27 Eylül 2012 Perşembe

EKİM LMANYAĞI'NDAN ÖZETLE SARI DOBRA...


GERİ'NİN ELLİ DONU GINA GETİRDİ

           Sevgili Sarı Dobra Lanbânu Ohnur hanım. Samimiyetle söylüyorum ki, gerek ilişki duayeni sıfatıynan biz ilişkiseverlere yaptığınız öneriler, gerekse sarı ve dobra halinizle hakiykaten bu memlekete büyük hızmetlerde bulunuyorsunuz. Serkut'la yaşadığımız ilişkiye sizden başkası bir çözüm getiremez diye düşünüyorum. Eğer sizden de bir netice alamazsam şu sıralar yaygın olduğu üzere Sayın Seda Sayan gibi Başbakan'a mektup yazarak durumumu açmayı düşünüyorum... Kuvvetle tahmin ediyorum ki, Serkut salağı ilişkimizi böyle örselemeye devam ederse bir gece Sayın Başbakanımız kendisine sürpriz bir telefon açarak "Serkut, nooluyo oğlum, az akıllı olucan bak" diyecektir.

            Beyim Serkut'la ÖSYM vasıtasıyla tanıştık. Birgün Vahide Yengemlerin Güngören'deki evi önünde bulunan parkta cimnastik yaparken bana yaklaşarak

            "Pardon, Berna Granül siz misiniz, enternette yayınlanan sınav sonuçlarına göre ÖSYM beni size yerleştirmiş, kayıt için neler gerekiyo acaba" dedi.

            Elbette espiri yapıyordu. Tanışmak için bir vesile yaratıyordu. Kendisinin bu cingöz, espirili, hafif kumral, omuzdan geniş, füme cam sıfır Doblo'lu ve SGK'lı hali ilgimi çekmekte gecikmedi. Espiriyle başlayan ilişkimiz kısa sürede aşka oradan nikah cüzdanına dönüştü. Yeri gelmişken şunu söyleyeyim. Memur nikah cüzdanını bana verdiğinde, salondan Vahide Yengem, Samet Dayım, Fikri Eniştem felan "Ayağına bas ayağına" diye bağırmışlardı. Ben de adettir diyerek usulca Serkut'un ayağına basmıştım... O dakkada nasıl bir manyak olduğunu anlamalıydım. Çünkü, ayağına hafifçe dokandım diye bana

            "Lan naaptın, rugan pabuçlarıma geri karı" diyerek o kadar insanın arasında masanın altına girip ayakkabılarını ıslak mendille silmişti. O zaman farkına varmalıydım, Serkut hastalık derecesinde titiz piskopat bir insan idi... Hijyen hayvanı idi... Daha evliliğimizin ilk haftasında günde beş kez don değiştirip bana haftada elli don çamaşır çıkardığında hayatımın çamaşır makinası başında geçeceğini anlamıştım ama artık çok geç idi... Ömrümü bu gerizekânın elli donunu yıkayarak mı geçirecekdim?

 

CIBLAK BİR ŞEKİLDE ÖRDEKLE YAKALIYORUM

 

            Serkut, o beğendiğim, görür görmez "Ahanda bay doğru, vallaha da ruh ikizim" dediğim adam sadece hijyen manyağı değil, aynı zamanda hastalık hastası biri çıktı. Sabahları ördeğe işiyor, kendince idrar tahlili yaparak sıhhat durumuna bakıp öyle evden çıkıyordu. Onu altı cıblak bir durumda ördeğe işerken ilk gördüğümde "Rabbim, elalem TOKİ'sinde fitbol yahut at yarışından başka fena bir alışkanlığı olmayan kocasıyla mutlu mesut hayat geçirirken ben kimle yuva kurdum böyle" diye isyan etmişdim. Ama zamanla alışıyor tabii insan "Bu da benim beyim, naapayım, bari çocuk yapayım" diyor...

 

İLK YAVRUMUZ REŞAT DÜNYAYA GELİYOR

 

            Hijyenik aşkımızın ilk meyvası Reşat dünyaya geldiğinde Serkut bi süre normala döndü. Herkeşin beyi gibi akraabalarla konuşup eğleşti, tebrikleri ve bebeğe takılan çeyrek altınları kabul etti, hafta sonları AVM'lere gitti, benzincide arabasını yıkattı, Lig TV bağlattı. Sevinçten içim içime sığmıyordu. Gerçi Serkut'un elli donu üzerine bi de mütemadiyen pisleyen bebeğimiz Reşat'ın öte berisi eklenmişti, rüyalarımda bilen çamaşır makinası görüyordum ama olsundu. Normal sayılabilecek bir beyim ve minik bir yavrum vardı, varsın elli don yıkayayımdı...

AYŞE'NİN SMS'İNİ BULUYORUM

            Ben de her normal kadın gibi ara sıra beyim heladayken onun ceb telefonunu kontrol ediyor, alışveriş fişleriyle kredi kartı ekstresini gözden geçiriyor, gömleklerini ve arabasının çeşitli yerlerini kokluyor, CSI lardan öğrendiğim üzere zaman zaman da luminol sıkıp mor ötesi ışıkla öte berisini inceliyordum. Rüyasında konuşturup feyzbuk ve mail şifresinin domeztos79 olduğunu öğrenmiştim. Tükkandaki bilgisayarın (açık parfüm üzerine tükkanı var kendisinin) şifresi ise Reşat'ın doğum tarihiydi. Cebinin Pin'i 4675 Puk'u 7865 di, anne kızlık soyadı Tabokan idi.

            Yuvamı korumak, saadetime gölge düşürmemek için herşeyi yapıyor, her önlemi alıyordum yani. Gelgelelim yetmedi... Birgün ceb telefonundaki SMS lerden birinin Ayşe adında bir kadından geldiğini gördüm. Kendisine direkman sorup "bunaltan dırdırcı kadın" olmak istemediğimden uykusunda konuşmasını bekledim. Fekat uykusunda askerdeki kasatura numarasından, lig fikstürüne, İDO kış tarifesinden, mikroplarla mücadeleye kadar her konuda bülbül gibi şakımasına rağmen bir türlü SMS'çi Ayşe hakkında tek laf etmedi.

GÜZELCENE KAFAYI SIYIRIYORUM

            Şübhe içimi bir kurt gibi kemiriyor idi. Sinirimden o gerinin elli donunu birden renk bırakan lacivert moher kazakla yıkayıp mahvettim. Bu hareket onu iyice evden soğuttu. Ama ben kafayı sıyırmıştım bir kere. Tükkanın önünde kah bir simitci, kah piyango biletçisi, kah dilenci kılığına girerek onu gözetliyordum. Birgün simitci kisvesindeyken zabıta memuru Yücel ile kavga ettik. Tezgahımı alıkoymaya çalışınca kendisinin kafasını yardım. Dikiş attırmak için Özel Damar Hastanesi'ne gittiğimiz sırada da hastabakıcı Sururi ile tanıştım. Olup bitenler bizi birbirimize yakınlaştırmıştı. Hep beraber alkol aldık. Sonra gece Özel Damar Hastanesi'nin boş bir süitinde Yücel ve Sururi'nin oldum.
 
(.....)
 
Ekim Ayı Lmanyak Dergisi'nden kısaltılarak

Günaydın Bebeem


26 Eylül 2012 Çarşamba

Kötüsünüz dostum, bildiğin "kötü"...


Tanıtım, misyon, vizyon inovasyon, farkındalık, sürdürülebilirlik filan...
Çok dokundu bu laflar size dostum.
Ticared, iyi gelmedi...
Şehitler toprağa verilmeden kiliminizin sucuğunuzun reklamını yapmaya kalktınız. Yetmedi, bu ülkenin kaybettiği en büyük ozanın, "insanlık hazinesinin" tabutuna bile sadeliğine, alçakgönüllülüğüne yaraşır bir örtü yerine kendi hastalıklı "müşteri ve dikkat çekme" politikanızın kurnaz harflerini koyma cürretini gösterdiniz...

Hatta daha da ileri gittiniz...
 O kargaşada görmedik zannettiniz ama Bir "muhafazakar haber kanalı" Neşet Ertaş'ın ölüm haberi için hastane önünde canlı yayın yaparken, ortakları arasında çok hatırlı ve kudretli kişilerin bulunduğu söylenen hastaneler grubunun adını uzun uzun göstermekle kalmadı, tuttu bir de utanmadan "Doktorlarımız" yazan reklam panosunu çekti... Altta Neşet Ertaş çalıyordu, siz kendi çaldığınızı dinlemiyordunuz...

Bunca şey saf bir acarlıkla, ya da sinekten yağ çıkarmaya çalışan esnaf kurnazlığıyla, hatırlı hastane ortaklarına yalakalıkla filan açıklanamaz. Bunun adı katıksız, pür, kötülüktür.
"Goynüzü" nasıl bir is kaplamış sizin dostum?
Ne ara bu kadar vijdandan uzağa dükkan açtınız?
Sahi sürdürülebilir mi sanıyorsunuz bu kötü kalpliliği?
"Son iyi yürekli,derviş de öldü gömdük, bittiler, işimize bakalım" diye mi düşünüyorsunuz sahi?

BAG

25 Eylül 2012 Salı

Bu Haftaki Leman Kapaa


Aydost....İnsanlık hazinelerinden birini kaybetti... Türkülerle güle güle...


Babası Muherrem Ertaş'ın arkasından söylediği bozlaktan:

aydost deyince yeri göğü inleden
muharrem ustaydı bunu bize dinleden
gönülü kırmazdı bilerekten bilmeden
insan velisini neyledin dünya vay dünya

aydost sazını çalarken kendinden geçen
gönülden gönüle kapılar açan
aşkın dolusunu nefessiz içen
gönül delisini neyledin dünya vay dünya

aydost garibim babamdı muharrem usta
bilirim aşıktı sevdiği dosta
sazımın emaneti diyen en son nefeste
sazın ulusunu neyledin dünya vay dünya


SOĞANI DOĞRAMAK


Photo by:Gunnar Wrobel

Bazen evden çıkmak bi zor geliyo bi zor geliyo....


22 Eylül 2012 Cumartesi

Samsun'da vatandaşların denizde kadın cesedi olduğu ihbarı üzerine olay yerine gelen polisler, su üzerinde şişme kadın buldu.

Murat Sandıkçı - Olay Canik İlçesi Doğupark mevkiinde meydana geldi. Sahil kenarında gezen vatandaşlar denizde çıplak bir kadın cesedi olduğunu polise ihbar etti.
Olay yerine gelen polis çevrede güvenlik önlemi alırken, Büyükşehir belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı Su Altı Arama Kurtarma ekipleri ve Deniz Şube Müdürlüğü’ne bağlı balık adamlar suya girdi.
Cismin yanına yaklaşan ekipler büyük bir şok yaşadı.
Kadın cesedi olarak ihbar edilen cismin şişme kadın olduğu belirlendi.
Şişme kadını sudan çıkaran ekipler, havasını indirdikten sonra çöpe attı. (dha) (Radikal)

SAĞA SOLA ATIYONUZ AMA DOĞADA KAYBOLMAZ BUNNAR.

Tubitaktan Raporlu Digital Balyoz...


21 Eylül 2012 Cuma

La git başka yirde yap mimiğini... Milletin çoluğu var çocuğu var .

İzmir'de pandomim gösterisi yapan bir sokak sanatçısı, zabıta tarafından çevreyi rahatsız etmek ve çevre kirliliği oluşturmak suçundan 82 TL ceza aldı

 
İZMİR- İzmir’de, Karşıyaka Çarşısı’nda pandomim gösterisi yapan İlker Kılıçer, çaldığı müzikle çevreyi rahatsız ettiği gerekçesiyle 82 lira para cezası kesilmesine tepki gösterdi. Kılıçer, "Herhalde dünyada çevreyi sanatla kirlettiğimden dolayı ceza alan ilk pandomimci ben oldum" dedi.

Karşıyaka Çarşısı’nda zaman zaman pandomim gösterisi yapan İlker Kılıçer’e, bu sırada müzik setinden çaldığı müzikle gürültü yapıp çevreyi rahatsız ettiği gerekçesiyle, geçtiğimiz aylarda, Kabahatlar Kanunu kapsamında zabıta görevlileri 82 lira para cezası kesti. Bu duruma, "Sokakta sanat yapmak suç mu" diyerek tepki gösteren Kılıçer, Avrupa’da sokak sanatçılarına sanatlarını icra etmeleri için özel yerler gösterildiğini söyledi. Türkiye’de ise sanatçının cezalandırıldığını dile getiren Kılıçer şöyle dedi:

"Herhalde dünyada çevreyi sanatla kirlettiğimden dolayı ceza alan ilk pandomimci ben oldum. Zabıta bana yüksek sesle çevreyi rahatsız etmekten bu cezayı kesti. Oyunda kullandığım malzemelerin çevre kirliliği yarattığı konusunda da uyarıda bulunuldu. Oyun anının bitmesi beklenmeden müdahalede bulunuldu. Daha önce de yaşadığım tartışma nedeniyle karakola ifadeye çağırıldım. Sanat ne zamandan beri sokakları kirletmeye başladı?"

Türkiye’de henüz sokak sanatları için bir düzenleme bulunmadığından yakınan Kılıçer şunları söyledi:
"Bu büyük bir eksiklik. Sokakların, kaldırımların, beton zeminlerin, yüksek binaların soğukluğu, ancak sanatla ısınır. Mutlaka bu konuda yasal bir düzenleme yapılmalı. Büyük şehirlerin birçoğunda sanat sokağı bile yok. Bu tür cezalar sanatçıları sokaklardan soğutur. İnşallah bana kesilen ceza ilk ve son olur. Sokakta pandomim yaparken halktan büyük destek alıyorum. Yeni yaşanan, insanları ilgilendiren güncel olayları pandomim ile anlatıyorum, büyük ilgi görüyorum." (Radikal)

BARAVO! Yine akıl, yine ilmi fikir, yine berrak zihin! Tebrik etmelere doyamaz insan...

Üniversiteye kayıt yapmak veya yenilemek isteyen 29 yaşını doldurmuş öğrencilere kışla yolu gözüktü.

Milli Savunma Bakanlığı ve YÖK'ün ortak kararıyla, bu yaş sınırının üstünde olan öğrenciler yeni eğitim öğretim yılında kayıt yaptıramadı. İptal için bakanlığa ve YÖK'e başvuran Eğitim-Bir-Sen'e, "Terör örgütünün işine yarıyor" gerekçesiyle" olumsuz cevap verildi
Bugün'ün haberine göre, 29 yaşını dolduran öğrenciler, kayıt yenilemede kötü bir sürprizle karşılaştı. Milli Savunma Bakanlığı (MSB), Yükseköğretim Kurulu'na (YÖK) gönderdiği yazıda 29 yaşından büyük yükümlülerin askerliklerinin ertelenemeyeceğini, askerlik yapmaları halinde eğitimlerine devam edebileceğini belirtmişti. Buna istinaden üniversiteler kayıt yapacak öğrencilerden askerlik durum belgesi istemeye başladı. Belge alamayan ve askerliği ertelenmeyen öğrenciler askere çağrıldı. Öğrenciler, bu durumda ancak 15 ay askerlik yaptıktan sonra öğrenimlerini tamamlayabilecek. Askere gitmeyen öğrencilerin de üniversiteden kaydı silinecek. Memur-Sen'e bağlı Eğitim-Bir-Sen, MSB'ye başvurarak söz konusu öğrencilerin eğitimlerine devam etmesini istedi. Ancak olumsuz cevap aldı...

Akşam Gazetesi'ndeki yazının devamı ve aşağıdaki ara başlıklar için tıklayınız

10 YIL YETERLİ BİR SÜRE
PKK'NIN İŞİNE YARIYOR
2 YIL ZORUNLU UZATMA VAR
ANAYASAYA DA AYKIRI
BAHAR DÖNEMİNDE UYGULANMADI
ÖZEL ÜNİVERSİTELER KAYIT YAPTIRIYOR

Bütün parayı Ayfon 5'e gömdün de mi inek?


Latif Demirci/Hürriyet


20 Eylül 2012 Perşembe

BAG OLARAK SAĞA SOLA PLAKETLER ARMAĞANLAR FİLAN DAĞITASIMIZ VAR... ÇO İYİ PEGZEL AFERİN...


Ördekten sonra şimdi de inek!


Konya’nın Ereğli ilçesinde 80 yaşında bir kişi, bir vatandaşın ahırında bulunan ineğe tecavüz ettiği ve hayvan sahibini olayın duyulmaması için silahla tehdit ettiği iddiasıyla gözaltına alındı.

Olay, Fatih Mahallesi’nde meydana geldi. İddiaya göre, A.U. gece kontrol amacı ile girdiği ahırda 80 yaşındaki S.S’yi alt tarafı çıplak bir şekilde ineğe tecavüz ederken yakaladı. A.U. olay üzerine evinde bulunan damadı ile birlikte S.S’yi ahırdan kovaladı. İneğin sahibi A.U. sabah saatlerinde olayın duyulmaması için S.S. tarafından silahla tehdit edildi. Silahla tehdit olayı üzerine A.U. emniyete giderek S.S’den şikayetçi oldu. Şikayet üzerine Emniyet Müdürlüğü ekipleri S.S’yi yakalayarak gözaltına alındı. S.S’nin ifadesinde hakkındaki suçlamaları kabul etmediği öğrenilirken, silahla tehdit olayı ile ilgili tüfek şahıstan ele geçirildi. Hastaneden rapor alınan S.S. adli makamlara sevk edildi.

Öte yandan, S.S’nin kısa bir süre önce fuhuşa yönelik gelen ihbar üzerine evine yapılan baskında iki bayanla yakalandığı iddia edildi. Geçtiğimiz günlerde Bursa'da da bir kişi ördeğe tecavüz ettiği iddiasıyla gözaltına alınmış, çıkarıldığı adli makamlarca serbest bırakılmıştı. (Habertürk)


ÇABUK KAÇ GÜLÜM BU TOPRAKLARDAN SENİ KRALİÇELER GİBİ YAŞATICAK YERLER VAR... BAŞKA BİR KİMLİKLE YENİ BİR HAYATA BAŞLA

MİZAH HABER: BAHADIR BARUTER'DEN AİLE KAVRAMINA İRONİK BİR BAKI...

MİZAH HABER: BAHADIR BARUTER'DEN AİLE KAVRAMINA İRONİK BİR BAKI...: BAHADIR BARUTER'DEN AİLE KAVRAMINA İRONİK BİR BAKIŞ: "SENİN AİLEN BİR YALAN YAVRUM"   Penguen dergisinin karikatür ustalarından  Bahadır Ba...

Bu yılki teması, ''Mizah, Muhalefet ve Demokrasi'' olarak belirlenen 49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Festivali'nde ''Türkiye Mizah Zirvesi'' gerçekleştirilecek.

 
Türkiye Mizah Zirvesi etkinlikleri, 8 Ekim Pazartesi günü saat 15.00'te Özdilek Alışveriş Merkezi'nde Türkiye Mizah Zirvesi Karikatür Sergisi'nin ziyarete açılmasıyla başlayacak. Karikatürist ve animasyon sanatçısı Tan Oral'ın ''Sansür'' adlı filmi, 10 Ekim Çarşamba günü saat 18.00'de AKM Perge Salonu'nda izleyici ile buluşacak. ''Sansür''ün hikayesini, belgesel yönetmeni Yasin Ali Türkeri anlatacak. Mizah sanatçısı Cihan Demirci, ''Siyasi Mizahın 600 Yılı Aşan Engelli Koşusu'' başlıklı söyleşisiyle aynı gün mizahseverlerle buluşacak.
 
Zirve, 11 Ekim Perşembe günü 10.00-19.00 saatleri arasında üç oturum şeklinde devam edecek. ''Mizah Derken'' başlığı altında gerçekleşecek ilk oturuma Prof. Dr. Bilal Arık moderatörlük yapacak. Oturumda karikatür sanatçısı Cihan Demirci, ''Mizahın Tarihsel Gelişimi'', çizgi romancı Kutlukhan Perker ''Çizginin Serüveni: Karikatür'', akademisyen Dr. Şenol Bezci ise ''Mizahın Felsefesi'' konularına açılım sağlayacak.
Moderatörlüğünü Dr. Levent Cantek'in yapacağı ikinci oturumda Dr. Artun Avcı ''Mizahın Gücüne ya Tahammül ya Sansür'', Yrd. Doç. Dr. Ayhan Akman ''Politik Söylemde Mizah'', Doç. Dr. Levent Gönenç ''Demokratikleşme Sürecinde Mizah'' başlıklı konuşmalarıyla ''Politik Arenada Mizah'' konusunu irdeleyecek.
''Sinemada ve Televizyonda Mizah'' başlıklı üçüncü oturumun moderatörlüğünü Prof. Dr. Bülent Çaplı yapacak. Üçüncü oturumun konuşmacıları arasında yer alan Asuman Dabak ve Burak Aksak ''TV'de Mizah: Absürd Komedinin Yükselişi'', Gani Müjde ''Türkiye Sinemasında Güldürü'', Orçun Benli ''Türkiye Siyasi Tarihinin Sinemaya Yansıması: Politik Komedi'', Umur Bugay ''Türkiye Siyasi Tarihinin Sinemaya Yansıması: Politik Komedi'', Yüksel Aksu ''Türkiye Sinemasında Güldürü'' başlıklı konuşmalarıyla Türk sinemasında ve televizyon dünyasında mizah konusunu ele alacak.

İSTANBUL'DA KURYE TRAFİĞİ


Yeni reyting ölçme sistemi devreye girdi hayırlısıynan


19 Eylül 2012 Çarşamba

66 AYLIKLARIN OKULDAKİ"REİS" İ BELLİ OLDU


(Bag Özel) İlk kez bu yıl okulla tanışan 66 aylık öğrencilerin okuldaki "reis" i belli oldu. Böylelikle hemen her düzey öğretimde sıra arkadaşlarına "ağır abilik" yapan yavrı Polat Alemdarlar'a bir yenisi daha eklenmiş oldu. Nevriye Tabokan İlköğretim Okulu'nda  ilk günden yaptığı icraatlar ve kız  meselesi kavgalarıyla dikkat çeken Efe Cendere (66 Ay) arkadaşları tarafından "Efe Reis" olarak çağrılmaya başlandı....

Animasyon


FriendSheep from PrimerFrame on Vimeo.

Penguen Dergisi Kapaa


18 Eylül 2012 Salı

LEMANDAN


İstanbul 48 Saat Film Projesi


İstanbul 48 Saat Film Projesi

48 Saat Film Projesi 2 – 4 Kasım 2012’da İstanbul’da. İstanbul’un her köşesinden ekipler yalnızca 48 saat içerisinde en iyi kısa filmi çekmek için yarışacaklar. Kazanan film tüm dünyadan filmlere karşı yarışacak.

Ekipler başvuru sırasına göre kabul edileceklerdir. İlk kayıtlar tamamlandıktan sonra başvuran ekipler yedek listeye alınacaktır. Eğer kaydolan bir ekip yarışmadan çekilirse yedek listeye başvurulacaktır. Yoğun ilgi olması ve ek gösterim zamanı ayarlanabilmesi durumunda listeden daha fazla ekibin yarışmaya dahil edilmesi mümkün olabilir.

Erken kayıt ücreti 100 TL.

Erken kayıt ücretinden yararlanabilmeniz için son tarih: 15 Ekim 2012 (Pazartesi).
Normal kayıt ücreti: 140 TL.
Kayıt olmak ve bilgi almak için:
http://www.48hourfilm.com/istanbul/

SOKAK HAYVANLARINI ORTADAN KALDIRMAYA YÖNELİK YASA TASARISINA PROTESTOLAR SÜRÜYOR


Zombilerin Evrimi


14 Eylül 2012 Cuma

Yeni yasa teklifi hayvanları korumuyor

Meclis'te görüşülen yasa teklifleri arasında, Hayvanları Koruma Kanunu'yla ilgili yeni düzenlemeler de yer alıyor. Ancak hayvanseverler, hayvan korumaya yönelik olmadığı gerekçesiyle bu yeni tasarılara tepkili

2004'te çıkan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nun yıllarca Kabahatlar Kanunu'ndan çıkarılıp Türk Ceza Kanunu kapsamına alınması için mücadele veren hayvanseverler, yeni tekliflerde umduklarını bulamamanın ötesinde endişeliler de. Onları en çok tedirgin eden ise maddelerden birinde 'uyutma' kelimesi geçmesi... Ben de her gün yüzlerce hayvan dostundan yasa değişikliğini protesto eden bireysel e-postalar alıyorum. Türkiye ve yurtdışından 20 dernek bir araya gelerek bir deklarasyon hazırladı.

Yaşam Hakkına Saygı Derneği (YHS), Aliağa Sokak Hayvanlarını Koruyanlar Derneği (ASKOD, Almanya'dan Animal Protection Group Hayvan Hakları Derneği, Bodrum Hayvan Hakları Derneği, Hayvan Severler Derneği (HaySev), Hayvan Hakları Aktivistleri Derneği (Hayvist), Yedikule Hayvan Dostları Derneği gibi derneklerin de katıldığı deklarasyonu, İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu da destekliyor. Komisyon Başkanı, avukat Hülya Yalçın bu yasa teklifinin, hayvan korumaya ve 'hayvansever' taleplerine cevap vermekten çok uzak olduğunu söylüyor: "En çok infial uyandıran 'hayvana işkence ve tecavüzle öldürme' başlığıyla yayımlanıyor olması, iyi ve yeterli olduğu anlamına kesinlikle gelmiyor. Hayvanların yaşamı, 'Az da olsa başardık, bu da yeter,' diyebileceğimiz bir alan değil. Tek hayatları var ve hepsi için o önemli. İnsan olarak bize düşen; gerçek bir adalet anlayışı ile samimi koruma düzenlemelerinin peşinde olmak." Ayrıca sessizkalmasucaortakolma.com adlı internet sitesinde yasa değişikliğini protesto için başlatılan imza kampanyasında toplanan imza sayısı 15 bini geçmiş durumda. Derneklerin hazırladığı deklarasyonda ise şöyle bir açıklama yer alıyor: "5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile ilgili hali hazırda TBMM Çevre Komisyonu'nda bekletilen iki adet kanun teklifi olmakla birlikte, 19 Mayıs 2012 tarihli basın haberlerinden öğrendiğimiz üzere Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından hayvanların korunmasına yönelik yasa tasarısı tamamlanarak Başbakanlığa gönderilmiştir. İlgili komisyonlarda bekleyen tekliflerden 2 / 366 sayı numaralı olan yasa tasarısı ve haberlere konu olan son tasarı Hayvanları Koruma Kanunu'nun ruhuna tamamen aykırı maddeler taşımaktadır ve kabul edilemez."

DEKLARASYON MADELERİ:
1.
Öldürmenin 'uyutma' tanımlamasıyla yasaya girmesi ve meşrulaştırılması kabul edilemez. Hayvanları yaşatmak yerine, ne şekilde öldüreceğinin tanımlandığı bir yasa kabul edilemez.
2. İki sene hapis cezasıyla sınırlandırılması, alınabilecek cezaların para cezasına döndürülebilecek olması cezaların ağırlaştırılmasının asıl amacı olan suçu engellemenin önüne geçecektir. Hayvanlara işkence cezasını sadece 750 TL'lik bir idari para devlete ödeyerek devam edilen bir suç halini alacaktır. Hiçbir caydırıcılığı yoktur.
3. Evlerde kaç hayvan bulundurulacağının izne ve hayvan sahiplerinin eğitime tabi tutulması ucu açık bir tanımlamadır. İleride 'hayvan korumacının hak' ihlaline kadar varabileceği ve belki de 'bir hayvan sahibi olmakla' sınırlandırmaya kadar gidebileceği için bu tanımlama, bu şekliyle tasarıda yer alamaz.
4. Hayvanların ırklarına göre sınıflandırılıp, sahipleriyle birlikte yaşam haklarının ellerinden alınması, asla kabul edilemez. Dövüşçü ya da bahisçi sahiplere yönelik önlemler almak yerine ırkları cezalandırmak kabul edilemez ve merdiven altı üretime sebep olacaktır.
5. Hayvanların imhasına olanak sağlayan 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ile 24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun yeni tasarıda da yer alması kabul edilemez.
6. Deneylerdeki denetimlerin keyfiyete bağlanması kabul edilemeyeceği gibi hayvanları koruma kanunu gibi bir kanunun içinde hayvanların yaşam hakkını hiçe sayan deneylerin yer alması, kabul edilemez.
7. Mobil kısırlaştırmanın meşrulaştırılması, hiçbir koşulda kabul edilemez. Olması gereken belediyelerin kendi veteriner hekim kadrolarını oluşturmasıdır. Hali hazırda mevcut yönetmeliklerdeki mobil kısırlaştırma maddesinin yasaya aykırı olduğuna ve iptaline yönelik İstanbul Veteriner Hekim Odası (IVHO) tarafından açılmış bir dava mevcutken mobil kısırlaştırmayı yasalaştırma çabası kabul edilemez.
8. Amacın hayvanları korumak ve hakları gözetmek değil, hayvanları bertaraf etmek olduğunu kanıtlamaktadır. (SABAH)


YASA TASARISININ GERİ ÇEKİLMESİ İÇİN DİLEKÇE ÖRNEĞİ

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIK MAKAMINA
ANKARA


11.09.2012 tarih ve 137687 evrak numaralı tasarı ile Hayvanları Koruma Kanununda değişiklik yapılmasını öngören tasarıda; sokaklarda hiç kedi ve köpek kalmamasını, yurt çapında milyonlarca hayvanın doğal hayat parklarına doldurulmasını içeren hükümler bulunmaktadır. Bu karar gerekçelerinden birisi de "hayvanların kazalarda yaralanıp sakat kalmalarını önleme bahanesi !!" olmuştur.

Sayın Bakanım, soruyoruz;

Ülkemizde ki trafik kazalarında her yıl 5000 e yakın insan can verir, 100 000 e yakın insan da yaralanır. Bu kazaları önlemek için sokağa çıkma yasağı mı ilan edilmeli, yoksa trafik kazalarını önlemek için önlem mi alınmalı? Aynı şekilde, kazalardan korumak !! için onbinlerce kedi köpeği toplayıp ölüm kampı olacağı açık olan yerlere mi tıkılmalı, yoksa sürücüleri eğitip önlem mi alınmalı?

Kaldı ki; 2004 yılından bu yana yürürlükte olan 5199 sayılı kanunun açık hükümlerine rağmen, şehirlerin %90 ında bakimevi yaptırılmamış, ülkenin her yerinde belediyelerce hayvanlara yapılan katliamlar, öldürmeler ve görev ihmalleri devam etmiştir. Bunun için başta bakanlığınız kurumları sessiz kalmış, hiç bir işlem ve yaptırım uygulanmamıştır.

Yeni yasada hayvan hastaneleri ve doğal yaşam parkları kurulacağı yer alıyor. Ama bunu yapmayan belediyeler için nasıl bir adli ve idari işlem uygulanacağı, yaptırımların neler olacağı yasada yer almıyor.

Bakanlığınızca hazırlanan yeni yasa teklifinde dışarda kedi ve köpek kalması tamamen yasaklanmış. Sokaklarında hiç hayvan kalmamış şehirleri saracak olan haşereler nasıl kontrol altına alınacak, bozulan ekosistem nasıl düzeltilecek?

Yeni yasa; Hayvan Hakları Evrensel Bildirisine, bilimsel normlara ve Türkiye'nin gerçeklerine aykırı olan, içinde büyük boşluklar bulunan, doğal dengeyi alt üst eden, bir yasadır.

Makamınızdan talebim:

1. Bu yasa değişiklik önerisi derhal geri çekilmelidir.
2. Sokaklarda hiç kedi ve köpek kalmaması ve yüzbinlerce hayvanın toplu yaşam alanlarına doldurulması gibi uygulanması mümkün olmayan, tüm bu hayvanların katliamlarına yol açacak hükümlerin değiştirilip, mevcut yasada ki uygulamanın devam ettirilmesi gereklidir.
3. Yasanın tüm maddeleri için Veteriner Fakülteleri, Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi, Barolar ve hayvan haklarında aktif çalışan sivil toplum kuruluşlarından mutlaka görüş alınmalıdır.
4. Başta belediyeler olmak üzere yasa ile görev ve yetki verilmiş tüm kurumların, bu görevlerini yerine getirmedikleri takdirde ne şekilde yaptırıma tabi tutulacakları ayrıntılı bir şekilde ortaya konmalıdır.


Gereğini arz ederim.


14.09.2012
Dr. Ufuk Bayraktar
TC: ..................


GÖNDERİLECEK ADRESLER:

veyseleroglu@tbmm.gov.tr


veyseleroglu@gmail.com,

ozelkalem@cob.gov.tr,

cc ye


akim@akim.org.tr


islemler.illeridaresi@icisleri.gov.tr

mahalli@icisleri.gov.tr

bimer@basbakanlik.gov.tr,

bimer1@basbakanlik.gov.tr,

bilgiedinme@basbakanlik.gov.tr,

illeridaresi@icisleri.gov.tr,

cumhurbaskanligi@tccb.gov.tr,
etikkurul@basbakanlik.gov.tr,
hksm@cob.gov.tr,
cevrekom@tbmm.gov.tr,
merkezkonseyi@tvhb.org.tr,
mahalli.bilgiedinme@icisleri.gov.tr,
mahalli@icisleri.gov.tr,
navci@ormansu.gov.tr,
ozcanyaman@cob.gov.tr,
nakman@ormansu.gov.tr
lakca@ormansu.gov.tr,
meldemir@ormansu.gov.tr,
mkucuk58@gmail.com,
hkocaker@ormansu.gov.tr,
ismailceritli@ormansu.gov.tr,
aozyanik@ormansu.gov.tr,
erol.kaya@tbmm.gov.tr,
osman.kahveci@tbmm.gov.tr,
sebahattin.karakelle@tbmm.gov.tr,
aydin.sengul@tbmm.gov.tr,
h.aytac@ormansu.gov.tr,
hozbek@ormansu.gov.tr,
bilgiedinme@ormansu.gov.tr,
esref.tas@tbmm.gov.tr,
mehmetsuleyman.hamzaogullari@tbmm.gov.tr,
mehmet.onturk@tbmm.gov.tr,
osmanboyraz@tbmm.gov.tr,
zeki.aygun@tbmm.gov.tr,
huseyincemal.akin@tbmm.gov.tr,
selcuk.ozdag@tbmm.gov.tr,
abdurrahim.akdag@tbmm.gov.tr,
muzaffer.cakar@tbmm.gov.tr,
tulay.bakir@tbmm.gov.tr,
temel.coskun@tbmm.gov.tr,
erol.dora@tbmm.gov.tr,
salih.firat@tbmm.gov.tr,
m.serdarsoydan@tbmm.gov.tr,
kemal.degirmendereli@tbmm.gov.tr,
melda.onur@tbmm.gov.tr,
mehmethilal.kaplan@tbmm.gov.tr,
emre.koprulu@tbmm.gov.tr,
ahmet.kenan.tanrikulu@tbmm.gov.tr,
emin.cinar@tbmm.gov.tr,
resat.dogru@tbmm.gov.tr,

KÜRESEL KIŞKIRI GÜNLERİ'NDE UYUYAMADIĞIM'DAN


Kirli, Gizli ve Çok Özel İşler Şirketi.. 
 

- Alo.. Tamam anacım, sizin cesede uygun bişey yaparız da.. İntahar etmiş süsü vermenin modası geçti.. Biraz kesenin ağzını aç da iyi bişeyler yapalım.. Mesela öldürdüğünüz herife firavun süsü verebiliriz.. Ceset bulunsa bile üçbin yıl önce ölmüş zannederler.. Yalnız piramit masrafları var tabi.. Alo.. Canım, sen ne karışıyosun piramit işine.. Biz istediğimiz yere piramit yaparız.. Neyse sen şimdi cesedi koy bi yere, bizden haber bekle.. Kapatmam lazım, öbür telefon açık, bekliyo.. Hadi öpüyorum, emiyorum şah damarındaaan.. Baay. (.....) Alo.. Beyefendi, özür dilerim sizi beklettim. Öbür telefonda bi ceset yok etme işi vardı da.. Evet.. Aklımda abi, siz bir kışkırtma işi arzu ediyordunuz.. Vallahi unutmuş değilim.. Bu ara çok kışkırtma işi var da, yoğunuz yani.. Derhal adamlarımızı yollıycam, sizin istedikleriniz bugün yarın kışkırırlar.. Ayıp ediyorsunuz.. Söz.. Çok kışkıracaklar.. Ben hemen şimdi kışkırtma bölümündeki arkadaşları arıyorum.. Hörmet ediyorum.. Hadi kapattım baay..

- Kışkırtma işleri şefini çağırayım mı Müdür Bey..

- Çağır Remzi Efendi çağır.. Ama dikkat et yine seni işletmesinler.. Kışkırmadan gel, hadi göriyim seni Remzi Efendi..

- Ayıp ediyorsunuz Müdür Bey.. Biz kışkıracak insan mıyız? Ben sürü müyüm abiy, gış gış edecekler de öfkelenip çitleri yıkacam.. Ehihihi.. Şimdi, bu goşu gidip çağırırım...

 

* * *

 

- İpna Müdür Bey.. İnsan mısın lıhayn seaan! Benim için “Remzi Efendi garısıyan aşna fişna edemiyörmuş, garısı mutluluğu dışarda arıyo” diye dedikodu yaymışsın haa.. Tüh sana!

- Saçmalama Remzi Efendi! Yine kışkırtma bölümündeki arkadaşların dolduruşuna gelmişsin. Giderken de o kadar söyledik.. Dikkat et kışkırma diye.. Şimdi bırak o elindeki bıçağı!

- İiit..

- Bırak o bıçağı dedim Remzi Efendi.. Yoksa seni gebertir, bi örgütün üstüne atarım.. Şimdi git bana Skandal Çıkarma Bölümü’nden Şeyma karısını çağır.. Ya da dur.. Sen şimdi o Şeyma karısına kaptırıp, yuvanı yıkarsın.. Gidip ben çağırayım bari.. Geri zekâlı..

 

* * *

 

- Şirketimizin aylık toplantısını hınçla açıyorum.. Öncelikle kışkırtma bölümündeki arkadaşlara teessüf ederim.. Odacı Remzi Efendi’yi kışkırtıp dalga geçiceğinize işinize bakın.. Gelelim Susturma Bölümü’ne. Hesap verin, o ajan niye bülbül gibi şakıdı ulan.. Hani bir yolunu bulup susturacaktınız.. Sizinki eşşeklik.. Hıy.. Öhö.. Hork.. Öhö.. Hüşş.. O resmi nerden buldunuz bakiim?. Niye bana şantaj haa.. Çabuk kaldırın o resmi.. Sırası mı şimdi o resmin.. Bi gençlik hatası işte.. Zaten sarhoştum.. Bana şantaj yapınca elinize ne geçicek sanki? Neyse.. Peki.. Susturma Bölümü’ndeki görevli değerli arkadaşlarım.. Bu konuyu sonra da konuşabiliriz heralde.. Şimdi sen söyle bakalım Skandal Çıkartma Bölümü’nden Şeyma.. O herifin işini bitirdin mi?

- Adamın defterini ööle bi dürdüm ki patron.. Tam basın toplantısı yapıyodu.. Donumu sıyırıp ortaya fırladım.. Gastecilerin önünde çocuk doğurup “Babası bu heriftir” dedim.

- Helal olsun Şeyma.. Her seferinde nasıl çocuk doğuruyorsun hayret ediyorum..

- Merkezde dokuz ay burs gördüm.. İsterseniz size de şuracıkta doğurayım. Kız mı olsun, erkek mi..

- İstemez.. Neyse.. Merkez senden memnun.. Seni Güney Afrika’ya tatile yollıycak.. Orda Irkçı Beyaz azınlıkla bikaç numara çeviricen..

- Kız Liberya’ya gidicektim hani..

- Tamam kes artık.. Ne diyodum.. Susturma Bölümü.. O herif niye gastelerde konuşuyo hıı? Ehehe.. Ay yine mi o resmi çıkardınız? Size sarhoştuk diyoruz.. Ee ama.. Yeter! 13 yaşımdayken hayvanat bahçesinde bir pandayla uygunsuz durumdaki resmimi nerden elinize geçirdiğinizi bilmiyorum.. Ayrıca benim pandaların neslini tükettiğim de sizin çirkin bir uydurmanızdır.. Beni tahrik eden pandaydı. Siz işinize bakın.. Daha yapılacak çok şey var.. Savaşlar çıkarılacak, silahlar satılacak, insanlar çürütülecek.. Siz kalkmış benim pandayla uğraşıyorsunuz.. Hadi, devam..

Atilla Atalay/ Uyuyamadığım

Uykusuz Kapaa


13 Eylül 2012 Perşembe

GEÇMİŞ OLSUN NEŞET ERTAŞ... BİR TÜRKÜ- BİR ÖYKÜ: BURNU FINDIK


Burnu Fındık

Bir yüzük yaptım sana güvercin teleğinden,
Bir yüzük bükerek hoşçakal sözcüğünden. ....
Bir yüzük yaptım sana, bir yüzük ki,
Yıllardır dinmeyen ormanların gümbürtüsünden.
 
Metin ALTIOK - Ormanların Gümbürtüsünden

Çocukken perilerin postanelerde yaşadıklarını sanırdım.

Öyle, ufak posta kutularında, telefon kulübelerinde değil, bildiğimiz, gişesi felan olan postane binalarında işte.

Uzunca bir süre bu fikrimi kimselere açıp onaylatmadım ama durumdan gayet emindim. Postanede periler vardı, onlar, Nazan’a havale yollayıp, çocuğu hasta etmişlerdi. Üstelik perilerin en kudretlisi, peri padişahı, Nazan’ın yemyeşil gözlerine âşık olup, onu daha bebekken, büyüyünce başka birisinin gelini olmasın diye nikahına almıştı... Böyleydi yani...

Büyüklerin felçli Nazan bebek için, kimi zaman “Ateşlenip havale geçirdi, böyle kaldı” kimi zaman da, “Cin tuttu, peri padişahı nikahına aldı” diye açıklama yapmaları, kafamda böyle birleşmişti. Çünkü dedemin arada bir İstanbul’dan gelen havaleyi almak için postaneye gittiğini biliyordum. Demek ki havale işleri postaneden dönüyordu, perilerin üssü de oradaydı. Periler, pulların arkasını yalıyor, telefonu kulağına dayarsan sana ıslık çalıyorlardı.

Bigün postacının üstüne kasten bir düve iriliğindeki köpeğimiz Tarkan’ı salıp adamcağızı dut ağacının tepesine kadar kovalattırdım. Postacıya yönelik bu menfur süikast girişimim sonunda, bendeki bu postacı ve postane nefretini gerekçeleriyle dedeme açıklamak zorunda kaldım. Kendisi gülüp,

“Öööle değil len” dedi, “Nazan’ın havalesi başka bişey, postaneynen felan alakası yok... Hastalık o... Çok ateşi çıkıp beynini yakmış... Anladın mı?” Anlamadım tabi. Nasıydı yani beyni yanmış felan...

“Periler mi yakmış şimdi?” diye sordum.

Dedem peri konusuna bir açıklık getirmeksizin sert bir ses tonuyla

“Hangisi anlatıyo sana bööle şeyleri anneannen mi, teyzen mi, deyiver bakalım bana” diye bağırdı.

Anneannemi ve teyzemi dedemin olası hışmından korurken, benim gözümde henüz aklanmamış postacıyı harcamayı da ihmal etmedim, kesin konuştum:

Postacı... Hepsini postacıdan duydum.

Teyzem, çeşitli zaman aralıklarıyla beni ayakta mutfak kapısının pervazına yaslayıp, pervaza, kurşunkalemle boyumun uzunluğunu belirten çizikler atıyordu. Nazan’la birlikte büyüyorduk. Nazan’ın annesi Emine Yenge, bazen durduk yere bana bakıp ağlamaya başlıyordu. Keşke Nazan da benim gibi bahçelerde koşup oynasaydı, keşke büyüyünce benim gelinim olsaydı... Oysa O yatağında öylece yatıyor, kimseleri görmüyor, duymuyor, yalnızca arasıra gelen perilere gülümseyip uzun uykulara dalıyordu... Ben, gizlice yastığına yanağımı koyup, baktığı yerleri gözetliyor, O’nun kimi zaman duvarda, bazen tavanda ya da yerde görüp gülümsediği perileri bulmaya çalışıyordum. Ama Nazan ben gibi ağaçların cindoruğuna çıkıp dalından kiraz yiyemez, çaya girip balık kovalayamazdı, ben de perileri göremezdim... Görebilseydim, bi çift lafım vardı o perilere. Gidip padişahlarına söylesinlerdi. Annesi hep ağlıyor, babası derdinden tenekeyle rakı içip bahçelerin gölgesine, ısırgan otlarının arasına devriliyordu. Yeterdi artık. Bıraksındı Nazan’ı. Hem, büyüyünce O benim gelinim olucaktı...

Bir keresinde tüm bunları kocaman bir kömür sobasına söyledim. Nazan oraya bakıp gülüyordu, periler sobanın oralarda biyerde olmalıydılar... Söylediklerim peri padişahının yüreğini yumuşattı galiba. Ertesi yıl Nazan, birkaç insanı tanımaya başladı sanki. Başucuna gidince onlara belli belirsiz gülümsüyordu. Bunlardan birisi bendim.
Annesinden öğrendiğim gibi işaret parmağımı usulca burnuna dokundurup gülerek “Fındık burunlu kız, fındık burunlu kız” diyordum... O koca yeşil gözlerini açıp öyle bir gülüyordu ki... Artık iyiden iyiye inanıyordum, az kalmıştı, Nazan kalkıcak, büyüycek, benim burnu fındık gelinim olucaktı...
Ama bir yaz gecesi, bahçede, başucuna gittiğimde bana bakıp, önce yüzünü ekşitti, sonra katıla katıla ağlamaya başladı. Ne yapacağımı bilemedim, elimde tutsak bir ateşböceği, öylece kalakaldım.

O gece herkes bahçelerdeydi. Köyün üst yanınındaki mağaradan kaynayan su, yollardaki arklardan kıvrıla kıvrıla usulca herkesin bahçesine geliyor, hanımlar akşam serinliğinde bostan sularken beyler çardaklarda külbastı yapıp, mağaranın buz gibi suyuyla buğulanan bardaklardan rakı içiyorlardı. Annesi, akşamları ferahlasın diye Nazan’ı da bahçelere getirip ordaki bir kerevete yatırıyordu. Esasen ben akşamları Nazan’a pek bulaşmaz, adamlar sofrasında oturup “laf dinlerdim”. Ama bu kez farklıydı. Dayım eliyle bir ateşböceği yakalayıp, sigarasının jelatinine koyarak bana “Çoban ampülü” yapıvermişti. Elimde, jelatin içinde yanıp sönen ateşböceğiyle bir süre dolaştıktan sonra onu götürüp Nazan’a göstermeye karar verdim. Daha görürgörmez ağlamaya başladı. Bir bana, bir elimdekine bakıp hıçkırıyor, gözlerini sımsıkı kapıyordu. Periler mi söyledi, ne oldu, nasıl akıl ettim, bilmiyorum; jelatini gevşetip, ateşböceğini gökyüzüne bıraktım. Ağlaması bıçak gibi kesildi. Bir süre gözleriyle ateş böceğini izledi, sonra bana baktı, “burnu fındık” dedim, güldü...

Eylüldü, bağbozumu zamanı...

“Düğünlerde bu kadar çok ağlanılmaz ama” dedi teyzem. “Bu Nazan’ın düğünü işte...”

Burnu fındık peri padişahına gelin gitti.


Atilla Atalay/Yalnızlık Aletleri'nden

PENGUEN KAPAA


Hayırlı olsun yenisi çıktı


12 Eylül 2012 Çarşamba

TÜRKİYE'NİN İLK AVM DELİSİ CEVHER HİZMETE GİRDİ


HABİPLER MORONIUM AVM'NİN ARTIK BİR DELİSİ VAR

(BAG Ekonomi Editörü Vamık Reçel) "Eldivenden merdivene" her türlü alışverişin yanısıra yiyecek ve sinema katlarıyla artık adeta bir yaşam merkezi haline gelen AVM'ler, "Kutup Konsepti", "Dinozor Sergisi" derken yepyeni bir atılıma daha imza attılar.
Halkın artık AVM' lerde yaşadığını, Semt Bilardo Salonu, Kıraathane, Birahane, Atarici, Berber, Kuaför, Tükkan Önü geyiklerinin topluca alışveriş merkezlerine kaydığına dikkat çeken Habipler Moronıum AVM'nin Yöneticisi Ember Çılgındübür "Semt Delisi kavramını yepyeni bir konseptle alışveriş merkezimize taşıdık. Arkadaşımız Cevher SGK'dan emekli bir otel animatörü. Ancak sokak delilerini aratmayacak şekilde çılgın bir tarafı da var. Konuklarımız alışveriş halindeyken yaklaşıp 'Hıyaağ, Hılayn' şeklinde bağırabildiği gibi, tuvitır formatında 150 karakter hikmetli laflar da ediyor." dedi...

SEMT DELİSİ KONSEPTİNE İNOVASYON VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Ezberbozan bir yaklaşım içerisinde kaybolmakta olan semt delililiği müessesesini geleceğe taşımak üzere AVM kapılarını açtıklarını söyleyen Çılgındübür "Ayrıca olayın içerisinde bir interaktivite de var. Alışverişsever halkımız ve AVM esnafı konsept delimiz Cevher'e el şakaları, bi takım kızdırıcı hareketler, enseye tokat atma, alna şaplak patlatıp öpücük sesi çıkarma gibi folklorik lümpen etkinliklerde bulunarak onu kızdırıyorlar. Bu günümüz modern insanınını geleneksel alışkanlıklarından uzaklaştırmaksızın çağın gerektirdiği bir platforma çekebilmenin önemli bir yolu" şeklinde konuştu felan...



Maarif Karekatörü/Latif Demirci


AHMET KAYA BELGESELİ