30 Nisan 2012 Pazartesi

LEMAN'dan Sıkılhan ve Tiyatro...




            - Günaydın Sıkılhan kardeş. Enes ben, Binsatar. Minik ticared insanı, istatükoya karşı sevimli esnaf, arazi kelebeği, AVM aşığı... Alo ordasın de mi kardeşim?... Alo... Yoksa daha yeni mi uyanıyorsun? Ben çoktaan kalktım, yeni bir gün içün düğmeye bastım...

            - He... Yeni kalktım ya. Rüyamda iki koyun görüyodum... İki koyun vermişler bana, gütmeye uğraşıyorum, bir türlü iki koyunu dahi güdemiyorum... Ahahe...

            - Yahu hemen sarakaya alma insanı be mübarek adam. Bu sefer ticared değil san'at içün arıyorum seni... San'at içün düğmeye bastım.

            - Çin'de ucuz orkestra mı yaptırdın, nedir?

            - Hayır, bir tiyatro eseri kaleme alıyorum, repertuar ihalesine giricem. Ünlü tüccar, Sultan- ül ticara Ebu Hüveyye'nin kıssalarından birini sahnelemek arzusundayım. İki perde olacak, ayrıca perdenin üzerine reklam alıncak. Rantabl bir sanat eseri olsun arzusundayım. Win win yani, kazan- kazan prensibine göre sahneye koyacağım, hem izleyen, hem sahneleyen win edecek. Hatta diyorum ki, oyuncuların giydikleri kostümlere de fitbolcu forması gibi reklam alalım ordan da win olsun. Ayrıyetten koltuklara devremülk sistemi, vip, gold, platin, ultra platin gibi bir ürün çeşitlendirmesi getireyim...

            - Winwin, vip, ebu...

            - Aynen ööle. Yeter artık bu tiyatoracıların benim Ayşe Teyzemin sırtından geçindikleri. Oyun öyle bir kâr edecek ki, esnaf ayakta alkışlayacak. İki perde bitip de izleyici salondan ayrılırken gözler dolacak, yürekler ticared hissiyle hafifleyecek...

            - Sadece iki perde mi? En az üç olsun bence. Arada büfe iş yapsın... Ayşe Teyze alışveriş etsin.

            - Lan bravo bak sende bayaa bi sanatkar kafası var ha. Doğru dört perde olsun arada büfeye gitsin seyirci. Büfe sayılarını arttıralım, helaları paralı yapalım, çiş etme yerlerine ekran koyup reklamcılara satalım. Otoparklar saati beş lira, vestiyer iki lira, fuayede ücreti mukabilinde masajlı koltuk, elektronik tartı, at jetonu peluş havyan yakala oyunları... Her bir milimetre karesinden win edilecek bu dev eserin. Al sana san'at... Bak bakalım benim Ayşe teyzem o vakıt nası dolduruyo o salonları...

            - Çok güzel, Ayşe Teyze parayla çiş etsin, ederken zorla reklam izlesin, alışveriş tuzaklarına çekilsin, aralıksız cebinden para tırtıklamaya uğraşılsın, bankalara borca sokulsun.  Bişey sorucam, bu meşhur keriz Ayşe Teyze kim, Ebu Hüveyye'nin teyzesi mi?

            - Benim düşündüğüm oyunda teyze yahut başka bir kadın rolü yok. Sadece Ebu Hüveyye ve beraberindekilerin ticared kıssaları anlatılacak. Ama sen eklerim diyorsan ekle tekste. İyi olur, hanım tüketici sever böyle şeyleri. Misal şöyle bir kıssa var, onu oyunlaştırabiliriz. Bir kerresinde ünlü tacir Ebu Hüveyye ve arkadaşları Tüketiyye şehrinden Lüleâbad şehrine seksen deveden müteşekkil bir deve kervanıyla yolculuk ediyollarmış. Bir vahaya gelindiğinde ünlü ticared adamı Ebu Hüveyye durmuş ve demiş ki "Burada geceleyelim esnaf kardeşlerim" Etrafındakiler göz yaşları içersinde dönüp demişler ki...

            - Kesiyorum ama merak ettim bu etraftaki esnaf niye hep dönüyor ve göz yaşları içinde konuşuyor ya? Esnaf te ozaman dan mı kan ağlıyomuş...

            - Az dinlesen, oyunu yarıda kesmesen, anlayacaksın. Biraz san'ata saygı göster, araya girme! İzlerken cebini kapat, lüzumdan fazla kahkaha edip çıkıntılık yapma, ifrahata kaçmadan sakız çiğneyebilirsin amma ööle eserin ortasında anlatıcıya cart deye soru sorup zihnini dağıtma. Evvela insan ol. Ne anlatıyordum ben unuttum işte...

            - İyi o zaman kapatalım perdeyi, soona sen aklına gelince... Hadi ört sen şimdi. Veee perde...

            - Bi dur,aç perdeyi, hatırladım. Etrafındaki esnaf dönüyor ve göz yaşları içinde diyor ki; "Burası rüzgar alıyor, kum fırtınası gözümüze kaçıyor, az daha ilerde kuytu bir yerde duralım". Bunun üzerine esnaflığın altın çocuğu, tüccarlığın pîri Ebu Hüveyye dönmüş ve demiş ki "Bırakınız sabaha kadar fırtına essin, kum hayvanların heybesine dolsun. Böylelikle heybeler ağır ve iri gözükür. Şehre girdiğimizde halk ' yahu bu iri heybelerde ne ola ki, kimbilir içinde ne çeşitli ürünler vardır. Hiç böyle büyük, mall tipi mega bir kervan şehrimize gelmemiş idi' diye merak eder. Kervan daha şehre girişte kendi reklamını yapıp tükediciyi celb eder" Etrafındakiler göz yaşları içersinde "Haklısın yaa Hüveyye" demişler neş'e içinde orada konaklamışlar. Yaa görüyor musun mübarekteki inovativ projeksiyonu. Tükediciyi nasıl da tanıyor, bazara ne kaddar hâkim, kervan segmentindeki ürünleri nasıl da bir çeşitlilik içre piyasaya win win nidalarıyla arz ediyor. Oyun veriyor ibreti, burada bitiyor, perde iniyor, üzerindeki reklamı görüyoruz, tükedici dağılıyor... Nasıl? Alo... Sıkılhan... Nasıl dedim... Alo, orda mısın? Kapattın gene deymi kaltaban! İşte busunuz oolum siz. Bi tepeden bakma, bi Ayşe Teyzemi küçümseme, bi ticared düşmanlığı... Alo... Edepsiz luuzır, ezik elit.