7 Eylül 2009 Pazartesi

LEMAN

KARDİYOLAG ARANIYOR İLANININ ANLATTIKLARI

“Kardiyoloji çalışma arkadaşı aranıyor” başlıklı gazete ilanında hem doktorların çektiği sıkıntılar anlatılıyor hem de dolaylı biçimde hastane yönetimleri eleştiriliyor
Hastalara uygulanan gereksiz tetkik ve ameliyatlar, bir eleman alımı ilanına yansıdı. Kardiyoloji uzmanları alımı için geçtiğimiz günlerde yayımlanan “Kardiyoloji çalışma arkadaşı aranıyor” başlıklı gazete ilanında hem doktorların çektiği sıkıntılar anlatılıyor hem de dolaylı biçimde hastane yönetimleri eleştiriliyor. Bir özel hastanede çalıştığını belirten ve adının açıklanmamasını isteyen doktorun verdiği ilanda, kardiyologlarda aranan özellikler arasında, “Anjio için hastayı sıkıştırmaya tenezzül etmemek” de bulunuyor. Çalışılacak ortamda ise, “Bugün kaç tane anjio çıkardın, baypas çıkardın, ne kadar tetkik istedin?” sorusuna maruz kalınmayacağı anlatılıyor.İlanı veren doktor, “Bu ilanla ne amaçladınız?” sorusunu şöyle yanıtladı: “Ben bu özelliklerde bir çalışma arkadaşı arıyorum. İlanda ne yazılıyorsa o. İlanı polemik yaratmak, kimseyle kavga çekişme için ya da bir şeyleri test için vermedim. İşimi severek, düzgün yapıyorum. Doktorluğumla ortadayım. Gazetelerde adım çıkarsa çalışamam.
‘Soruştururuz’İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Demirdizen, “Sadece Türkiye’de değil, dünyada da tıbbi endikasyonlar dışında müdahaleler yapılabiliyor. Ancak benzer olayları tespit ettiğimizde gerekli yasal işlemi yapıyoruz. Bu ilanda kardiyologlara suçlama var. İlanı veren ‘Ben bunu arıyorum’’ dediğine göre, ‘Bazıları yapıyor’ demektedir. Gerekli soruşturmayı yaparız. Burada her durumda etik ve hukuki sonuç doğuracak bir olay var” diyor.‘Güven sarsılıyor’Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği Başkanı Dr. Reşat Bahat ise “Mutlaka medyada bu konuda çıkan haberler, kullanılan negatif ifadeler sektöre güveni sarsmıştır” diyor ve ekliyor: “Sektörde ‘SSK, bakanlık bu tür suiistimalleri yapanları gün gibi ortaya çıkarır, çıkarıyor da... İlan sektörde kirlilik olduğunu düşünen birinin tepkisi olabilir.”



DAZLAK İŞADAMLARI SETİ VE SIKILHAN...

- Alo Sıkılhan, annen ben, evet yavrım, iyi ebeveyniz evet. Seviyoruz, anlıyoruz, dinliyoruz. Çek edelim naapıyo muşuz?.... Harneyse.... Şimdi seni şunun için aradım, Bokhan Bey’in köpeği ofise pire getirdi, şu an masamın üstünde yarım metre zıplayan pireler var. Ofisi ilaçlıycaklar, ben de o pirelerden eve getirmemek için bir süreliğine Akmerkez’de dolaşıcam, sonra da Förstnur Teyzenlere gidip banyo yapıcam, giysilerimi yakıp öyle eve gelicem.
- Köpeğin günahını alıyosunuz bence. Ofise pireyi bizzat Ceo’nuz Bokhan Bey getirmiş olabilir. Dikkat edersen usturayla kazıttığı o kafasının üzerinde herzaman turlayan birkaç sinek var.
- Mizah bu diil genç adam. Şirketimizin Asya Pasifik ve Ortadoğu Başkanı, Ceo’muz Bokhan Bey hakkında böyle konuşmanı yasaklıyorum. Çek edelim:, naapıyo muşuz? Yasaklıyoruz evet. Çört!
- En son “çört” mü dedin anne? Çek edelim?
- Pireyi ezmeye çalışırken tırnağım kırıldı. Çok zıplıyo bu pireler Sıkılhan, üstelik ezilmiyolar da üstlerine çekiçle vursak belki. İnanmıycaksın temin masanın üzerinde kıstırıp ezmeye çalıştığım hayvan şu anda masadan gözlüğüme zıpladı.
- Pireler öyledir. Bence hazır burnunun dibine kadar gelmişken bi kaç tanesini yakalayıp eve getir. Evde eğiticem onları ben, pire sirki açıcam. Zıplayanlar, kibrit kutusundan yapılma yük arabasını çekenler, alevli çemberden atlayanlar... Türkiye’de ilk kez bir “Pire Sirki” nin sahibi olucam.
- Lan yıllardır, girişken, yırtıcı, prezentabl bi insan ol, diyerek sana girişimcilik ruhu aşılamaya çalıştık.. Yıllarca öküz gibi susup yüzümüze telefon kapatıp sonunda yaptığın girişim bu mu? Pire Sirki mi açıcan?. Evde haşerat beslemeni, pire eğitmeni yasaklıyorum Sıkılhan. Lutfen talimatlarımı tekrarla, çek edelim!
- Ama anne, benim pire sirkimi izlemeye gelen insanlar benden bilet alıcak, ben onunla gidip Teknosa’dan Ay Phone ve PSP alıcam, Makintoş Firması’nın sahibi Stiv Bey eve giderken ekmek alıcak, fırıncı kazanıcak mesela, fırıncı Canıtın, okulun en popüler kızı olmaya çalışan Marta’ya, kalça liposekşını ve silikon takviyesi yaptırtıcak, estetik cerrah kazanıcak, Marta ponpon kız olamaya karar verip ponponcudan ponpon alıcak, “Çin malı ponponkız malzemeleri” satan Ceksın ile beraber, Çin’de ponponkız malzemeleri imal eden tekstilci Şon Liii de evine ekmek götürücek. Demin estetik cerrahı atladım o ise eve giderken zarif eşine bir demet orkide götürücek. Çiçekçi kazanıcak, çiçekçi komşusu gasteciden ikinci el bir jip alıcak oto tamircisi kazanıcak... Alo... Anne dinliyo musun? Alo... Ehehe... Çok ayıp yüzüme telefonu kapamamalısın! Çek edelim kapadıysan “kapadım” de. İhohaha....
- Alo Sıkılhan, annen ben, evet yavrım, iyi ebeveyniz evet. Seviyoruz, anlıyoruz, dinliyoruz. Çek edelim naapıyo muşuz?.... Harneyse.... Şimdi seni şunun için aradım, Bokhan Bey’in köpeği ofise pire getirdi, şu an masamın üstünde yarım metre zıplayan pireler var. Ofisi ilaçlıycaklar, ben de o pirelerden eve getirmemek için bir süreliğine Akmerkez’de dolaşıcam, sonra da Förstnur Teyzenlere gidip banyo yapıcam, giysilerimi yakıp öyle eve gelicem.
- Köpeğin günahını alıyosunuz bence. Ofise pireyi bizzat Ceo’nuz Bokhan Bey getirmiş olabilir. Dikkat edersen usturayla kazıttığı o kafasının üzerinde herzaman turlayan birkaç sinek var.
- Mizah bu diil genç adam. Şirketimizin Asya Pasifik ve Ortadoğu Başkanı, Ceo’muz Bokhan Bey hakkında böyle konuşmanı yasaklıyorum. Çek edelim:, naapıyo muşuz? Yasaklıyoruz evet. Çört!
- En son “çört” mü dedin anne? Çek edelim?
- Pireyi ezmeye çalışırken tırnağım kırıldı. Çok zıplıyo bu pireler Sıkılhan, üstelik ezilmiyolar da üstlerine çekiçle vursak belki. İnanmıycaksın temin masanın üzerinde kıstırıp ezmeye çalıştığım hayvan şu anda masadan gözlüğüme zıpladı.
- Pireler öyledir. Bence hazır burnunun dibine kadar gelmişken bi kaç tanesini yakalayıp eve getir. Evde eğiticem onları ben, pire sirki açıcam. Zıplayanlar, kibrit kutusundan yapılma yük arabasını çekenler, alevli çemberden atlayanlar... Türkiye’de ilk kez bir “Pire Sirki” nin sahibi olucam.
- Lan yıllardır, girişken, yırtıcı, prezentabl bi insan ol, diyerek sana girişimcilik ruhu aşılamaya çalıştık.. Yıllarca öküz gibi susup yüzümüze telefon kapatıp sonunda yaptığın girişim bu mu? Pire Sirki mi açıcan?. Evde haşerat beslemeni, pire eğitmeni yasaklıyorum Sıkılhan. Lutfen talimatlarımı tekrarla, çek edelim!
- Ama anne, benim pire sirkimi izlemeye gelen insanlar benden bilet alıcak, ben onunla gidip Teknosa’dan Ay Phone ve PSP alıcam, Makintoş Firması’nın sahibi Stiv Bey eve giderken ekmek alıcak, fırıncı kazanıcak mesela, fırıncı Canıtın, okulun en popüler kızı olmaya çalışan Marta’ya, kalça liposekşını ve silikon takviyesi yaptırtıcak, estetik cerrah kazanıcak, Marta ponpon kız olamaya karar verip ponponcudan ponpon alıcak, “Çin malı ponponkız malzemeleri” satan Ceksın ile beraber, Çin’de ponponkız malzemeleri imal eden tekstilci Şon Liii de evine ekmek götürücek. Demin estetik cerrahı atladım o ise eve giderken zarif eşine bir demet orkide götürücek. Çiçekçi kazanıcak, çiçekçi komşusu gasteciden ikinci el bir jip alıcak oto tamircisi kazanıcak... Alo... Anne dinliyo musun? Alo... Ehehe... Çok ayıp yüzüme telefonu kapamamalısın! Çek edelim kapadıysan “kapadım” de. İhohaha.... (Bu haftaki Leman'dan özetle)


4 Eylül 2009 Cuma

Oxford fiyatına ilkokul

Türkiye’de 30 bin lirayı bulan özel okulların yıllık fiyatları, Oxford ve Cambridge gibi dünyaca ünlü üniversitelerin fiyatıyla yarışıyor. Ailelerin iyi bir eğitim için tercih ettiği özel okullar arasında Amerikan Robert, Koç, Doğuş, MEF, İstanbul Erkek ve Bilfen ilk sırada yer alıyor. SBS sınavlarında en başarılı sonuçları alan bu okullardan en ucuzunun fiyatı KDV, yemek, servis ve konaklama olmadan 10 bin liradan başlıyor, 30 bin liraya kadar çıkıyor. Ancak Türkiye’de özel ilkokullara ödenen bu para ile çocuğunuzu Avrupa ve Amerika’nın en ünlü üniversitelerinde okutmak mümkün. Cambridge’in bir yılık eğitim ücreti 20 bin 700 dolar, Oxford’un 21 bin 815 dolar, Penn State Üniversitesi’nin 26 bin dolar, Notre Dame’ın fiyatı ise 38 bin 480 dolar (Taraf)



Jüride yumruklu kavga


Bodrum'da düzenlenen güzellik yarışmasında jüri üyeleri Sema Çelebi ile Atik Berberoğlu arasındaki tartışma karakolda bitti. Berberoğlu'nun kaşı patladı, Çelebi'nin ise gözü morardı

Televizyon programlarında yaptığı jüri üyeliği ile adından söz ettiren Sema Çelebi ile "cemiyet hayatının ünlü ismi" Atik Berberoğlu arasındaki gerginlik, kavgaya dönüştü. İki ünlü ismi karakola götüren süreç, Bodrum'daki Clup Marine'de düzenlenen güzellik yarışmasında başladı. Jüri üyeliğini modacı Rıfat Özbek, şarkıcı Fatih Ürek, işadamı Mehmet Birgen, Atik Berberoğlu ve Sema Çelebi'nin yaptığı yarışma sakin başladı. Ancak Sema Çelebi ile Özcan ismindeki arkadaşı arasında başlayan su şakasından hoşlanmayan Atik Berberoğlu'nun tepkisi nedeniyle olaylı bitti. İkilinin birbirlerine yaptığı şakadan rahatsız olan Berberoğlu, birinci gelen güzelin tacını vermek için sahneye giden Sema Çelebi'nin arkasından yürüdü ve konuşmaya çalıştı. Ancak ayağı takılıp yere düşen Berberoğlu'nun kaşı yarıldı.

Pansuman yapılan Berberoğlu, alkolün de etkisiyle Çelebi'ye küfür etmeye başladı. Öfkesi dinmeyen işadamı bununla da kalmayıp Sema Çelebi'ye yumruk attı. Aldığı yumrukla yere yığılan Çelebi bağırarak mekânı terk etti. Gözü moraran Çelebi soluğu karakolda aldı. (sabah)



GÜZELLİK YARIŞMASININ TACINI BAG OLARAKTAN BİZ TAKIYORUZ BUYRUN HAKKETTİNİZ ARTIK!


ESKİNİN EV KIZI ŞİMDİNİN TECRÜBELİ EV KADINI ŞAHASER VE "HAK GEÇMESİN KEK TABAĞI"

Necip Aptioğlu

GÜNAYDIIN SEVGİLİ BLOGSEV... YA BABAANNE,YOK ARTIK! HİÇ Mİ UYUMADIN SEN!


Necip Aptioğlu

3 Eylül 2009 Perşembe

DOZER GÖLGESİNDE KARPUZ!


OLAN PARAYI CİPE YATIRIRSAN İŞTE BÖÖLE MANYARSIN MISTAFA!


RESİMDEKİ GÖZYAŞLARI


DEDENİN PORNO ZULASI:)


ARILAR CEPTELEFONU SİNYALLERİ YÜZÜNDEN NESİLCENEK ORTADAN KAYBOLUYOLLAR... SIRA KARINCALARA GELDİĞİNDE


VAR YA, ESASEN SUPER KAHRAMANLAR DA SENİN BENİM GİBİ Bİ İNSAN YANE.











BU HAFTAKİ SIKILHAN'DAN HIRGÜRKANLI BÖLÜM:

- Alo Sıkılhan kardeş, aç 3G’yi kafaları tokuşturalım... Alo Hırgürkan ben, reis... Alo... Bak açmadıysan sen kaybedersin. Gündemden düşmek bilmeyen hunhar bir cinayetle ilgili bazı açıklamalar yapıcam.
- Sen de mi?
- Ne demek sen de mi? Biz bu alemlerin adamı diil miyiz lan? İnfaz timleri, mafyalar şeysi, türlü çeşitli yırtıcılık, örtbas ve cebellezi işlerine bakmıyo muyuz. Cukka patlatıp kelle almıyor muyuz? Gerektiğinde ekmee ve namusu için bileğiyle yüreğiyle, çocuklarına bir baba, kadınına mertçe, delihanlı gibi...
- Kesikbaş cinayeti mi?
- O konuda herkes söyledi söyliceeni olm, ortamda namusluyla vazife yapan gerek tıp mensupları gerekse olayda emeği bulunan personeller ve yüce yargı yaralanmaya çalışılındı gibi bazı izlenimlerin oluşmasına yol açılmıştır bugün. Herneyse geçmiş mevzuu o. Hani benim o olaya karışıp bi şekilde bi ün kazanıcağım yok. Bizim olayımız daha acanaip: Pedere Siyah Fosfogen Minibüs yüzünden borcu olan bi şerafsiz vardı, kendisine naapsa beğenirsin.
Etekgiydirdibaldırındanbıçaklattıkasaptokacıyladövdümermiyiağzınaverdinamluyudötünesoktumermimanyağıyaptıcırıncıblaksoyupmeydanlardabenşerafsizimdiyebağırttırdı
- Hayır işte bilemedin hiç birisi diil. Kendisini TEM yolu kenarında boş bir araziye götürüp yırtıcı kuşa gagalattı. Yırtıcı kuş bunu yırta yırta gagaladı da gagaladı... Aslında babam “Bu klasik olucak, bir vaşak bulup ona pençelettirelim ipneyi, bize borç takmak neymiş alemler görsün, namımız yürüsün” dedi ama. Tee Afrikadan bu iş için getirttiğimiz vaşağı vazifesini yapamadan abimgil vurdu.
- Niye vaşağın da mı size siyah iri bi araçtan ötürü borcu vardı?
- Dalga geçme yavşak. Hayvan yolda aç kalmış abimgil buna yaklaşınca ıstırdı çocuğu. Abim de üzerine düşeni yaptı mecbureten. Hayvanı Kolombiya’dan getiren kurye şöför “Abi ben nerden biliyim vaşak ne yer? Bolu’da mola verdik kendisine taskebabı alıp önüne koydum dokunmadı. Sapanca yakınlarında Alabalık Tesisleri’ne girdik beş alabalık ısmarladım, kolası fantası, fındık lahmacunu... Hayvan yimedi. Yoluculuk tutuyo zaar, canı yemek çekmedi” dedi.
- Abin şöförü de vurdu...
- Yok abim vaşağa mermi yağdırdı... Kurye şöförü demo olsun diye yırtıcı kuşa yırttırdık. Baktık hayvan hakkaten işinin ehliymiş.
- Bak ne diycem bende insan yiyen bakteri var. Yırtıcı Gourup olarak ilgilenirseniz onlardan size verebilirim...
- Yok be aslanım “insan yiyen bakteri olayı” bizim alemlerde çok yankı uyandırmaz. Ne diycekler “Vay be Hırgürkan Reis’e bak, kendisine yanlış yapan adamı bakteriye yedirtti” saçma yani. “Piranhaya yedirtti” deseler bi parça..
- Ya ama benim dediğim et yiyen bakteriler piranhayı bile yiyo. O şekilde lanse edicen olayı.
- E sen nerden buluyosun bu bakteriyi. Rus.. Çin...Nedir menşei?
- Kendim yetiştiriyorum ayak parmaklarımın arasında. Ehe...
- Ulan var ya senin ayağını bacağını katil arılara sokturtmassam. Sen bekle haftaya bekle Afrika’dan iki kovan katil arı geliyo. O kovanları boşaltıcam üstüne, şerrafsiz. Sen kimle dalga geçiyosun yavuşak... Üstüne şekerli bişeyler sür bekle lan orda!


ECNEBİ MEMLEKETLERDE DE AÇILIM YAPIYOLLAR RÜVEYSA; DÜNYA GLOBALLAŞIYOR ARTIKIN. ŞO FOTOĞRAFLARA BAKAR MISIN?




ERİYECEĞİK HA HABARINIZ OLSUN!

Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF), küresel ısınmanın korkunç sonuçlarına gözlerini kapayan dünyanın dikkatini çekmek için elinden geleni yapıyor. Fotoğraftaki yaklaşık 1000 adet küçük buz adam Almanya'nın başkenti Berlin'de basamaklara oturtuldu ve güneşin altında 30 dakikada eridiler. Eser, Brezilyalı sanatçı Nele Azevedo'nun...


2 Eylül 2009 Çarşamba

İNSANIN KANINI DONDURAN BİR LAF : KAN PARASI


Gerçekten Kara Bir Bulut
Başı kesilen bir genç kız herkesin yüreğini sızlatır ve gideni geri getirmese bile, katilinin yakalanması insanı bir parça teselli eder.Ama Münevver Karabulut’un katili bir türlü yakalanamıyor.Bütün telefonların dinlendiği, internet yazışmalarının denetlendiği bir ortamda katil sır oldu.Bu işte bir mantıksızlık var. Çünkü saklanan bir genç, mutlaka birileriyle ilişki kuruyor ama nedense bir türlü şu meşhur “teknik takip” e takılmıyor.
***
Bu arada kurbanla katilin ailesi arasındaki ilişkiler de toplumdaki ayrı bir yozlaşmayı göz önüne koymakta.Bir aile, kafa kesen oğlunu korumaya çalışıyor. Büyükannesi onu “masum bir çocuk” olarak niteliyor.Ya masum olmasaydı ne yapacaktı?

***
Öte yandan öldürülen kızın babası, kamuoyunda yarattığı “acılı, hakkını arayan baba” görüntüsünden hızla sıyrılıyor.Böyle bir acının ardından yaşayamaz diye üzüldüğünüz insan, bir bakıyorsunuz ki katilin ailesinden 3 milyon euro kan parası istiyor.Artık her şeyin paraya dönüştürüldüğünün daha çarpıcı bir örneği olamaz herhalde.Başı kesilmiş kızının kan bedeli ne demek?Dünyanın hangi serveti bu acıyı karşılayabilir?

***
Neresinden bakarsanız bakın, bu olay yürek yakıcı.Ve bir genç kızın yerde kalan kanı, toplumdaki çürümeyi ortaya çıkarıyor.Katili koruyan aile, kan parası isteyen kurban ailesi, katili bir türlü yakalayamayan emniyet, yanlış raporlar düzenleyen Adli Tıp vs.Münevver Karabulut cinayeti, gerçekten toplumun üstüne çöken kara bir bulut gibi.

GALKIN LAAAAAAAAAAAAAN!


1 Eylül 2009 Salı

Emre “P.. kurusu” demiş

Fenerbahçeli Emre Belözoğlu, yine dilinin kurbanı oldu. Milli futbolcunun, geçtiğimiz pazar günkü Manisaspor maçında gördüğü kırmızı kart öncesi Nizamettin’e “p.. kurusu” dediği öğrenildi.

Hakem Tolga Özkalfa, dün Futbol Federasyonu’na gönderdiği raporda, “Emre, sarı kart sonrası rakibinin üzerine hızla gitti ve ‘p.. kurusu’ dedi. Bunun üzerine kırmızı kartımı çıkarttım. Bu kart sonrası Emre üzerime doğru geldi ve göğsü ile benim göğsüme şiddetli şekilde vurdu. Sendeledim. Araya Fenerbahçeli diğer futbolcular girdi. Emre, takım arkadaşlarının yardımı ile sahadan çıkartıldı” şeklinde ifade kullandı. Tolga Özkalfa’nın bu ağır raporu sonrası Emre Belözoğlu’nun 3 ya da 4 maç ceza alması kesinleşti. (Hürriyet)


GÜNAYDIN KALKIN BAKALIM BUGÜN YEPİSYENİ AÇILIMLAR GERÇEKLEŞTİRECEEZ.



İLAÇ sektöründe 20 yıl çalıştıktan sonra emekliye ayrılan pazarlama müdürü T.S. ilaç sektöründe dönen dolapları HABERTÜRK’e anlattı.

İlaç sektörünün“silah sektöründen de kirli bir sektör” olduğunu belirten T.S., satış baskısıyüzünden mümessillerin kötü yola düştüğünü söyledi. İlaçların reçeteyeyazılmasını sağlayabilmek için doktorlara buzdolabından uydu antenlerine varana kadar, her türlü hediye verdiklerini anlatan T.S. işin çığırından çıktığını, doktorlara geceyi geçirmek üzere kadın bile ayarlandığını itiraf etti.

T.S.’nin HABERTÜRK’e çarpıcı açıklamaları şöyle:“Piyasaya 1997’den sonra yabancı bir ilaç firması girdi ve doktorlara ‘Bu paydan sizin de hakkınıza düşen olmalı’ dediler. Beyaz eşya bayii gibi doktorlara uydu antenleri, televizyonlar, buzdolapları hediye etmeye başlandı.”

20 İLAÇ BİR DVD

“Bir doktora ne hediye alsak diye beyin fırtınasıyla toplantı yapar, hediyeleribelirlerdik. 2005’te DVD modaydı. Bir doktor, bir DVD oynatıcıya günde 20 ilaçyazarak hak kazanıyordu. En çok rağbet gören şeylerden biri de laptop’tu. Kamu sağlığı semt kliğinde kullanılmak üzere bir laptop bağışladık. Tabii bu gerçek bir bağış değil. Doktor aldı, kendi kızına verdi. Bu kadın daha sonra ilaç yolsuzluğundan içeri girdi. İlaç yazmaları karşılığında doktorlara aklınıza ne gelirse veriyorduk. Bir kulakburun boğazcıya lüks otomobil bile alındı. Bir doktora uydu anteni alındı. Bir doktora gece birlikte olacağı bir kadın bile ayarlandıvakti zamanında.”