29 Ekim 2010 Cuma

SARI DOBRA: BEYİMLE SEMİREREK EVLENDİK

BEYİMLE SEMİREREK EVLENDİK AMA...

Merhaba Lanbânu Hanım. Beyim Çağdaş'la semirerek evlendik. Doğru okudunuz sevişerek değil. Kendisiyle aynı işyerinde çalışırken, ben "Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer" düsturu gereğince, Çağdaş'a evden getirdiğim öğlen yemeklerinden yidirmeye başladım. Elceğizimle yaptığım cevizli kadayıf dolmaları, hünkârbeğendiler, içli pilav, kısır, kolböreği ve sarmalar, beraberinde tutkulu bir aşk getirdi.
Çağdaş'ın doksansekiz, benim seksendokuz kilo olduğumuz doksanyedi yılında aile arasında yapılan sade bir törenle dünya evine girdik. Aynı yılın sonunda onar kilo daha aldık. Evlilik hayatının huzur ve güven dolu ortamında kanepeye kurulup sıcak bir battaniye altında sarmaş dolaş televizyon izlerken elbette çok mutluyduk. Minik çerez tabakları, tereyağında patlatılmış mısırlar, maç geceleri bi kaç kutu bira... Sözün kısası, dışardaki vahşi dünyadan uzakta birbirimize yetiyorduk, herkes ilişkimize gıptayla bakıyor, "Rüveysâ bu tiple hayatta koca bulamaz" diyen faraş ağızlı karılar hasetlikten yarılıyorlardı...

KENDİMİZDEN GEÇTİĞİMİZ BİR GECE KANEPEYİ KIRDIK

Evet aşkımızın mabedi, sunak yeri, beşiği, televizyon karşısındaki o kanepe kendimizden geçtiğimiz bir Yaprak Dökümü gecesi çattadanak kırıldı. Dizinin en heyecanlı yeriydi, mısır patlağı ve cevizli sucuk yiyerek Ali Rıza Bey'in başına gelen talihsizlikleri izlerken hop oturup hop kalkıyorduk. Hiç unutmuyorum o esnada bir "sıralı otogaz sistemi" reklamıyla dizi kesildi. Beyim Çağdaş "Tam da yerinde kesiyo şerefsizler. Hay sokiim, sıralı otogaz sisteminize" diyerek kanepede şöyle bir doğruldu. Belki aynı anda ben de gereksiz bir devinime girmiş olabilirim, bilmiyorum. Uzatmıyayım, o kanepe o gece kırıldı ve bu olay mutluluğumuzun dönüm noktası oldu.
Çağdaş, kırılan kanepeye ait çivi ve kıymıklarla yarlanırken ben olayı hafif sıyrıklarla atlattım.

AŞKIMIZI BİTİREN TETANOS AŞISI

Beyimin böğrüne giren paslı kanepe çivileri nedeniyle hastaneye gitmiştik. Kendisine hastabakıcı Zuhal'in vurduğu tetanos iğnesi'nin ilişkimize hunharca enjekte edilen bir ayrılık zehri olduğunu nerden bilebilirdim.
Daha o dakka Zuhal karısı beyimin göbeğinde aşı vurduğu yeri oğuştururken "Yazık size pek kilolusunuz Çağdaş Bey. Obezite'nin kanserle beraber bir çok soruna yolaçtığını biliyoruz" diyerekten işveli cümleler kurmaya başlamıştı.
Bu olaydan sonra Çağdaş yüzseksen kilo, düzeltiyorum, yüzseksen derece değişti, bambaşka bir insan oldu. Yıllarca ilmek ilmek örerek kendime koca yaptığım o domestik tombik gitti, yerine kurnaz planlar içinde dönen bir fırıldak geldi. Artık yemeklerimi yemiyor, Yaprak Dökümü'nü geçtim Kurtlar Vadisi'yle Ezel'i bile seyretmiyor, bir zamanlar yayın saatini iple çektiği, arasına sıralı otogaz sistemleri reklamı girince deliye döndüğü bu dizilerin yayın saatinde kilo verme amaçlı yürüyüşlere çıkıyordu.

ERKEĞİMİN KALBİNE TEK VESAİTLE GİTTİĞİM YOLU DARALTTI SÜRTÜK

Sessiz telefonlar, uzayan kilo verme koşuları, "Hassas terazide tartılıcam" diye ortadan kaybolmalar.... Bütün bunlar başta beni kuşkulandırmamıştı. Çağdaş; kupon yapıp lig tivi seyreden, cumartesileri muhakkak annemgile gittiğimiz, pazarları düzenli olarak oto yıkamacıda Doblosunu yıkatan, herşeyi ayna gibi ortada, ideal kocamdı benim. Hakkaten aklıma kötü bişey gelmiyordu. Şimdi düşünüyorumda aklım yokmuş benim.
"Hanım ben düşündüm taşındım, mideme kelepçe taktıracam" dediğinde sevinmiştim. Kelepçeylen felan kilo verirse koşuya çıkıp ortadan kaybolmaklardan vazgeçebilirdi. Hemen onay verdim kendisine.
Ne kadar salakmışım ki kelepçe ameliyatından sonra başucundan ayrılmayan Zuhal karısının cilveli hallerini "Normaldir, kadıncaaz hastabakıcı, burda çalışıyor. Hepimiz aslen Yozgatlı olduğumuz için nekâhat dönemindeki hemşehrisine sahap çıkıyor" diye değerlendirmiştim.
Heyhat, bir zamandan midesinden geçen yolla kalbine gittiğim Çağdaş yuva yıkıcı bir kadın tarafından midesine kelepçe taktırtmaya ayartılmış, benim geçtiğim yolları trafiğe kapatmıştı. Kısa süre içinde Çağdaş
* 95 kilo birden verdi, saç ektirdi, bıyığını kesti, arabayı değiştirdi.
* Cumartesi günleri annemgile gitmez, kupon yapmaz oldu.
* Yozgat Yerköv'deki atadan kalma tarlaları sattı, parasıynan "yatırım yaptım" dedi. (Meğersem Zuhal karısına Haznedar Kiptaş'tan daire almış. Bunu ben sonradan öğreniyorum)
* "İşyerindekilerle beraber umreye gidiyoruz. Şimdi gitmemek olmaz, devir böyle gidemem felan dersem patron bi kalemde siler beni. Onun da eli mecbur biyerde, ekmeğinin peşinde ihale kovalıyo" diyerekten on günlüğüne kayboldu. (Zuhal karısıyla güneyde sanatçılı bir otele gidip alem yapmış eşşoğleşek. Tabi ben bunu sonradan öğreniyorum)
* "Kelepçe enfeksiyon yapmış, haftanın iki gecesi kliniğe yatıp serum alıcam" deyip eve gelmeyi de kesti (Klinik mlinik yok ortada. Zuhal'e açtığı eve gidip orada sabahlıyomuş körolası. Ben bunu sonradan öğreniyorum tabi)...
Hızla karşı manevra yapıp ben de Sibel Can diyeti yapmaya başladım, terleten eşortman, tokluk sinyali gönderen yüksük, göbekten titreten kemer kullandım... Ama iş işten geçmişti bir kere... Sonradan öğreniyorum, kaynım Sefer'e "Abi ben Rüveysâ'yı o tombuş haliyle seviyodum. Tuttu iskeletora çevirdi kendini, hepten sıtkım sıyrıldı vallahi" diyesiymiş.
Anacım sen söyle, naapıyım şimdi ben? Kocamı bana geri verebilir misin?

(...)

CUMHURİYETİ NİÇİN YIKAMAZSINIZ?

Cumhuriyet gazetesindeki yazılarına 3 Kasım'da başlayacak olan Bekir Coşkun, Cumhuriyet Ankara'nın 29 Ekim özel sayısına başyazı yazdı... (Vatan)

Cumhuriyeti niçin yıkamazsınız?

Bekir Coşkun - Onuncu Köy

Başınızı dört bir yana çevirip bakın; her şey Cumhuriyetin eseridir…
Şu şehirler, şu kasabalar, şu yollar, şu otomobil fabrikaları, şu üniversiteler, şu okullar, şu hastaneler…
Şu okul bahçesinde oynayan çocuklar…
Şu üniversiteli kız…
Şu sırtında bilgisayar çantası olan oğlan…
Son lokması ağzında, saçına tokasını takarken işine koşan kadın…
Şu alnında yaşamın derin çizgilerini taşıyan duraktaki adam…
Ben…
Siz…
Hepimiz…
Türkiye Büyük Millet Meclisi…
Cumhurbaşkanı…
Başbakan…
İktidar, muhalefet, siyaset, seçim sandıkları, tümü Cumhuriyetin eseridir…
Cumhuriyetin koltuğuna oturmuş, Cumhuriyete burun kıvıran badem bıyıklı… Cumhuriyet olmasaydı inek güdecekti, Cumhuriyet adam etmiştir onu…
Cumhuriyetin eseridir…
Övünerek yaptıklarını söyledikleri her şey, ama her şey cumhuriyetin eseridir…
Türbanlısı…
Cüppelisi…
Yobazı dahi…
Tümü Cumhuriyet’in sağladığı özgürlük ortamının eserleridir…
“Çok iş yaptık” diyor cumhuriyete kızan ahmak…
Sekiz senede mi büyütüp de yetiştirdin; ekonomistleri, bankacıları, profesörleri, bürokratları, gemi, uçak, makine mühendislerini?.. O yolları yapan şantiye şefini, o dozer şoförünü, o haritacıyı, o kısım amirini, o plancıları?..Pekiiii…Cumhuriyet olmasaydı hangi toprak üzerine yapacaktın yol, hangi toprak üzerine kuracaktın fabrika?.. Hangi özgür-bağımsız ülkenin, hangi çağdaş okullarında büyümüş, hangi Batı gibi üniversitelerde okumuş insan gücü sana “çok iş yaptık” deme olanağını verecekti?..
Cumhuriyeti yıkma hevesiniz için dahi ona muhtaçsınız..Onun demokrasisinden yararlanmak, onun özgürlük ortamına sığınmak, onun kurumlarını ve kurallarını kullanmak, onun koltuklarına oturmak, onun kıyafetini giymek, onun çatısı altında durmak zorundasınız…
Cumhuriyetin gücü de buradan gelir…
Bu yüzdendir; yıkamazsınız Cumhuriyeti…

27 Ekim 2010 Çarşamba

SIKILHAN: "TEBRİKLER KOL SAATİ KAZANDINIZ" YETER ARTIKIN!

- Aloğ, Sıkılhan Öflan'la mı görüşüyorum Nurcall ben, şey çağrı merkezinden arıyorum, aezin kızlık soyadı, doom taariniz günayıl olarak... Her neyse sizi şunun için aradım, tebrikler kol saati kazandınız...
- Ohağğ... Bu kadar mı düştünüz Nurcall? "Tebrikler kolsaati, kontör, bedava tatil kazandınız" felan diye basit dolandırıcılıklara mı kaldınız? Çıkardınız beyaz yakaları ha, altgeçitlerde kıstırıp cüzdan için piçak da çekersiniz yakında siz insana...
- Saçmalama sayın abone o kadar da diil. Şirket küçülmeye gitti, araştırma- geliştirme, ARGE bölümünden eleman çıkardılar. O elemanlar abone- muudi başına bi kaç kuruştan bir iki trilyonluk adam yoluşları için kampanyalar, tarifeler, tasarruf paketleri felan geliştiriyolardı. Şimdi onlar olmadığı için paket, tarife felan gibi şeyler yerine bi süre böyle idare edicez. Alcan di mi kol saatini, hakkat kazandın bak... Ay keşke ben kazansaydıım, kollarıma taksaydım, amanda ne güzel olurduuu, çok şık duruduuu, seçkiin, tarz sahibiiiğ... Evet?
- Madem gözünüzü kararttınız telefonla kafa zkmeden de yapabilirsiniz bu işi. Dandirik telefon pili satarken bile nüfus kağıdı fotokopisi istiyosunuz. Herkesin herşeyi elinizde. O fotokopilerle, evraklarla felan direk dolandırıcılık yapabilirsiniz. Telefonda adam hanutlamaya harcadığınız para da cebinizde kalır...
- Çok iyi yaa. Şirket poltikısı ve sizingüvenlığınız gereği hattı dinleyen süpervayzırımız Cavlaksun Bey "Sayın Sıkılhan Öflan Arge Departmanımızda çalışmak ister mi?" diye soruyor. Haa, çalışır mısın bizimle Sıkılhan? Bööle bi kaç fikir daha üretsen, ayın elemanı seçilir, bonus üstüne bonus kazanırsın. Deneme süresinde akbil ve yemek fişi alıcaksın. Süpervayzırımız Cavlaksun Bey "Yakın dövüş biliyo mu" diye soruyo. Sahada çalışabilir miymişsin, saha dediğim, altgeçitler, arka sokaklar kuytular felan, buralarda dolaşanlar üzerinde yani... Alo kapadın mı? Kapamamalısın. Bak Cavlaksun Bey "win- win" diyo. Kazan- kazan olayı yani. Akşamları getirdiğin paranın bi kısmını sana vericez. Hakkat kapadın mı, teptin mi fırsatı... Aphtaaal... Aphtaaal...

TÜYAP BEYLİKDÜZÜ KİTAP FUARI İLETİŞİM İMZA GÜNLERİ



MİZAH DERGİSİ KAPAKLARI




22 Ekim 2010 Cuma

SIKILHAN/ TÜKÜRÜK HOKKASI & TİCARED


- Alo Sıkılhan, dostum merhaba. Enes ben Enes Binsatar. Seni ticared edelim deye aradım, müsait misin çılgınca ticared etmeye, fütursuzca nefesnefese, nefis nefise...
- Ah be kardeşim şimdi kapattım be. Valla az önce aldım "Z Raporu" nu.
- Güzel bak şaka yapıyorsun, ifrahata kaçmadan gülüyorum ben de. Aramızda bir fikrii düzeyde bir alış veriş oluyor, bak bu da bir nevi ticaredtir. Yalnız tabii daha büyük düşünüyorum ben, antika işine gireyim diyorum Sıkılhan. Daha şimdiden Selçuklular'dan günümüze ulaşmış kündekâri işlemeli bir tahta kapı kanadı ve Memlüklüler'den kalma sedef kakmalı bir tükürük hokkası buldum...
- İyi de kime satıcan tükrüklü hokkayı? Hangi Memlükler tükürüyomuş peki içine o konuda bi bilgi var mı?
- Şimdilik haklısın, ha deyince satılmaz. Yeşil sosyete henüz jip ve alengir sitelerde ev almaya doyamadı. Jip jip nereye kadar? Terasında bostan, kenarında şifalı balık havuzu, köprü manzaralı felan kaç ev daha alacaksın? Elbet bi süre sonra klaasik sosyete gibi san'at eseri, antika felan biriktirmeye başlıyacaklar. İşte o zaman ticared turnasını iki gözünden birden vuracak bu Enes kardeşin.
- Yeni sosyeteninin Raffi Portakal'ı olayım diyosun, müzayede, antika, kuntika hee?
- Ben kimsenin Rafi Portakalı Stelyo Pipisi olmak derdinde değilim. Amacım ticared. Bir rızık vizyonu yakalayıp koymuşum önüme. Diyorum ki önümüzdeki on yıl içinde böyle olacak, talep artacak, yatırımımı edeyim, ortakçımı bulayım, mal toplayayım. Var mı sizin sülaleden kalma felan antika bişeyiniz? Kap kacak olur, enfiye kutusu olur, köstekli saat, varaklı ayna, kapı kanadı, pencere kulbu...
- Saray kamerası var bizde o olur mu?
- Seni ciddiyete davet ediyorum Sıkılhan. Davetiyeler iki kişilik, ananı da al gel! İnsanı sinirlendirme be kardeşim, saray kamerası nedir?
- Bildiğin kamera işte ya. Sarayda takılıymış hem de harem dairesinde takılı olanı bile var. Amcamgilin güvenlik şirketi Topkapı Sarayı'nın sistemini yenilediydi. Ordan çıkan eski kameralar tükkanında duruyo, saraya gece görüşlüsünü takmışlar...
- Bak Sıkılhan ünlü tüccarlardan Ebu Hüveyye ve beraberindekiler, yetmişdört deveden müteşekkil bir ticared kervanıyla Ihbıkâbad şehrine doğru yola çıkmışlar. Yolculuk yedi gün yedi gece sürmüş. Yolda kâh bir ateş yakıp çölün ortasında, kâh bir handa molalar verip konaklamışlar. Bütüün bu yolculuğun yedi gün altı gecesi boyunca Ebu Hüveyye çocuklar gibi şenmiş. Esnaf arkadaşlarıyla, yüksük oyunu, saklambaç, uzuneşek, ense patlatmaca, el kızartmaca oynamış; onlara komikli kıssalar anlatmış, bulmacalı mâniler söylemiş.
- Yakışır Hüveyyeme... Azcık eğlensin tabi, hep ticared hep ticared, nereye kadar?
- Bi dur Sıkılhan, az mikilik yapma yaa. Hayat böyle gider mi? Sayın Mickey Mouse dışında çoluğunun çocuğunun rızkını mikilikten temin eden bir kişi dahi gösterebilir misin? LCV? Evet, lütfen cevap veriniz... El cevab: tıss... Bak ne anlatıyordum, onu da unutturdun.
- Ebu Hüveyye çölün ortasında kayışı koparmış...
- Hah... Gülmüş eğlenmiş buuu. Gelgelelim yedinci gece aniden durulmuş, yemeden içmeden dahi kesilip deriin düşüncelere dalmış. Beraberindekiler sormadan edememiş "Yaa Hüveyye, tüccarların sultanı, neyin var, tabağına dokunmamışsın, yoğurtlu baklan öylece duruyor. İçimizden biri bilmeden seni incitecek bir laf mı etti?" Ebu Hüveyye, o vizyon sahibi büyük tüccar durmuş ve demiş ki; "Artık ciddi olmak zamanıdır, yarın ticared edeceğiz. Tamam yedi gün altı gece güldük eğlendik, amma o orda kaldı. Çünkü dostlarım, ticared büyük ciddiyed ister"...İşte sen ve senin zihniyyetindekiler bu yüzden kaybediyorsunuz Sıkılhan, ciddi değilsiniz... Alo, orda mısın? Alo... Yine suratıma mı kapadın? Ciddi kapadın mı lan?

* * *

- Alo Sıkıl... Ben Hırgürkan. Olm adam topla koş gel lan, abim kendi kendini dövüyo. Kendisinden bi türlü ayıramıyoruz lavuğu...
- Nasıl ki bu?
- Valla annemin anlattığına göre sabah tıraş oluyomuş bu. Aynada kendini birine benzetmiş. Emir Kusturika felan olduğunu tahmin ediyoruz. Önce lafla sataşma olmuş, sonra olaylar gelişmiş. İki sattir evire çevire dövüyo kendini. Alo, sen daha niye hatta duruyosun lan kapasana. "Fırla gel" dedik di mi sana şerefsiz!


16 Ekim 2010 Cumartesi

SIKILHAN: Bİ EL DAHA DÖNELİM ÇİFT ATARIZ BEBEEM!


- Allo, miriba Sıkılhan, Bunalgül ban. Bişi söölicam. Önümüzde 11. 11. 11 var...
- Vay per yaptık hee... Ne oynuyoruz, okey mi? Bence bi tur daha dönelim, çift atarız.
- Hemen dalga geçme insanla, maymun atası! İnsanlar bööle tarihlere önem veriyo taam mı? Büzge'nin büyük ablası tam 10. 10. 10 tarihinde doğum yaptı, bunu biliyo muydun. Sevimli minik bi kız bebek; adını Onnur koydular.
- Bu durumda erkek olsaydı Oncuk koyucaklardı...
- Ovv... Var yaa, on üzeri on tane hayvan dolaşıyo senin içinde Sıkılhan. Ört şu telefonu 12.12.59 tarihine kadar konuşmayalım. Yiğıvrançlık sektöründe lider, İSO 9001 kalite belgeli bir kazmasın, on numara bi hayvansın!

* * *

- Alloğ, iyigünler ben Nurcall, Sıkılan Öflanla mı görüşüyarım, doom tariiniz günayıl olarak aezin kızlık soyadının bir ve yedinci harflerı? Şunun için aradım Sıkılhan Bey, bankacılık sekörünün kârı tam onbeş milyar liraya ulaştı... Nası yaptık bunu biliyo mısınız?
- Çok yakından....
- Onaylıyo musunuz?
- Düdüklüyosunuz.
- Şunu hatırlatmak istiyorum Sıkılhan Bey. Görüşmelerimiz şirkat politikası ve sizıngüvenliğnızgeree bandalnıyo bilyosıız. Ancak sektör olarak bi süreliğine bu bandı kapatıyoruz. Amacımız habire telefonla rahatsız edilmekten, anlaşılmaz kampanyalarla, piregötü harflerle yazılmış tuzaklı kart sözleşmeleriyle; soyguna varan, gasp sınırlarını zorlayan, işletim, kart, havale bilmemne ücretleriyle düdüklenmekten bıkan siz sevgili muudilere kısa süreli bir rahatlama olanağı sağlamak. Sinyal sesinden sonra bant kapanıcak, istediğiniz ses tonuyla bağırıp çağırarak, kişiselleştirmemek ve sektörün tümüne yönelik olmamak kaydıyla istediğiniz lafları söyleyebilirsiniz, atış serbes, maksat müşteri biraz rahatlasın...
- İstemez, vermeyin sinyal sesi, öttürmeyin düdük felan. Tuzaktır yine bu, şantaj yapıp para istiyceksinizdir. Kötü konuşmuyorum, sektörünüze hepsine aşığım, başarılarınızın devamını diliyorum. Güçlü bankacılık, güçlü Türkiye, saygılarımla...
- Niye, rahatlamak istemiyo musun bebeem. Hadi, açık saçık konuş benimle.
- Yemezler...
- Hadi Sıkılhağn Öflağğn....
- .....
- Afferin lan Sayın Sıkılhan Öflan. Bak keşke bütün muudiler senin kadar akıllı olsa. O kadar aradık ettik ama, uyandın işe sonunda. Artık çeşitli çağrı merkezlerinden gelen otu boku onaylamıyosun, daima altında bi çapanoğlu arıyosun... Evet bu şirketimizin bi eğitim çalışmasıydı. Eğittik bak seni, kapitalizmin türlü çeşitli tuzaklarına karşı uyandırdık. Bu nedenle sana 30 lira para çarc ediciiz. Bedava eğitim olacak değil a kuzum? Kapama, bindiricez sana o parayı yolu yok... Ahaha kapadı gene aptal, aphhtaaal....

* * *

- Allo, Sıkılhan, baksana ne diicam , bişi söölicam....
- Aha Bunalgül. Ne çabuk, 12.12.59 oldu lan? Vay be, sanki on dakka geçti haa... Piyy. Hayat bööle bişe işte. Bi dakka bi araba camı bulup kendime bakıcam. Bu arada sende ne gibi değişiklik oldu? Hafif tombiklemişsindir herhalde, göğüslerin de büyümüştür en sonunda...
- Terbiyesizleşmez misin lutfen Sıkılhan. Bişi söölicam, ben seni şey diye aradım, kapandın mı diye...
- Nası "kapandın mı" diye... 12 Aralık 2059 da da hâla bu tartışma mı sürüyo ya. İsteyen kapanır, isteyen açılır kardeşim. Ben soruyo muyum hâla sitreç pantul giyiniliyo mu diye?
- Lütvan Sıkılhan, yapma şunu, gayet ciddi bişi için soruyorum. Borukaan, Büzge'nin telefonlarına çıkmıyomuş. Bi cafede karşılaşmışlar bunlar, Büzge sormuş "Niye telefonunu açmıyosun" diye, bu da demiş ki "Valla Büzge'cim üç gün önce kapadılar beni. Yutuub, feysbuk felan derken tek tek adam kapamaya başladılar, üç gündür kimseyle iletişim kuramıyorum" demiş. Şimdi biz de Büzge'yle araştırıyoruz, gerçekten bööle bişe var mı, yoksa Borukaan Büzge'yi şutlamak için dötünden yalan mı atıyo, diyerekten. Alo... Alo... Kapadın mı, kapandın mı... Alo... Hakkat var mı bööle bişi ya?

7 Ekim 2010 Perşembe

SIKILHAN "KÖPRÜNÜN GÜZERGAHIYNAN BACAĞIYNAN FELAN OYNATMAM"

- Sıkılhan, naaber koçum, aloooğ Hırgürkan Ben... Bak ne diicem siz sayın halkımızı YIRTICI GOURUP AĞAÇLANDIRMA SAHASI' na davet ediyorum. Çeşitli çap ve ebadlarda ikiyüzlerce ağaç dikicez biyere... Çarşıdan otobüs kaldırılacaktır. "İkinci köprü nedeniyle üç milyon ağaç kesilecek, düzeltiyorum, üçüncü köprü nedeniyle iki milyon ağaç kesilecek" diyen, gelişime karşı istatükocu şerefsizlere cevabımızdır bu. Toplanın gelin...
- Niye alınganlık gösteriyosunuz ki "Gourup" olarak? Üçüncü köprüyü Japonlar felan yapacaktır heralde. O ihaleden sizin "Gourup" a ekmek vermezler.
- Anlamazdana gelme yavvuşşak! Yırtıcı Gourup Üçüncü Köprü'ye sadece üç dakka uzaklıkta teniz kortundan kolf sahasına yaşanılıcek alanlar şeysi, inşaat, blok, hazır beton işine giriyo. Şimdi köprünün güzergahıynan bacağıynan felan oynattırmayın. Ekmeğe taş koyanın kafasına taşların büyüğü gelir. Alın işte , ağaç dikicez viyadük kenarlarına felan. Bir o kadar da lale soğanı için Hollanda'yla temas halindeyiz.
- İyi işte dikin ağacınızı, köprü yapılmazsa da, viyadük kenarında dikili bir ağacınız olur.
- Lan hâlâ "köprü yapılmazsa" diyo herif yaa. Oğlum bak, bu kantin- servis ihalesi gömlekleri dar geliyo artık bize. Yırtıcı Gourup olarak İstanbul'un Yükselen Yıldızı Balçıkdere' de yaptığımız Vivaldy City Konakları'nın birinci etabı satışa açılmıştır bugün. Kapalı otopark, spa, kort, pist, teleferik... Bırakın bu tutuculuğu. "İstanbul'un ciğerleri" dediğiniz yer, götnar ağacı, ot, gozalak dolu. Hani ya bir kort, hani ya bir golf, gidip gozalağa mı vuracan deyneğiynen? Alo, gene mi kapadın şerefsiz! Alo! Dur lan orda ben gelip senin oralara biyere bi çam ağacı dikecem şimdi, gider toplarsın kozalaklarını, şerefsiz istatükocu yavuşak!

* * *

- Alo Sıkılhan, Bunalgül ben. Lütfen çok çabuk bi yıldız tornavida, keser felan kapıp bize gelebilir misin?
- Hayırdır Bunalgül, kavga mı çıktı, arkadaşları da toplayalım istiyosan...
- Ya aslında kavga çıktı tebi... Annemle babam ayrılmaya karar verdi. Ben annemde kalıyorum o kesin. Yalnız oturma odasındaki büyük dolapla bi kaç konsolu babam almak istiyo.
- Annen dolap için mi direniyo? Derhal kendinizi güvenli bi yere kitleyin. Bir dolap için bir erkek akla gelmiycek şeyler yapabilir.
- Aman hemen dalga geçme be manyak konakları! Annem de dolabı babama vermek istiyo. Vaktiyle İkea'dan demonte olarak almışlardı. Zaten o zaman da babamın, dolabı dayım, eniştemve komşumuz Nadir Bey'le dokuz vida ve bir kapak arttırarak monte etmesi iki gün sürmüştü. Şimdi tekrar demonte hale getirmeye çalışıyolar. Dolapla uğraşırken adamın kalbi sıkıştı menteşelerini sökmeye girdiği kapağın içinde fenalaştı kaldı. Annem panik içinde. "Ben sensiz yapamam Şadi" diye hüngür hüngür ağlıyo. Babam da bulunduğu yerden çıkamıyo "Naapıyoruz biz Yokmeral, ben de sensiz olamam" diye ağlıyo... Ben dolap dahil üçüne birden sarılmaya çalışıyorum. Biz Peremeci Ailesi olarak çok mutluyuz Sıkılhan, şimdi farkına vardık. Hadi bi tornavida kapta gel, kurtaralım yuvamızı....

* * *

- Sıkı naaber, Çaatay ben. Olm var yaaa, trilyon kukuluk porno arşivimi solda sıfır bırakan accanaip görüntülerle karşıkarşıyayım, verii mi linkini...
- Olm kendini birine hekletsene lan sen. Kendin yapamıyosan biri yardımcı olsun.
- Saçmalama len. Alemin manyağı bi ben miyim yani. Fatmagül'ün tecavüz şeysi gazataları nası coşturdu. Foto galerileri yaptılar. Eski ünlü tecavüz sahneleri yeniden albümlerden fırladı... Soona Savarona'da alem yapmak gibi fantazilerle dolup taşan kimseler var. Eski bir B47 bombardıman uçağında, bir varilin içinde, paraşütle uçarken, uçurumdan sçarken iş tutanlar var. Ben bir ergen, kuku filmiyle resmi biriktiriyom deye manyağım ööle mi?. İki yüzlüsünüz olm. İki yüzlü dedim de; çift kukulu karı resmi var bende bi tane. Kolleksiyonumun en nadide parçası, ikiz yatak gibi yanyana duruyollar uhaha...Iyhhh. Accanaip lan... Kapasana yaa, benim bi işim var, soona konuşuruz...

(Bu haftaki Leman Dergisi'nden Özetle)