DERİNLERDE SİNSİ DİYALOGLAR
- Höööyff, hööyf...
- Öööle ikidebir derin derin iç geçirip durmayın mütahit Fikri Bey. Hatırlatırım, şu anda enkaz altındayız, hiç bir yerden hava alamıyoruz, oksijenimiz sınırlı...
- Pehe... Şimdik beyle olduk de mi müdür Firuz Bey. Debrem oldu, ortalik göçtü gitti büttün müteahhidler, “tüü kaka” oldu. Yehu, şu belediyeci milleti gadara namkör insan gördüysem, şerefsiz evladiyim ha. Yidirip içirirken iyiydik amma. “Senin ruhsat işi golay Fikri’cim, at bi on milyon, yeşil alani gıyısından yiylim, sana inşaat arsasi çikaralim” demeler, yok efendim, bizim mühendis oğlan evleniyo, dügününde senin cipi gelin arabası yapalim, hatta, sen o cipi bizim mühendise hediye et” şeklinde rica yollu gasplar... Geçti tabi o günler. Öküz öldü ortaklık bitti.
- Öküz henüz ölmedi Fikri’cim. Hâlâ yaşıyor, hatta gereksiz yere konuşup oksijen tüketiyor...
- Demek eyle Firuz Bey. Kim derdi ki günün birinde Dıngırdakdere Belediyesi Fen İşleri Müdürü Firuz, Müteaahid Fikri’nin nefeslerini bile sayacak. Vay dünya, yalan dünya. Hööööyf uleyn höööyf…
- İnadına mı yapıyosun Fiki? Az yavaş, emme oksijenleri…
- Aaayh benim salak gafam ahh... Sen yime, belediyeye yidir, üç guruşunu, encümenlen, reis muaviniylen, bazi zabita arkadaşlarnan paylaş. “Bizi şööle bi pavyona götür Fikri” desinler “he” de. “Canimiz Moldavyali Hatun çekti” desinler “he” de. “Bakanlik müfettişine guzu çevir, Reis’in oğlu gız hamile birakmiş, barda olay çikarmiş, bi adam bul üstüne alsin... Bul Fikri, getir Fikri, yidir Fikri”.... Neticeye bak... Şimdi Fikri’nin aldiği nefesler sayiliyor....
- Sade nefesler değil, deminden beri şu kirişe koyduğun demirleri de sayiyorum. İnsafın kurusun Fikri. Bu kadar da çalınır mı lan? Bi kirişe iki tane demir konulur mu?
- O demirlerin parasini gıtır gıtır sen yidin Olimpia Pavyon’da müdür efendi. Çimentolar da oglunun bindiği cipe gitti. Balkonlardan çaldığım ikişer metreyle, gızını İngiltere’ye lisan okuluna gönderdin. Eksik kalıp dahtalarının parasıynan, hanımın göbeğindeki yagları emdirdi.
- Karımın göbeğini ağzına alma edepsiz adam. Derhal makamımı terket.
- Terkedebilsek edecez de, makamın tepemize çöktü.
- Senin yaptığın şey tabi çöker. Şurdan hayırlısıyla bi kurtuliyim ilk işim toprağı öpmek olucak. Yani yeryüzündeki toprağı. Soona da rezilliklerini bir bir ortaya dökücem. “Gasteler alçak müteahhit hesap ver” diye döşenmeye bi başlıycaklar, dooru ipe yollıycam seni...
- Gidelim len mahkemeye. Edelet var bu melekette. Hadi ben çaldim. Belediye niçün bakmadi proceye, niçün mühendisini yollayip gontrol ettirmedi. Çikmiyacak mi bunlar ortaya? Hadi, memurin muhakemat gıl tüy diyip işi savsaklattirdin. Benlen pavyonda dansözün donuna para sokarkene, effendime sööliyim hevaya silah sıkarkene çekilen fotograflarin noolucak? Medya ööle memurin felan dinlemez, çıkarıverir adamın ipligini pazara.
- Güliim bari. Medya dediğin ikibuçuk gastenin, bizim belediyenin sınırları içinde iki tane ruhsatsız, iskansız binası var. Ayrıyetten daha geçengün “S.S Haber Hayat Kent Gasteciler Kooperatifi” yapmak için arsa istemeye geldiler... Salak mı adamlar bindikleri dalı kessinler.
- Tabi ya salak olan benim. Hem ne salağım. Size ilk yidirdiğim parayi hatirliyorum da... 450 Blokluk bi iş için başvurduğumda, “şu eksik bu eksik”, diye beni bi müddet ruh hastasi ettikden soona. “Bunun sonu yok, sen bizim belediyeye iki ambulans hediye et olsun senin iş” dediydiniz. Sevaptir, rüşvet sayilmaz diye düşünüp aldım geldim ambulansları. Fakat o yamyam reis muavini, “Fikri” dedi. “Nebiçim ambulans getirmişin, sen bizimlen dalga mı geçiyon” dedi... Neymiş, üzerindeki “ambulance” yazıları terseten yazılmışmış. Bakınca ne yazdiği anlaşilmiyomuş. “At şuraya üç milyon, bize sahte ambulans kakaladığın için işlem yapmayalım, ruhsatını da verelim” dedi. Soonadan anladım, bütün ambulanslar ööleymiş. Alayınız yamyamsınız lan. Çoluk çocuk katilisiniz...
- İhihi... Sanada mı yaptıydık o ambulans numarasını... İhih. Ulan bi de şark kurnazı geçinirsiniz ihihhi. Zavallı saf tetikçiler. Sıradan hırsızlar. Şşüüt... Hop hop. Olm, tekmelemesene lan o kalası. Ya, bi dur, tavan üstüme çökücek... İhihi... Şaka yapıyosun di mi Fikri’cim... Bak işler düzelicek. Çıkınca yine eskisi gibi al gülüm ver gülüm, çeviririz çarkı...
- Demek ki ben salakım haa. Çıkınca beni atcanız, “eşek mütahit” diye medyanın önüne. Siz müdürler amirler, başmühendisler, sütten çıkmış ak kaşık haa. Soona başka bi saf mütahit bulup onu tetikçi yapcaanız kendinize... Fekat, sen çıkamıycan Firuz’cum. Enkaz altında ezilmiş münevver bir inşaat müdürü olarak anılıcaksın.
- Saçmalama Fikri. Ben sana salak demedim. Beynine az oksijen gidiyo yanlış duymuşsun onu sen. Tabi yaa sen sıkıldın ondan oldu. Gel ben sana bulmaca soriim vakit geçirelim... ha... Yer altında yağlı kayış.
- Yilan... Sensin işte o. Yeraltında yağlı domuz...
- Bak... Gerçi daha zor anlar için saklıyodum ama. İstersen, yani acıktıysan, makam akvaryumumdaki siyah balıkları yiyebiliriz. Hem sümenimin arasında yufka da var. Ahır ruhsatı alabilmek için bi köylü getirdiydi... Yapma... Yapma diyorum. Tekmeleme o direği...
- Gülegüle Firuz. Artık öbür dünyada Tûba ağaçlarını kesip zebanilere eksik malzemeli inşaat ruhsatı ayarlarsin...
Atilla Atalay