31 Ocak 2011 Pazartesi

MECNUN KULELERİ İÇİN TEŞEKKÜR

Mecnun Kuleleri'ni çıkar çıkmaz bulup okuyan, arkadaşlarına haber veren, bendenize yüreklendirici mesajlar yollayan herkese buradan çook teşekkürler. Negzel, boşa gitmemiş emekler.
Umarım aynı keyifle yazıp okumaya uzun yıllar devam ederiz.
Sevgiler
Atilla Atalay

26 Ocak 2011 Çarşamba

ALMANYA'DA BİR TÜRK POLİSE SIĞINDI: "KARIM SÜREKLİ SEKS İSTİYOR"

Almanya’da yaşayan bir Türk, karısı sürekli kendisiyle cinsel ilişkiye girmek istediği ve bu yüzden uykusuz kaldığı gerekçesiyle polise sığındı.

Polis yetkililerinin AFP ajansının verdiği bilgiye göre, söz konusu kişi, 18 yıllık eşinin tacizlerinden kaçabilmek için dört yıldır kanepede yattığını söyleyerek, karakola başvurdu.
Yetkililer çiftin iki de çocuk sahibi olduğunu ifade etti.
Polisin açıklamasında, “Beyefendi en sonunda boşanmaya ve evden ayrılmaya karar verdi. Böylece biraz dinlenebileceğini umuyor. Özellikle de dinç bir şekilde işe gidebileceği için çok heyecanlı” denildi.

“Eşi gece boyunca sürekli oturma odasına geldiği ve kocalık görevlerini yerine getirmesini istediği için geceleri dinlenmesi mümkün olmuyordu” ifadeleri kullanılan açıklamada, şikayetçinin gece uyuyabilmek için polisin yardımını istediği belirtildi. (Hürriyet)

BÜTÜN PARAYI BENZİNE GÖMÜNCE

25 Ocak 2011 Salı

GEÇEN BÖLÜM SUYA DÜŞEN KÜÇÜK OSMAN'I BU BÖLÜMDE İNEK İÇECEK

Kanal D nin izleyenleri ekran başıan kilitleyen dizisi Öyle Bir Geçer Zaman Ki de geçtiğimiz bölüm halata takılarak denize düşen Küçük Osman karakteri için bütün Türkiye nefesini tuttu. Acaba minik Osman sudan sağsalim çıkıp düşen ayakkabısını giyebilecek mi yoksa ne?
Bag Tv editörünün sağlam kaynaklara doğrulattığı habere göre; bu hafta da Osman'ı inek içecek.

KAR GELDİ BEBEEM YAKIN DURALIM ISINIRIZ. BAK ŞEREFSİZİM KALBİMDE Bİ KÖTÜLÜK VARSA

24 Ocak 2011 Pazartesi

NİCOLAS CAGE LEMAN'IN BİNİNCİ SAYISIYLA POZ VERDİ

KAR VE TREN... NEGZEL.

İSRAİL'İN MAVİ MARMARA RAPORUNA DÜNYADAN TEPKİ

İndependent, Financial Times, Reuters ve El Cezire de yer alan haberler için tıklayınız.

Türkiye'nin doğusunda nükleer sızıntı iddiası

A.A Türkiye'nin doğusundaki 6 ilinde nükleer sızıntı iddiası... Türkiye sınırına çok yakın bir bölgede bulunan Ermenistan'daki Metzamor nükleer santralinden radyasyon sızmaları olduğuna dair iddialar üzerine Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi (ÇNAEM) ve Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü tarafından Iğdır, Ağrı, Muş, Tunceli, Hakkari ve Şırnak'ta radyasyon ölçümleri yapılmaya başlandı. Meteoroloji Mühendisi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ise radyoaktif ölçümlerin yeterli olmayacağını, bölgede yaşayan halkın herhangi bir tehlike anında en az zararı görmesi için meteorolojik analizlerin de muhakkak yapılması gerektiğini söyledi.

20 Ocak 2011 Perşembe

Allianoi'nin toprak altında kalmasının mahsuru yok!

İzmir’in Bergama İlçesi’nde bulunan dünyanın sağlam kalmış tek antik ılıcası olan Allianoi'nin üzeri kumla örtüldü, antik kent Yortanlı Barajı'nın suları altında kalacak. Karara tepki gösteren çevreciler daha önce Kültür Bakanı ile de bir araya geldiler ancak Bakan Günay, 'Su tutulmasın, Allianoi su altında kalmasın, burası baraj gölünün dışında kalsın, baraj olmasın gibi düşünceler bizim için söz konusu değil' diyerek kapıları kapatmıştı. Bugün Çevre Bakanı Eroğlu'nun söyledikleri ise daha çok tartışma yaratacak gibi görünüyor

'BİR KAÇ YÜZYIL DAHA TOPRAK ALTINDA KALMASININ MAHSURU YOK'


Gazetecilerin konuyla ilgili sorularını yanıtlayan Eroğlu, Allianoi Antik Kenti'nin üzerinin örtülmesine ilişkin bir soru üzerine, Allianoi ile ilgili soru işareti bulunduğunu ifade ederek, bölgede Roma döneminden kalma bazı kalıntılar bulunduğunu söyledi. Bölgenin Paşa Ilıcası adıyla da anıldığını anımsatan Eroğlu, Yortanlı Barajı'nın kendilerinden önce planlandığını anlattı. Barajın inşaatı sırasında yapılan kazılarda “bir takım sütunlar” ortaya çıktığını aktaran Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:


“Devlet Su İşleri, o dönem Kültür Bakanlığına müracaat ederek yapılması gerekeni sormuş, burada bir arkeolojik kazı yapılması ve bütün masraflarının da DSİ tarafından karşılanması kaydıyla gerekli müsaade verilmiş. Burada Peri Kızı adında bir heykel var, bir mozaik var, bir de sütun var. Bunlardan ibaret. Ben, DSİ Genel Müdürü olduğumda baraj yıllardan beri bekliyordu. Ben bizzat yerine giderek kazı çalışmalarının bir an önce tamamlanmasını istedim. Çünkü bölgedeki vatandaşların barajın gecikmesi nedeniyle yılda 50 milyon TL gibi bir maddi kayıpları söz konusuydu. Çalışmalarımız bu çerçevede devam etti ama birden bire Allianoi diye bir şey ortaya atıldı. Bilemiyorum, ben tarihçiyim ama arkeolog değilim. Kazı yapan, tarihi eserleri çıkaran koruyan biziz. Buralar zaten toprak altındaydı. Burayı koruma altına aldık, herhangi bir tahribat söz konusu değil. Arzu edilirse, baraj ömrünü tamamladıktan, sonra tekrar çıkarılması mümkün. Roma döneminden kaldığına göre, yıllardır demek ki toprak altında. Birkaç yüzyıl daha toprak altında kalmasının bize göre bir mahsuru yok.” (Vatan)

BİRKAÇ YÜZYIL SONRA...

19 Ocak 2011 Çarşamba

LEMAN'IN 1000. SAYISINA 2'NCİ BASKI

MEDYATAVA- Geniş bir içerikle, saklanacak özellikte yapılan LeMan 1000. sayı okurlardan büyük ilgi görünce 2. baskı yapıldı.

Pek çok bayide tükenen Leman'ın 1000. sayısında hali hazırdaki yazar çizerlerin yanı sıra, dergiden daha önce ayrılan ve başka dergilerde çizmeyi sürdüren Selçuk Erdem, Erdil Yaşaroğlu, Met-Üst, Bahadır Baruter, Ersin Karabulut, Memo Tembelçizer, V.Ö., Latif Demirci, Ramize Erer, Kemken gibi yazar çizerler ve 2 eski büyük usta Galip Tekin ve Nuri Kurtcebe'de yer alıyor.

1000. sayının en büyük bombalarından biri ise tam sayfa çizdiği karikatürlerle dönüş yapan ünlü şovmen Cem Yılmaz..
Ayrıca 1000. sayının Ertuğrul Özkök, Tuncel Kurtiz, Kemal Kılıçdaroğlu gibi sürprizleri de var...
Leman 1000. sayısının 2. baskısı cuma günü bayilerde olacak. (Medyatava)

DİNK'İN KATİLİ BİR YIL İÇİNDE HÜKÜM GİYMEZSE TAHLİYE OLABİLECEK


Penguen


PENGUEN KAPAĞI


18 Ocak 2011 Salı

ŞİFRELİ TUVALET: BÜYÜK:qw5643, KÜÇÜK:rb654w

9 yıldır Türkiye’de faaliyet gösteren ABD’li kahve mağazası zinciri Starbucks, Türkiye’deki kafelerinde şifreli tuvalet uygulamasını yaygınlaştırıyor. İlk olarak İstanbul Kadıköy mağazasında şifreli tuvalet uygulamasını başlatan Starbucks’ın Türkiye ofisi uygulama alanını genişleterek Taksim’de bulunan üç kafe ve Bebek’teki noktasına da şifre koydu.
Milliyet Gazetesi'nden Nevin Donat'ın haberine göre, tuvaleti kullanmak isteyen müşteriler bir alışveriş yaparak fiş üzerinde yazan şifreyi öğreniyor ve tuvaleti kullanabiliyor. Her müşteri için ayrı şifre verilmiyor. Şubelere özel olarak belirlenen şifre 3-4 ayda bir değiştiriliyor.


Starsbucks İletişim ve Sosyal Sorumluluk Müdürü Aslı İnoğlu Dinçler bu konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Yoğunluğun fazla olduğu mağazalarınızda tuvaletleri mağaza müşterilerimizin öncelikli olarak kullanabilmesi için müşteri talebi doğrultusunda uygulamaya başladık. Şifre almadan tuvalet kullanılamıyor. Bunun içinde alışveriş yapmak gerekiyor. ABD'de de müşteri yoğunluğunun fazla olduğu mağazalarda uygulanıyor” dedi.
Gerek Amerika genelinde gerek Avrupa’nın pek çok başkentinde bu uygulama yok. Yurtdışında şehrin merkezinden uzak birkaç semtinde bu uygulanıyor. Buralarda da genelde kasadan anahtar alınıyor, “önce alışveriş sonra tuvalet” dayatması yapılmıyor.
Kadıköy’ün şifresi 1907
Kadıköy Çarşı’da başlayan şifre uygulaması sonrası konu bazı internet sitelerinde tartışma konusu oldu. Hatta bir internet sitesinde Kadıköy’un şube müdürünün Fenerbahçeli olduğundan yola çıkılarak şifrenin “1907” olarak belirlendiği yazılıyor. (Hürriyet)

15 Ocak 2011 Cumartesi

TIKSIRINCAYA KADAR YİYENLER DE VAR FAKAT

Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Tevfik Fikret/ Han-ı Yağma şiirinden

13 Ocak 2011 Perşembe

HAY BİN LEMAN

Yıllar önce, İrfan Sayar, Latif Demirci, Latife Tekin ve birkaç arkadaş daha köye babaannem "Deli Fedime" yi ziyarete gitmiştik. Baharın bir güzel zamanıydı, henüz delikanlıydık hepimiz. Rahmetli babaannemin kanındaki delilik alayımızdan daha fazla olduğu için bize bir çocuk huysuzluğuyla komikli, korkunçlu, ayıpçı bir sürü tuhaf hikaye anlatmıştı.
Konuşmanın bir yerinde, yanımızdaki mizah dergisini incelemeye başladı. Okuma yazma bilmediği için karikatürlere dikkatle baktı, evirip çevirdi, hangimizin hangi mikiyi çizdiğini, yazdığını sordu.
Hayat taşerona devredilmemişti o zaman. Babaannem tüm torunlarıyla beraber benim de "aldığı belli, verdiği belli" bir memur olmamı istiyordu. Bu nedenle küçük yaştaki torununu kandırıp aralarına aldıklarını düşündüğü bu patlıcan burunlu adamlar çizip cinli yazılar yazan çeteye çok ağır konuştu. En cadı haliyle, çok derinlerden kopup gelmiş eski bir lanetten söz eder gibi; "İnsan simasını böyle padılcan burunla çızarsanız hiçbir işiniz yolunda gitmez bak" demişti. "Simayla alay olmaz, hele ki burnumuzunan"...
O lanetli bakışlardan kurtulmak için derhal kendisine, istesem de asla patlıcan burun çizemediğimi söyledim. "Ben komikçi yazılar, gülünçlü kıssalar yazıyorum"dedim. Tee o zamanlardan ileri demokrasiye gönül vermiş bir insan olduğum içün, şunu da eklemiştim bakınız ve yerseniz: "Patlıcan burun çızan kimselerin hayat tarzlarına da karışacak değilim, mecburen aynı iş yerinde çalışıyoruz. Durum bundan ibarettir Sevgili Karabüklüler"
Babaannem yemedi fakat, "Olsun sen de padılcan mânasına gelen yazılar yazıyosundur" dedi.
O patlıcan mânalı,yazılardan çok yazdım hakkaten. Hayatta karikatür çizemediğim de doğru. Gerçi vaktiyle birkaç denemem olmuştur:
Gırgır zamanında, geceyarısına doğru ertesi günün gazete baskılarını beklediğimiz pek eğlenceli bir zaman dilimi oluyordu. Oğuz Aral'ın rotası üzerinde olmayan kuytu odalarda, pişti, basket, bastı, uzun eşek gibi bilinen oyunların yanı sıra tuhaf yarışmalar düzenleniyordu. Bir keresinde derginin bütün hiç çizemeyenleri arasında bir çizgi yarışması yapıldı. Doğal olarak pek az kişi katılıyordu ama işte onda derece almıştım ben. Orhan Alev biz yarışmacılara "inek çiziniz" diye bir konu verdi. Ben kağıdımın üzerine, "Konu: İnek" diye yazdım, bir iki uğraştım, sildim çizdim filan. Süre dolduğunda henüz yarım inek çizili cevap kağıdıma pek gülüştü dingiller. Konuyu anlayıp kağıdın tepesine yazdığım ve kenar süsü yaptığım için, bi de gidiş yolumun doğruluğundan ötürü bir çok puan aldım.
Mevzuu, çizerek güldürmekse yani, çizgimle ülkenin en tanınmış karikatürcülerini terbiyesizce güldürmüş bi insanım ben.
O sözde inek karikatürünü, uzun yıllar sakladım. Yazarken aklıma geldi, bu yazıya vinyet olur diye evin altını üstüne getirdim, bulamadım. O esnada bir sürü unutulmuş şey buldum yalnız.
İsmet Usta'nın el yazısıyla "seçme saçmalar", Şükrü Yavuz'un üzerine insan sureti çizdiği komik, beyaz leblebiler, Hasan Kaçan'dan piştide kazanılmış bir çalar saat, Gani Müjde'den hacıladığım "karışık slowlar" kasedi, aldığım ilk okur mektubu, hiç açılmamış, kırmızı siyah daktilo şeridi, henüz yirmili yaşlara bile basmamışken çekilmiş kılbıyık dergi fotoğrafları... Doğruymuş hakkaten, dediği aynıyla vâkiymiş Erkin Baba'nın, öyle bir geçiyormuş ki zaman. Yok yere patlıcan burnum sızladı, az kaldı en Küçük Osman halimle hüngür şangır dökülecektim o tozlu çekmecelere.

Hayat taşerona devredileli çok oluyor şimdi. Çoğu insanın burnu da kendininki değil artık.

Aradan geçen yıllar içinde, mizah dergilerinin başına gelen bin türlü belayı görüp yaşayınca, gerçekten de, babaannemin söylediği türden bir lanet olup olmadığını düşünmedim değil.Çünkü dünyanın en zor şeyidir bir mizah dergisini yaşatmak. Yazıp çizilenden başka bir sermayesi olmadan; eyvallahsız, hep akıntının tersine doğru yüzmeyi, akıldan kıt gammazlarla, iktidarın sıcağına yuva yapmış kurnazlarla, insan evladını aptallaştırıp kaskallamaya and içmiş fetbazlarla dalaşmayı göze almak zordur. Yorar adamı. Üstelik yalnızca şimdi, cehalete övgünün bu altın çağında, çıplak kralların daltoşak aramıza karışıp teşhirciliği hepten ele aldığı günlerde değil, her zaman zordur. Doğası öyledir çünkü. Kiminki olursa olsun, hayatın tüm alanlarındaki irili ufaklı her iktidarla her zaman, haktan yana hesabı vardır. "Mizah bu değil" dir, "Çıkıntılık yapma lan" dır, "Cıvıklık etme, karı gibi gülme" dir, "Versem iki koyun güdemezsiniz ama" dır, "Şşşt, akıllı olun aslan parçaları" dır... Aslına bakarsanız, patlıcan burunun laneti felan da yoktur ortalıkta, mizah dergisi çıkarmak bildiğiniz deliliktir.

Şimdi işte, Leman Dergisi bu deliliğin bininci haftasında.

Kendi adıma vaktiyle iyi kalpli, patlıcan burunlu adamlar tarafından kaçırılıp onlara karışmaktan hep mutlu oldum. Deli Fedime'nin torunu olarak, son beş altı yıldır kafamda tur atan bir takım sesleri; Sıkılhan'ı, Bunalgül'ü, Ömür ve Aşur Dayıları, Servis Şoförü Celil ile Buğra'yı, Çağatay'ı, Hırgürkan'ı, Adeviye Halayı, Nurcall'ı, Gülizar Öflan'ı, Enes Binsatar'ı Leman çatısı altında sizlerle paylaşmaktan, abi ve kardeşlerimle türlü çeşitli çıkıntılık yapmaktan ayrıca onur duyuyorum.

Hay bin Leman daha...

11 Ocak 2011 Salı

İSTEYEN ZIKKIM İÇEBİLECEK


Denize nazır restoran ve kır düğününde içki içilemeyecek
ALKOLLÜ içki üreten şirketlerin hukukçuları, haftasonunu Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (TAPDK) yayınladığı ”Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkilerin Satışına ve Sunumuna İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”le ilgili incelemelerle geçirdi.

Bu incelemelerden çıkan sonuçlar, sektörü önemli ölçüde tedirgin etti. İncelemelerden çıkan bazı sonuçlar şöyle:

Kır düğününde içki yasak 6. Maddenin (b) bendinde “Yetkili satıcılar tarafından, satış belgesinde belirtilen işyeri adresi dışında satış ve/veya sunum yapılamaz” deniyor. Buna göre hiçbir catering şirketi veya alkollü içki satış ruhsatı olan ve çeşitli davet, organizasyon, sergi ve konserde giderek hizmet veren firma artık bunların hiç birisini yapamayacak.

Aya İrini’de bir konserde veya İKSV’nin müzik festivallerinde ya da İstanbul Modern’deki bir davette bir catering firmasının bir kadeh şarap servis etmesi bile mümkün olmayacak. Yazın deniz kenarında, ormanda, seyir yerlerinde içki servisi yapıp kır düğünü veya kutlama yapmak yasak.


BU HAFTA LEMAN BİNİNCİ ÖZEL SAYI


Haftalık mizah dergisi Leman önümüzdeki hafta 1000. sayısını yayımlayacak.
Derginin kurucularından Bezgin Bekir'in çizeri Tuncay Akgün ile Daral ve Timsah’ın çizeri Mehmet Çağçağ, NTV Canlı Haber'de hazırlıklarına başladıkları 1000. sayıyı anlattılar.
Tuncay Akgün, 1000. sayının her zaman yaptıkları derginin dışında bir dergi olacağını söyledi.
Akgün, "Formatımızın dışına çıkacağız, politik havadan sıyrılacağız. 1000 sayı sonra böyle bir hakkımız var." diye konuştu.

"Türkiye’de mizah yapmak zor mu?" sorusuna Akgün, "Olsaydı biz 1000 sayı yapamazdık. Tabii ki zorlukları var ama bir taraftan da burada bir mizah geleneği var. Bir takım baskılar var, özgürlüklerle ilgili sorunlar oluyor ama biz işimizi her zaman yapıyoruz" yanıtını verdi.
Akgün, 1000. sayının kağıt kalitesinin çok daha iyi olacağını ve 48 sayfa hazırlayacaklarını sözlerine ekledi.

Mehmet Çağçağ da, "Bir birinci sayıda, bir de bininci sayıda çok yoruldum. Gerçekten günlerdir masadan kalkmıyorum, 1000. sayı çok özel olmasını istiyorum. 1000 sayıyı bulan dergi sayısı dünyada bile çok az ama Türkiye çok bereketli bu konuda. İçinden yetiştiğimiz Gırgır’ın sayısını aştık, o bizim gibi 1000 sayıya ulaşamadı maalesef. Bütün geçmişteki okurlarımızı -mizah dergisi okurları başlar,bitirir, mezun olur- onları da yanımızda görmek istiyoruz." diye konuştu.
(ntvmsnbc)

8 Ocak 2011 Cumartesi

JAGUARLI SANATÇI ERDEM EDİTOĞLU YENİ ALBÜMÜNÜ İFTİHARLA TAKDİM EDER: CEZALIM


* Ferrarisini satan, yarın vatanı satar (Akustik)
* Bilge milge diyosunuz git bak cebinde malboradan aşaa sigara yoktur
* Sundum saygımı
* Aynalar yan sanayii bilin mi zalım
* Vardım çeşme başına duble yoldan (Bozlak)
* Ceza verdim Jaguara lorke lorke
* Arabaya taş koydunuz civanım, yidiniz kariyerimi

7 Ocak 2011 Cuma

SON LİSE KANTİNİ OLAYLARINDAN SONRA BİR HIRGÜRKAN DERLEMESİ.

Son lise kantini olaylarından sonra, Leman'daki Sıkılhanlar'da yaklaşık beş yıldır boy gösteren, Hırgürkan tiplemesinin bir çok macerasından bir seçkiyi yayınlamak suretiyle.
Leman önümüzdeki hafta bininci sayıya hazırlandığı için bu olaylara yer veremedi. Ama Uykusuz ve Penguen'in habere ilişkin enfes karikatürleri var. Onlardan iki tanesini de buraya koymak suretiyle.


- Sıkılhan, artislik yapmayın olm. Kardan korkan delikanlı olmaz, ayar etmeyin insanı. Bak tek tek arıyorum arkadaşları, yoklama yapıcam, gelmeyen şerefsizdir. Hadi bekliyorum, açtım ben okulu.
- Niye böyle bişey yaptın ki Hırgürkan? “Eskimo Meslek Lisesi”diil ki bizim okul, naapıcaz bu tipide orda?
- Lan bi haftadır kar tatili ayağına okul kapalı, kantin iş yapmıyo. Babam isyanlarda. Dört tane kar düştü diye delikanlı adamın tost ekmeğiyle oynanır mı kitapsızlar? Pederin cip senetleri var olm, ters bişey yapıcak adam. Köyden akrabaları aradı, “Milli Eğitim Müdürü’ne bi görünelim, habire okulu kapamasın” diyo. Bak olm, babam coşarsa en aşşa yüz bacağa mermi sıkar, ortamlar sakata gelir, harbi konuşuyorum ben burda.
- İyi de abi, senin pederin “Olası Kantin Dalaşı” yüzünden, donarak ölücez mi orda?
- Kim? Kaloriferler gavur damı gibi yanıyo olm burda. Babam araya girdi okul müdürü için bi tanker Suriye işi kaçak mazot ayarladı. Gelin işte olm, bu neslin eğitime öğretime ihtiyacı var. Vatan haini misiniz lan siz şerefsizler? Bak hoca felan da çağırmadım, biz bize olucaz, dersler boş geçicek yani. “Fıkra bilen arkadaşlar fıkra anlatsın, sesi güzel olanlar şarkı söylesin” hesabı. Yeter ki kantine üç beş para insin, anlıyo musun? Delikanlı gibi ekmeğimizin peşindeyiz burda. İlle eşkiyalık şerefsizlik mi yapalım lan?
- Tamam hoca, onbir tane çift kaşarlı tost söylüyorum ben bu durumda. Hemen gelemesem bile okul açılınca kapatırım borcumu, anlaştık.
- Kola, ayran? Yeni cips geldi bak, komple “taso” dolu içi. Alo?

***
Alo Sıkılım naaber, Hırgürkan ben. Bak bu adımı son kez sööleyişim, bundan bööle bana telefon konuşmalarında filan “Ciğer” diye hitap edilicek. Kod adım : Ciğer. Seninki “Orfoz”… İstersen sen ciğer ol, orfozu ben alıyim.
- Pilav cacık alamıyo muyuz?
- Hemen sulandırma lan işi, şarafsiz. Ciddi bi teşkilat bizimkisi. Okuldaki polis ağabeye yardımcı olmak üzere, kendime görev edindim, böyle bi teşkilat kurdum. Biliyosun artık her okulda emniyetten bir ağabey olacak, ben de ona yardımcı olucam. Kim şerefsizlik yapıyo, bacılara kem gözle bakıyo, burda mis gibi kantin dururken dışardaki kirli satıcıdan mısır, cips, kola alıyo, hangi çakal dışardan sigara getirmek suretiyle delikanlının ekmeğiyle oynuyo, bunları anında bildiricez. İşimize bakıcaz, ekmeemizin peşinde olucaz. Alo… Alo Orfoz, dinlemede misin?
- Doğrudur ciğer, anlaşıldı. Aramızda soğan var mı peki?
- Doğrudur orfoz, var. Bizim kantinin kasasında duran elemana “Soğan” kod adını verdik. Müdürmuavini Kudret Ağabey var o da “Pancar” kod adını aldı… Müdürden ise aramızda “Limon” diye söz edicez…
- Limon?
- Doğrudur.
- Malum şahıstan “Limon” diye mi söz ediyoruz…
- Doğrudur Orfozş…
- Limon, sarı sulu hani.
- ….
- Anlaşılmadı… Malum şahısa limon mu diycez. Hani ekşi ekşi, salataya felan katılır, taze nane yapraklarının üzerine, şööle, hatta biraz “Ayaş Domatezi” hormonsuz, bi parça “Çengelköy Hıyarı” belki.
- Şuş lanş şerefsiz. Kasten yapıyoşşşun dimiş eşşoğleşşek. Oruç kafayla mevzuuyu habire ekşiye şuluya filanş getiriyosun. Bana bak iftardan soona evde ol, gelip seni piçaklıycamş. Alo kapadın mı lan şerefsiz. Alo… Lan? Alo… İnfaz edicem lan seni. Kafana sıkıcam, etek giydiricem… Alo? Karı şahıs!

***
- Selamınaleyküm Sıkılhan Kardeş, alooo… Hırgürkan ben. Baksana ne diycem, senin pedere şööle “Sürmene işi” güzel bi piçak hediye etsek, sapı sedef kakmalı felan.
- Niye babama kesici ve delici alet hediye ediyosun, anlamadım ki?
- Ateşli silaha hevesi varsa onu da temin ederiz. Hani ne hediye edelim bilemedim tam olarak da… Yekten şeyi de soramıyorum, bir hotel, sarı bir bayan arkadaş, içkisi yemee dahil, komple, full gece… Bak o da olur yani. “He” desin, Şile’de Silivri’de felan bi hotelde güzelce bakalım senin pedere.
- Nooluyo olm lan?
- Noolucaksa güzellikle olsun diyoruz yani. Bi yerde senin babandır diye önden şık tekliflerde bulunuyoruz. Yoksa abimgil çoktan sıktıydı kafasına. Okul Aile Birliği’nin bir üyesi olarak kendileri, ekmeğimizle oynuyolar. Vay efendim, kantinde “Trans yağlarla yapılmış, nerden geldiği belli olmayan hayvan parçalarından mâmul sucuklu kaşarlı tostlar ilen, asitli içecekler satılmasınmış, yavruların sağlığı mavzuubahismiş. Terorist miyiz lan biz, ekmeğinin peşinde kantinci esnafıyız. Sööle o babana şerefsizlik yapmasınlar, bu topraklar, bu mekân sahipsiz değil! Esnafla oyun olmaz. Babam daa yeni siyah panel van minibüs aldı, camlarını kara filmle kaplattı, senet ödüyoruz bak. Delikanlı adamın rızkıyla oynayana, tezgahına taş koyana, işine çomak sokana, babamın oğlu da olsa zerre-i miskal acımam, bizzat ben sıkarım, şaraffsizim sıkarım…
- Güzel de, benim babam öyle okul aile birliği filan işlerine girmez ki, apartman toplantılarına bile ya beni ya annemi yolluyo. Bi yanlışın var…
- Kompüterde yanlış olur, bizde olmaz Sıkılhanım. Kendin kullandın cümle içinde bak; “annemi yolluyo” şeklinde. Ana bizde mukaddestir karıştırmıyım dedim. Esasen “Kantinde sağlıklı besin, temiz, hormonsuz et, ot, lahana yaprağı, enginar suyu satınız” filan diye Okul Aile Birliği’ne gaz veren bizzat senin valde. Neticede biz olayı babanla çözeriz ama onu sööliyim dedim. Olay büyür 2026 senesine kadar sizin sülaleye kurşun yağdırırız. Ben diyceğimi dedim, delikanlı gibi, ağır, vakur hareketlerle kapıyorum şimdi.

4. ÇİÇEĞİ BURNUNDA KARİKATÜRCÜLER ADANA BULUŞMASI


Tüyap Adana Kitap Fuarı çerçevesinde bu yıl dördüncüsü düzenlenen Çiçeği Burnunda Karikatürcüler Adana Buluşması 15 Ocak 2011 Cumartesi günü, çok sayıda mizahçının katılımıyla gerçekleştirilicek.

5 Ocak 2011 Çarşamba

YENİ KİTAP MECNUN KULELERİ'NİN KAPAĞI



İçinden tren geçen şehirler, orman köyleri, balıkçı kasabaları, nehir kenarları... O sekiz bloğun dışındaki her yer çok uzak ve yorucu geliyordu.
Ayrıca çok sıkılırsak, sekiz bloğa on dakika uzaklıkta, altı salonlu sineması olan bir AVM vardı.
Deniz, evet. Kıştan rezervasyon yaptırarak yetmişsekiz bungalovlu o tatil köyüne gidebiliyorduk. Yedi gün, sekiz gece bize ait olan o bungalovlardan birine yerleşip denize girebiliyorduk.
Sonra yine bu sekiz blok.
...
Şehrin yükselen yıldızı, kuyruğuyla dünyayı devirip kayıplara karıştı.
Deli asansörler yerin yedi kat dibine kaçtılar.
Üçüncü boğaz köprüsüne sadece yirmi dakika uzaklıktaki akıllı evler duygularına yenik düşüyor, gizli kameraların hepsi ıssız kumsallar gösterirken, güvenlik alarmları canavar düdüğü üflemeyi bırakmış, içlerinden of sökerek sesli sesli ağlıyorlardı.
Havanın boşluğunda birbirine çarpıp yankılanan keder, yer kabuğunu boydan boya yararak ilerledi.

Onbeş Ocak gibi... Kapak Latif Demirci... İletişim Yayınları...

2 Ocak 2011 Pazar

ERZURUM'DA BİR AİLENİN YANLIŞLIKLA 1971'e GİRDİĞİ ANLAŞILDI


(Bag Özel) Yeniyıl'ın ilk tuhaf haberi Erzurum'dan geldi sevgili BAG'cılar.
1 Ocak sabahı günün ilk ışıklarıyla uyanan Erzurumlu Çetrefil Ailesi gözlerini 1971 yılında açtı. Durumun farkına varan baba Suat Çetrefil, 1971'den güçlükle çıkıp postaneye giderek jandarmaya telefon etti.
Telefon üzerine olay yerine gelen ekipler gördükleri manzara karşısında hayret etmekten kendilerini alamadılar.
İLKÖNCE MİNİK YAVRU SUDENAZ KURTARILDI
Ailecek 1971'e girip mahsur kalan Çetrefil Ailesi'den ilkönce minik Sudenaz, çevre sakinlerinin alkışları ve gözyaşları arasında bir itfaiye erinin kucağında 2011'e girdi. Daha sonra tansiyon hastası babaanne Rüveysa Çetrefil, olası bir şok durumuna karşı önce 1983'e çıkarıldı, bir süre 2009'da bekletildikten sonra 2011'e alındı. Son olarak kurtarılan anne Teslime Çetrefil ayakta tedavisinin ardından taburcu edildi.
"GECE SİBEL CAN'A BAKIYORDUK; TELEVİZYONUMUZ RENKLİYDİ"
Olaydan sonra ifadesi alınan baba "Yılbaşı gecesi 2010'daydık. Ayıptır söylemesi cağ kebabı yedik, ben biraz alkol aldım, meyva fındık fıstık. Hanımınan akrabaları arayıp konuştuk, hatta televizyonda Sibel Can'a bakıyoduk, televizyon renkliydi. Sabah bi kalktık 1971'e girmişiz, nasıl oldu biz de anlamadık" şekinde konuştu.
UZMANLAR NE DİYOR?
Herzaman olduğu gibi uzmanların her biri başka bişey söylüyor. Zaman sıçraması, karadelik felan diyen de var, "sahte rakıdan olmuştur" diye kesin konuşan da var. Telefonda tarihi 1071 anlayıp Malazgirt Savaşı mevzuuna giren uzman bile oldu. Sadece iki uzman aynı konuda fikir birliğine vardı. Buna göre; talihsiz aile bir soba zehirlenmesi yaşamış olabilir. Karbon monoksit fazlasının bilinç bulanıklığı ve hallüsinasyonlara yol açması mümkündür. Hadi ordan.

LEMAN BİNİNCİ SAYI


1 Ocak 2011 Cumartesi

AHANDA GAZATACILIK: YENİYILIN İLK BEBEĞİ DÜN GECE 00.01 DE ANA RAHMİNE DÜŞTÜ. İŞTE O BEBEK!


OLAY ANINI BİR TEK BAG MUHABİRİ GÖRÜNTÜLEDİ!
(BAG Özel Haber) Dün gece saatler 00.01 gösterirken İclal- Tahmaz Bönerceli çiftinin bebekleri ana rahmine düştü. Olayı elekrton mikroskobuyla saniye saniye görüntüleyen muhabirimiz Tahmaz Bönerceli, eşini mikroskopla yaraladığı gerekçesiyle göz altına alındı. Annenin sağlık durumu iyiye giderken minik bebeğin "morula evresinde" olduğu açıklandı.