tüneli olarak işletsek.. Yap, İşleteme, Defnet Modeli’nden daha iyidir.
- Kes sesini Değer! O dediğin 72 millete rezil oluyoruz zaten.. Dünyanın en çok grizu patlatabilen tek ülkesiyiz.
- Tam da bitakım önlemler alıyoduk halbukisi.. Ne güzel, ocağın girişine “Evvela tedbir, sonra tevekkül” hadis-i şerifini yazıp astırmıştık. Tüm ocaklar Merkezi Efsunlama Sistemi’yle efsunlanıcaktı.. Memleketimiz, jeopolitik konumu itibarıyla nazara geliyo bi yerde.. Resmen “göz var”.. Bu bakımdan maden ocaklarına nazara pek iyi gelen;
Aynaşanın, kaynaşanın
Yol üstünde oynaşanın
Elek satan kör paşanın
Cümle âlemin gözüne, tü tü tüüüü.. Tüh!..
şeklindeki tekerlemeyi de yazıp astırmak fevkalade faideli olacaktır kanaatindeyim.. Kezâ, memleketin dört bir tarafına, çanak uydu antenleri şeklinde dev nazar boncukları yerleştirmekte de, geç kalmamalıyız.. Bunu da ifade edeyim..
- Evet, demin söölediğin nazar tekerlemesini hatırladım.. Kumkapı’da yanan konfeksiyon hanını “hadise mahallinde tetkiklerde bulunmak maksadıyla” ziyaret ettiğimizde de söylemiştin... Daha sonra seni itfaiye kurtarmıştı.. Aracın otomatik merdiveniyle yerden 50 metre yükselterek kalabalığın elinden zor aldılar.. Buna rağmen, ağzına iki tane çakmak için öfkeyle 25 metre zıplayan bi herifi bugünkü gibi hatırlıyorum..
- Öhö.. Milletce birlik ve beraberliğe en çok mühtaç olduğumuz şu günlerde niye benim damarıma basıyosunuz Sabit Bey?
- Sus artık.. Maksatlı it.. Nifak tohumu.. Karanlık emel.. Seni şuracıkta buruşturur, daha sonra, bu elim hadiseden derin teessür duyar, kederli ailene ve yakınlarına başsağlığı dilerim..
- Bu bir teyp kaydı mıdır?
- Öyle Sayın Abone.. Devamı var.. Ardından, Otistik Drakulalar Derneği, senin için, “O ölmedi, ölmeyecekir de.. İçimizde, bi yere gitmedi. Şimdi buradaydı.. Birazdan gelir.. Siz şööle oturup bekleyin.. Evladım, misafire çay sööle” diye çarşaf çarşaf gazete ilanı vericekler.. Evet, bu bir teyp kaydıdır.. Hem de çok acı bir kayıt..
- Ay hihöhöhö.. Dostum Sabit Bey.. Yine aynı şey oldu, yine ciddi ciddi elinize kınayı almış dötünüze yakmaya çalışırkenki haliniz gözümün önüne geliverdi.. İhi.. Tasavvur ediniz..

9 Mayıs 2010 Pazar

YAZ BOYU MOLA


Kitap yazma neyin gibi pek meşakkatli ve hayırlı bir iş içün yaz sonuna kadan sizleri 6417 parçalık dev blog arşiviynen başbaşa bırakarak izninizi istiyor, en güzel günlerin, en güzel gecelerin sizlerin olmasını temenni ediyoruz.
Bu süre içerisinde elbette ara sıra bi takım güncellemeler felan olacak tebi, siz gene de ara sıra kapımızı tıklatın. Sonbahar'da yepisyeni bi kafaynan...
Görüşmek üzere, kalın sağlıcaklan.

GİZLİ KAMERA PUSUSU ÖYKÜSÜ

Kişi Başına Bir Yalnız Kitabı Boş Lakırdılar Bölümünden...



- Yanlışın vardır Kinyas, tamam benim o şarkıcı karıyla bi ilişkim, hatta ters ilişkim oldu ama olay yerinde bir kamera felan yoktu. Kimse “ekşın” yahut, “o pozisyonu bi daha alalım Tengiz Bey, şimdi siz gızı arzuynan belinden gavrayıp ifak ifak tahrig edin” filan demedi. Ben garıynan otelin lobisinde bir yimek yidim, yan masada oturanlardan birini bacağından vurdum, ondan sonra, yukarı odaya çıktık, kokoin aldık, ortamlar ısındı, ben verdim verişdirdim şargıcı karıya. Olay budur. Şimdi nerden çıkdı “porna film” felan.
- Pusu kurmuşlar Tengiz Abi sana, gizlice kaydetmişler işte. Bu gizli gameralar çıktı yiğidlik bozuldu zaten. Herkeş manyak gibi birbirinin filmini çekip gasasında saklıyo. Geçengün biz bile evde “Çocuğun sünneti” diye bir visiidii takdık, benim Şile’de bir otelde bir travestiynen çekilmiş porna filmim çıktı. 10.000 Euro paramı aldılar filmi silmek için. “Yoksa medyağya dağıdırız” dediler... Şimdi sana da en aşşa 100.000 Euro yazmışlardır. Parayı vermezsek filmi ortalığa salıverirler.
- Niye seninkine on benimkine yüz istiyorlar lan? Filmin uzunluğuna göre mi, yoksa afbuyur başga bir şeyimizin uzunluğuna göre mi değerlendirme yapılmış.
- Senin film sesli de o bakımdan abi. Üstelik ışık ve oyuncu yönetimi çok iyi kotarılmış, süpriz bir final, başarılı geçişler, eni konu özenilmiş bir çalışma. Filmi izledikten sonra seyirci koltuktan adeta kendiyle hesaplaşarak kalkıyor.
- Ne diyon yiğenim sen? Bi bok anlamadım. Doğru gonuşsana şerefsiz, dilimizi bilmiyon mu?
- Dilini biliyorum tabi abi. Filmde gördüm. Dogrusu çok iyi kullanıyorsun. Ön sevişmede dil kadan önemli bir şey yok derler. Ayrıca sen bayaa Taocu bir insanmışsın be Abi.
- Ulan gençliğimde Reyisali Abi“Bunlar Maocu, katli vaciptir” dedi diye altı tane çocuğu komando düğümüynen boğdum ben şerefsiz. Sen şimdi o porna filmde bakıp bakıp da beni Tao, mao ööle şeylere nası benzetiyosun, sıkarım kafana itoğlu it. De get topla çocukları, o şerfsizlerin mekânını basıp alacam ellerinden filmimi.
- Yapmayalım öyle şeyler be Abi. Bak infaz yasasından dışarı çıkdınız, bir top sakal bırakdınız, bir iş adamı oldunuz, bir sipor glübünde bir yönedici olma durumunuz var, bozmayalım şimdi bunları. Silah külah geride galdı öyle şeyler. Memleket bir zaman bir oyuna getirildi, bitti artık. İnsan sevgisi şeysi... trendi... Anladabiliyo muyum. Halka hizmet... Beyle şeyler... Yani demem o ki, “Dan dun” diye fırlamıyalım ortalığa, tezgâh bozulmasın.
- Yaa nabacam, paşa paşa verecem mi lan yüzbin euroyu? Dop sakal bırakdıysak hepten yavşak mı olduk? Olmaz ööle şey, gidip dümdüz edecem o gizli gameracı şerefsizleri. Eyle şeyler yapacam ki “Kurtlar Vadisi”ndeki infaz sahneleri benim ettiklerimin yanında bir bebenin doğumgününde çekilmiş vidyo gasedi gibi masum galacak...
- Akıllı ol Tengiz Abi.
- Lan dilime hayran galmışsın ama aklımı görmedin. Çıkmamış tabi o şerefsiz filmde. Bende bi akıl var, gafamın içinden çıkarıp da masaya goyabilsem dodağın altı kerre uçuklar!
- Estagfurullah Abi, demem o değil. Yani başka yolları da var bu işin. Biz de garşı tarafın resinin bir videosunu çekeriz, takas olur. Kimse kimseye dokanmaz. Bu işler böyle dönüyo artık, herkes birbirinin gasedini saklıyo elinde. Sen şimdi bi “he” de. Gönderelim çocukları 35 milimetrelik bir gamera, komple bi ışık seti, dolly, efendime sööliyim cimicip ayağı, şaryo felan alsınlar bi koşu...
- Onlar ne lan. Uranyum işine girdim çıkdım bu gadar karışık laflar geçmiyordu. Bi araba paradır şimdi o dediklerin. Bizim çoculardan birine yüzelli euro versem herifin yedi sülalesini öldürür ayrıca üstüne hediye puanı kazanırım.
- Abi diyorum sana rikse atma temiz maziini. Şurda Fitbol Federasyonuna yuva yapmış, bir iş adamı, bir gulüp başkanı şeklinde gözüküyorsun. Tetikçi öter bilmem ne olur, yazık olur nâmımıza. Hem biz bu aldığımız alat edevatı bi kere kullanmıycaz ki. Dedim işte, herkeş birbirini tuzağa düşürüp porna filmini çekiyor. Allahın günü lazım bize bu kamera felan. Gel sen şu işe bir “he” de.
- He...

* * *

- Evet Kinyas, benim işaretimle beraber o kola şişesini alıp “Hımmm pek de güzelmiş, ben şimdi bunu alıp orama burama sokmaz mıyım, oh şönn” demek suretiyle, şişeyi ilgili yerine şeedeceksin... Işıklar, gamera, hazır mıyız... Evet, beş... dört... üç... iki... bir... gayıt...
- Ya Tengiz Abi, yapma gözünün yağını yiyim abi. Bak çoluk çocuğum var bu yaştan sonra böyle şişeyle filan...
- Bak hâla konuşuyo şerefsiz. Onu bana sırf kendi keyfin için bissürü gamera ışık alet edevat aldırmadan düşünecektin itoğluit. Hani ulan Sarı Vakkas’ın şarkıcı Ohnur Follaş’la porna filmini çekecektin. Adını “Vakkas Hakkında Herşey” koyacakdık, hani nerde film?
- İyi ama abi, çok daha çarpıcı bir senaryo çektim. Bak San Sebastian Film Festivalinde, Cannes’te, Toronto’da ödüller aldık... Napiim abi, başka çarem yoktu, ben aslında sinemacı olmak istiyodum, o yüzden karıştım aranıza. Bu alemde, orospu şarkıcılara albüm yapmak için harcadığınız paradan, sürmeyi bilemediğiniz kara jiplere, beslediğiniz tetikçilere, sadece osurup kıl dökmek için içine girdiğiniz altın musluklu mermer jakuzilere, nerenizden sokup yutacağınızı şaşırdığınız uyuşturuculara saçtığınız dolarlardan biraz almış oldum evet. Ama bu kendini yitirmiş, hayatın anlamını, magazin programlarındaki kara para vampiri salak karılarla adamların hayatına ulaşmak zanneden ülkemin insanlarına farklı ufacık bir ses duyurabilmek yaptım.
- Güzel gonuştun Kinyas’ım, aynalı laflar ettin allah için. Gelgelelim bu replik senaryoda yok. Ben şimdi senin laflarını hatırlatayım. Evet Kinyas, işaretimle beraber o kola şişesini alıp “Hımmm pek de güzelmiş, ben şimdi bunu alıp orama burama sokmaz mıyım, oh şön” demek suretiyle, şişeyi ilgili yerine şeedeceksin... Işıklar, gamera, hazır mıyız... Evet, beş... dört... üç... iki... bir... ekşınnn...

5 Mayıs 2010 Çarşamba

MAYIS SARI DOBRASI

SARI DOBRA LANBÂNU OHNUR Mayıs 2010

KOCAM "YAŞAM KOÇUYUM" DİYEREKTEN "DOST HAYATI" YAŞIYOR

Biliyoruz ki beş parmağın beşi de bir değil Lanbânu Hanım. Her meslekte sağlam elmalar, albenili mandalinler, pattes katılmış ilaçlı büfe kaşarları, sıyrılmış kemikle tavuk gagasından, ibik parçasından yapılmış sahte sucuklar ve çürük elmalar olabiliyor. Bu bakımdan kocam Reşat Ekrem hakkında anlatacaklarımın, ekmeğini namusuyla ve tertemiz kuantum enerjisiyle, çalışıp didinerek, nefesiyle diyaframını kontrol ederek kazanan diğer koçları- başta da sizi- üzmemesini diliyorum.
Sözüm kimseninkine değil, Reşat Ekrem'in koçluğuna.
Reşat Ekrem'le MSN'de tanıştığımızda kendisi bir yapı marketin bahçe reyonunda bölüm şefiydi.
Bütün hipermarket çalışanları gibi ömrü "Yemekte ne varmış Önder Abi? Yemeğe çıktın mı Süay, Gene patlıcan çıkmış kız di mi Kübra" şeklinde bik bik ederek, reyonlar arasında toplaşıp geyikleyerek, market içi kameraların kör noktalarında cep telefonuyla muhabbet ederek geçiyordu. Ortada yaşam koçluğu felan yoktu.
Msn'de başlayan ilişkimizi Facebook'a oradan da nikah masasına taşıdığımızda Reşat Ekrem'in benim için özel olarak toplanıp montajlanmış bir ruh ikizi olduğunu düşünüyor, mutluluktan uçuyordum.
Kendisi çalıştığı yapı marketten yuvamıza rengarenk dübeller, fanyanslar taşıyor, bahçe reyonuna taze inmiş mallardan en kral sakız sardunyalarını, pencere bostanlarını, çiçekcoşturanları getiriyordu. Ancak bir süre sonra reyonda tamir çimi gübresi paketlerininin 19.95 lik barkodunu dalgınlıkla 89.90 lık bahçe tırmıklarına yapıştırdığı için çalıştığı marketten atıldı.
İşsiz geçen günleri boyunca bir eş olarak kendisine elimden geldiğince yardımcı oldum. Hatta öyle ki işyerinde aralıksız çevirdiği geyiklerin eksikliğini hissetmemesi için oraya telefon edip arkadaşlarıyla "Yemekte ne varmış Önder Abi? Yemeğe çıktın mı Süay, Gene patlıcan çıkmış kız di mi Kübra" şeklinde telekonferans bağlantısı kuruyor, eski işyerinde o gün patlıcan, pilav ve kaysı hoşafı çıktıysa mesela, ben de aynı yemeklerden yapıp önüne koyuyordum.
Aradan bir zaman geçtikten sonra Reşat Ekrem, bir Kuantum Koçu'nun yanında iş buldu. Koç'u arabasıyla konferanslara felan götürüyor, Koç'un kitaplarının ve DVD'lerinin dağıtımını yapıyor, koçun ikinci eşinden olma oğlu Kütlesun'u sabahları okula, ordan hazırlık dersanesine götürürken, birinci eşinden olan kızı Biliş'i bale kursuna bırakıyor, üçüncü eşinin ilk kocasından olan üvey oğlu Tahmaz'a direksiyon öğretiyordu.

"EVRENE OLUMLU MANYELLER GÖNDERMEYİ ÖĞRENDİM"

Reşat Ekrem, yanında çalıştığı Koç'tan çok memnundu. Bana "O adam hayatımı değiştirdi Serenay, bana evrenle uyum içinde titreşmeyi öğretti, içimdeki gerçek Reşat Ekrem'i bulup çıkarttı, evrene olumlu manyeller göndermeyi öğrendim" diyordu.
Doğrusu ben de çok mutluydum, Reşat Ekrem işyerinden eve pozitif getiriyor evi olumlu enerjiylen tıka basa dolduruyordu.
Koç'un alacak verecek meselesi yüzünden bir kuruyemişçiyi bıçaklayıp hapse düştüğü günlerde, Reşat Ekrem, işverensiz kaldı ve kendi koçluk işini kendi yapmaya karar verdi. Birikmişiyle derhal pasajdaki bir orloncunun tükkanını alçıpanla ikiye bölüp yarısında kendine "Yaşam ve Huzur" adında bir koçluk ofisi açtı.
Doğrusu ben iş yapacağına pek ihtimal vermiyordum. Ancak yine de kendisinin yazdığı "Olumlu Düşünerek Doğalgaz Faturanızı Düşürebilirsiniz- Mutlu Kombi" adlı kitabı için konu mankenliği yaptım. Bir tayt giyip kombiye sarılarak evrene olumlu enerji yollarkene poza durdum.
Bütün gazetelerin Kadın- Sağlık Ekleri, Reşat Ekrem'le "Diyet, evren, madde, basen, karın çevresi yağları" felan diye röportaj yapınca kitap çok sattı. Reşat Ekrem kısa sürede ünlü olup aradaki alçıpanı kaldırırarak orloncunun payını da kiraladı.
Bir taraftan "Pozitif Enerjiyle Hayat Arkadaşınızı Bulabilirsiniz- Mutlu Koca" adlı kitabını yazıyor bi taraftan da düğün salonlarında konferans düzenleyip Kuantum Düşüncesi'ni anlatıyor, DVD, kitap, enerji toplama taytı, pozitif taştan takı, evdeki negatifi toplayıp bacadan atan ızgaralı vantilatör pazarlıyordu.
Esenler, Saadet Düğün Salonu'nda "Toplu Titreşim Günü" yaptıkları sırada, Nükhet adındaki o yuvayıkıcı karıyla tanışıp beni negatif enerji çeken boynuzlarla taçlandırması uzun sürmedi. Kendisi her erkek gibi parayı bulur bulmaz derhal karıya düşüp bir de film cam kaplı siyah Doblo almak suretiyle evrensel gelişimini tamamladı, huzura erdi eşşoğleşek!
Kendisine "Naaptın lan Reşat Ekrem, bu kadın burdan Hindistan'a kadar bissürü yogi'yi guru'yu titreşim esnafını baştan çıkarmış. Niye göz göre göre yuvamızı yıkıyosun?" dediğimde bana
"Kendini sahile vuran bir dalga gibi duyumsa evrenle bütünleş" filan diye geyik yaptı, Yunus balığı sesleri ve sitar dinleterek sakinleştirmeye çalıştı. Nükhet'e Bahçeşehir Spradon Evleri'nden ev açmış "İstersen sen de gel, üçümüz "om om" diye titreşip rezonansa girelim kâinata duple manyel gönderelim" dedi.
Ben şimdik ne yapayım Lanbânu Hanım, ordan bana bi titreşip evrene yollarsanız ben de burdan ona göre titreşir bu sorunu çözerim hayırlısıynan.

***
Maalesef Serenay maalesef piyasa sahte yaşam koçlarıyla kaynıyor. Bu gün bir çok Nefes Koçu, Kuantum Koçu daha "Yaşam Koçları Derneği" nin aidatlarını bile ödemeyip üstüne yatarak evreni borca sokuyorlar. Derneğin iki yıllık kirası birikti, çaycı markayı kesti haberleri yok. Herneyse mesleki sorunlarımızla seni sıkmayayım.
Şimdi Serenaycığım, Reşat Ekrem Koçu, yuvaya geri döner. Nebraskalı İlişki Uzmanı ve Diyetisyen Susannah Homerswift "Evrenin Anahtarı Cebinizden Sarkıyo Haberiniz Yok" adlı dokuzlu DVD setinde aynen şöyle diyor
"Hiçbir erkek yoktur ki, verandadaki koltuğunu, garajdaki modifiye Fordunu, altılı bira setini ve karısının yabanmersinli kekini özlemesin. Biraz uzaklaşsa bile minik kızının okuldaki gösterisine yetişecek, oğluyla oduncu gömleklerini kuşanıp ormanda balığa çıkmak için mutlaka dönecektir. Size düşen dolapta altılı birayı soğutmak, kek için mikro dalgayı hazır tutmaktır. Göreceksiniz daha bahçedeki çimler uzamadan, verandada onun ayak sesleri duyulacak"
Yanisi Serenaycığım, sen sıcak yuvayı hazır tut. O dönünceye kadar saç modelini değiştir, basenden kilo ver, cildinden siyah noktaları ayıkla.
Reşat Ekrem'e küçük tatlı minik sürprizler; seksi bir iç çamaşırı, aniden ortaya çıkıveren, yeni tatlı bir cep telefonu, çok fonksiyonlu çakı, likörlü çukulata drajeleri, bir butik otelde rezarvasyon ya da Santorini Adası'nda ikinci bir balayı planı. Yaz için lacivert kruvaze keten ceketler, espadril modeli lastik tabanlı tekne ayakkabıları güzel olabilir.
Ya da döndüğünde Parizyen davran, şaşırt onu. "Aşkın ve sanatın başkenti Paris, oh Paris." felan de. "Sanatçıların daima bişeyler karadıkları sevimli meydan kahveleri. Peynir ve şarabın gizemli simyası. Sen nehrinde tatlı küçük bir gezinti, şarabın buğusu ve baget ekmek...." Çocuk doğur, orloncunun çıktığı tükkanı kendi üstüne yaptırt.
Bu aylık da bu kadar, ışık gözünüze girsin, evren.

BU HAFTAKİ LEMAN KAPAA: BAŞKA İSTANBUL YOK!




4 Mayıs 2010 Salı

ÇUKURA DÜŞEN ÇOCUKLAR MEDENİYYETİ ATLANTİSKENT YERALTI GONAKLARI.


* CAZIBA MERKEZİ YERALTI REZİDANSLARI HOM OFİSLAR
* YERALTI GAYNAKLARININ GIYISINDA KONFORLU BİR YAŞAM

MEMLEKETİN EN KIYMETLİ MALZEMESİ SIĞIR VE DAVAR ETİYLE GAPLI YAZ AKSASUARLARI











HAFTANIN SIKILHANI

- Alo Sıkılhan, merhaba dostum, Hırgürkan ben. Hırgürkan Yırtıcı... Yırtıcı Gourup Dünya Başkanı... Bi dakka seni beklemeye alıyorum. "Aaaağaağahaaaa Yırtııcııı Guruuuup, modeeern kentleeer kuraaarrrr, ağaaağaaağğğğ, Yırtıııcıııı Guruup yaşaaanılcek evleeer yapaaar ahaaağağağaaaa"... Alo... Nası beğendin mi bekleme müzüğimizi. Beklerken iyi vakıt geçirdin mi? Zamanın nası geçtiğini anlayamadın dey mi? Dur bi daha bekleteyim.
- Etme...
- "Ağaaaaağğğğ cazibeeeeğ merkezlerııııı, ahaaağ yükselen yıldızlaaaar, haaaaağ, yırtııcııı gruuup modeern kentleeer kuraaaar" Nası? Gourubumuza bekleme müziği de yaptırttık, cingıl yapılındı bize. Artıkın başdöndürücü bir yükselişe geçicez Sıkılhan. Çağ çok değişti, yepyeni, hıphızlı bir çağ. Çok.
- Hızlıysa niye bekleme müziği dinliyoruz?
- Eeöö. Çağ çok...Öööö. Bilemedim, danışmanlarımıza sorucam. Dur ben seni biraz daha bekleteyim: "Ağaağaaaaaaağğğğğ, üçünçü köprüyleeeee, kent merkezineeeeeeğğğ, saadeceeeeğ yarım saaat uzaklıktaaaağğğğ, tenis kortolarııığğğğ, havuzlaaaarğğğ ahağğğğğhağğğ konssseeeeepttt hağaaaaa. Pam pam... Ihınah. Inh! Arggh"...
- Hırgürkan, nooldu olm, şarkıyı söyleyen kız öldü galba? Cingılda çıngar mı çıktı?
- He, kayıttayken Dövsıkcan abim vurdu kızı. Bu kısım, Gourup'un bekleme müziğinde olmıycak. Ben sana orijinal dat'ı dinletiyodum, santral hizmete girince bu bölümü dinletmiycez, sen de duyduklarını unut. Çağ çok hızlı değişiyor, çağ çok.
- İyi ama merak ediyo lan insan. Neden yani vurdunuz, öldü mü kendisi?
- Tebi her şarkının bir öyküsü vardır. Bunun da acıklı bi öyküsü var. Kızın adı İncilay idi. Biz üçüncü köprünün güzergâhı belli olduktan sonra gourup olarak büyüme kararı verdik. Çağ çok hızlı değişiyor, mevcut durumu okuyup yeni fırsatları yorumlayamayan tıkız zihniyetler film camlı siyah bir cipe bile pinemeden tarihin derinliklerine karışıp kayboluyordu. Orda mısın?
- İvet.
- Grubumuz hamla etmeye karar verinci, kurum kimliği; logo ve cingıl için bir şirketle anlaştık. Cingılımızı seslendiren İncilay'a ortanca abim Erçakal dakkasında aşık olarak iş hayatının porofesyönelliğine yaraşmayacak bir harekette bulundu. Babam bu aşk için önceden "Bir hevestir gelip geçer, bizim oğlan gene şarkıcı karı besliyur" şeklinde düşündüyse de, Erçakal Abim "Biz İncilay'la Japonya'da dünyaevine giricez" deyince delirdi. "Bizim aileye şarkıcı gelin yakışmaz" diye tutturdu.
- Ama çağ? Çok hızlı hani...
- Çağ başka, töre başka götoş! Sordun, adam gibi dinle. Üstüne bi de abim Üçüncü Köprüyü gören arsalardan birini düğün hediyesi olarak kızın üstüne yapınca babam o dakka Erçakal Abi'me sıktı. Dövsıkcan Abim de duruma üzülüp "Kardaşımın hayatını kararttın len kancık" diyerekten, stüdyoya girip kayıt esnasında İncilay'ı vurdu. Sonra kan bedeli ödeyip anlaştık aramızda... Alo... Alooo... Kapadın mı lan? Aloo. Madem kapıycan niye anlattırıyon lan saatlerce şerefsiz. Alo, bekle lan orda gelip sıkıcam kafana, bekle şerefsiz.

* * *

- Alo Sıkılhan, evet, annen ben yavrum. Seni siperden arıyorum. Belgrad Ormanları'nda şirketçe paintball oynuyoruz. Evet, birbirimize boya atan tabancalarla saldırıyoruz. Böylelikle ekip ruhumuz gelişiyor. Ben siperde yatarken düşündüm de evde de oynamalıyız. Evet, hoş olur.
- Evlat katili mi olıyım diyosun?
- Saçmalama Sıkılhan, bunlar oyuncak. Mizah bu diil çocuum. Üstüne eski bişiyler giy, babana da SMS attım eve gelince çarpışıcaz.. Ailemiz çağın getirdiği stressle böylelikle rahatça başa çıkabilicek. Yeni durumlara kolaylıkla oryante olabilen, aktif, girişken, dinamik, prezentabıl, fileksıbıl, yavuşakebıl, satışkan, çakalbilitesi yüksek, sektöründe liğdar vea
- Tamam, ben teslim oldum.
- Olmamalısın gencadam. Çarpışmalısın. Ben de gençken senin gibi, öfkeli, afedersin bokuynan kavga eden ona buna karşı bir insandım. Hiç unutmuyorum bir gece rüyama, gri saçlı, viskisini tek buzla içen bir senatör girdi, şık bir golf pantolonun üzerine, füme lakost giymişti, bana güneyli aksanıyla ...Tanrının cezası sürtük! Kahretsin...Vuruldum, Yönetici Sekreter Chief Asistant Kübrâ Bradley beni vurdu.
- Dayan anağ... Anamm.. Ehehe... Kara bahtlım, röfle pürçeklim.
- Hep senin yüzünden Sıkılhan, telefonda lafı uzattın, yerim belli oldu. Şimdi köşe ofisimi, park yerimi ve yönetici tuvaleti anahtarımı bu oronsbu karıya vericekler. Gülme çocuğum, gülmemelisin, mizah bu değil! Çirkin, tatsız...