27 Eylül 2011 Salı

MECNUN KULELERİ'NDEN BİR ÖYKÜ

R  E  V  H


Sen daha uyuyordun göbek.

Gece hiç uyumadımdı ben. Büyük hırgür vardı. Tüylü, Beyaz, bi de ben birçok kavgaya girdik.

Bakkalın önünde Beyaz'ın boğazına daldı orman köpekleri.

Bir iki de ben kaptım ama onlardan. Beyaz'dan öğrendiğim gibi:

Kapınca bırakmadım, kafamı sallaya sallaya kendimi geri çektim.

Bacağından tutmuştum orman köpeğini; bi kaçtı ki, orda olup görmeliydin.

Sonradan sen de görürsün belki.

Birçok orman köpeği gitti. Kara olanı kaldı fakat. Eğilip yerden yerden Beyaz'a doğru geldi. Beyaz'la Tüylü bunu kokladılar, ben çok oralı olmadım.

Sonradan Tüylü söyledi, o duymuş; Kara "Bi çocukluk ettik" demiş, Beyaz'a.

Kışın ormana koymuş bunları belediye. Hiç yiyecekleri yokmuş.

Olursa ölü kuş, bazen solucan kuyruklu, sivri burunlu yürüyen yumaklar...

Uzatmıyayım, yolsuzmuşlar işte. İçim acıdı hayvana gidip bi koklıyım dedim.

Sonra, biz bununla mapusane arkadaşı çıktık iyi mi?

Belediye'nin kafesinde yatarken sesini duyardım ben bunun. Belediyeci karnını yarmış diyorlardı.

Kız köpeklerin karnını yarar belediyeciler.

Geçmemiş işte yarası, köşeden ivil ivil ağlardı bu. "Sus" diye bağıranlar olurdu, Kara'yla birlikte uzun ağlayanlar, durmadan belediyecinin karın yaran adamına "revh" diye sövenler.

Revh... En ağır laftır bak bizim dilimizde. Misal; birisi bana "revh" desin ölümüne dalarım.

İşte, bu Kara tee o günlerden.

Beyaz, eski adamın bahçesine gitti, Tüylü bakkalın önüne yattı. Kara bende kaldı gece, sen uyuyordun.

Bahçede oynadık biz. Büyük bez çekiştirdik, çimenlerin arasına attığın uçan tabağı buldum ben, onu kemirdik. Kara, çöpün oraya gitti sonra. Ben ayakkabını alıp dandik gizli yere götürdüm.

Dandik gizli yeri biliyosun, iğneli ağacın orda. Yalandan gizli yer ki orası, sen bulabil diye o ayakkabıyı her gece oraya taşıyorum ben.

Öten topun yerini bulamazsın ama... Düdüklü top. Saçma bişeydi o. Ölsen bulamazsın.

Yok ama ölsen bulursun belki.



Gün ışıdı.

Bakkal gelip taş atmış, sonra dükkanını açmış.

Tüylü geldi.

Ben, Kara, Tüylü koşup eski adamın bahçesine gittik. Beyaz, bahçe duvarına fırlayıp bize afkurdu! Orman köpekleri zannetmiş bizi.

"Kara'da hala orman köpeği kokusu var, o yüzden." dedi Tüylü.

"Denize koşalım" dedim ben. "Kara'ya deniz kokusu siner."

Beyaz duvarın üstünden kayboldu. Sonra, ağzında eski adamın ayakkabısıyla geldi, hep beraber denize koştuk.



Herşeyi ama herşeyi kokusuyla bir bir hatırlıyorum şimdi.

Ama hangimiz "Yolun karşısına gidelim." dedi onu bilmiyorum.

Biliyorum oraya gitmemizi hiç istemezsin sen. Yürüyen büyük demirlerden korkarsın.

Yolu geçtik ama yürüyen büyük demirler orda bişey yapmadı bize...

Karşıda yuvaları var onların. Büyük yürüyen demirler durup eğleşiyorlar orda. Şapkalı adam hortumuyla uçan kokulu su veriyo onlara, kana kana içip gidiyorlar.

O şapkalı adam bize de yemek veriyo ama. Kaç kişi gelirsek gelelim, bir büyük torbada biriktirdiği yemeklerden veriyo. Bazen şapkasını Tüylü'nün kafasına koyuyo. "Hıy hıy" diyo adama Tüylü, biz de kuyruk dansı yapıyoruz.



"Gel sana Göbek'i göstereyim" dedim Kara'ya.

"Şimdiye kalkmış, bahçede ayakkabısını arıyordur Göbek."

Alelacele şapkalı adamın elini yalayıp yola koyulduk. Yoldan, yürüyen büyük demirlerin arasından hiç de bişey olmadan geçtik.

Orda dağıldık. Tüylü bakkalın önüne seyirtti, Beyaz kestirmeden eski adamın bahçesine koştu.

Biz Kara'yla seni görmeye geliyorduk.

Ben önden koşarken, "Göbek böyle, Göbek şöyle" diye seni anlatıyordum Kara'ya.

Aslında yürüyen büyük demirlerden orda pek olmazdı ama varmıştı işte.

Kara "revh" diye bağırdı yürüyen siyah demire.

Ben bağırdım mı bilmiyorum.

Sonradan, yalnızca rüyada geçerli olmak üzere senin sözcüklerinden verdiler bana.

Fazla değil ama... Sadece sana olup biteni anlatabilecek kadar sözcük bıraktılar.

Dediler ki, çok üzülüp gizlice ağlamışsın koca göbeğine bakmadan. En çok da bana ne olduğunu bilmemek canını yakmış.

Yollar boyu otların, çöplerin arasında bana bakınmışsın, tüm gece seslerine kulak kesilmişsin, Kara'ya, Tüylü ve Beyaz'a hatta orman köpeklerine beni sormuşsun uzun uzun.

Onlarda senin sözcüklerinden olmadığı için çalıların arasındaki cansız yuvamı sana gösterememişler.

Bak, verdikleri rüya sözcükleri bitiyo artık. Olanları anlattım işte, üzülme artık Göbek. Mapusane arkadaşım Kara sana emanet. Ona bütün sırlarımı, gizli ekmek çukurlarımı, kemik gömülerimi hatta düdüklü topun yerini söyledim. Eğer olurda bulmaya yaklaşırsan düdüklü topun yerini değiştirecek. Yürüyen büyük demirlere sakın kızma. Akılları, iyi sözcükleri yok onların. Orman köpeklerininki kadar bile yok.

Çok kızarsan, öfkelenirsen eğer, ben de sana bizim sözcüklerimizden bitanesini öğrettim işte.

Alt geçidin orda, hızla dönen yürüyen büyük demir görürsen... Demiri yürüten adam sözcüklerini kulağındaki düğmeli topa anlatırken hayalarını havalandırıp, aracın minderine ufak bi osuruk bıraktığı esnada demirle köpeği ezerse, duraksamadan kaybolursa aynı hızla... "Rrrreeeevvvhhhh" de sen de ona.


Atilla Atalay/Mecnun Kuleleri