7 Eylül 2012 Cuma

Annelerinin bir 'tane'leri

 
Doğru; 'tane'ydi onlar.
Ama kocaman bir nüansla: Ağızdan hoyratça savruluveren istatistik datası değil; annelerinin 'bir tanesi'ydiler.
Kurada 'Afyon' çıkınca derin nefes almış; 'Çok şükür, oğlan terör bölgesinde görev yapmıyor' diye, ihtimal düne kadar nispeten huzurla uyuyan annelerinin.
Ki, ister kuaför kalfası olsun, ister tezkere aldığında dükkan açma hayali kursun o 'tane'ler, -sanki ikinci bir yemin etmişcesine- hep şöyle demez mi telefonda:
'Beni merak etmeyin anne, rahatım yerinde. Komutanlara da kendimi sevdirdim.'
Cümle 'eşref-i mahlukatı' birleştiren yegane arzu olan sevilme isteğini; bunca maskesiz, üstüne unvanlar yüksek lisanslar boca edilmemiş, kitaplar giydirilmemiş, bu kadar naif yansımasına başka nerede rastlanır?
Çünkü 19 yaş, bu topraklarda biraz da böyle bir şeydir: Komutan sevgisiyle ikmal edilen, yarıda kalmış ana-baba şefkati. Bekleme sözü verilmiş, belki başlangıcı da olmamış bir sevdanın ayakta tutan avuntusu.
Onun için, geçiniz...
Arkasından 'bir şey' çıksın-çıkmasın 25 'tane'mizi nedensiz-amaçsız kaybettik biz.
'Tamamen kaza' dediniz ya ilkin; sanki böyle olduğunda annelerin yüreği soğuyacak. Haberciye 'son dakika' olarak görünen DNA testinin korkunç anlamı hafifleyecek. Bir tanelerinin binbir parçaya bölünüşünü tasavvur etmenin çıldırtıcılığı sona erecek.
Böyle mi sandınız sahi?

OLAĞAN ACILAR

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'nun açıklaması sadece ayıplarla değil, yeni sorularla dolu; faciayı normalleştirme adına verdiği Hindistan-Pakistan örneği mahcup ediciydi.
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın açıklaması olay mahallini bir an önce terk etme sıkıntısını dışa vuracak kadar telaşlı; başsağlığı dileğini dahi metinden okuyacak kadar adet yerini bulsun duygusuzluğundaydı.
Ama galiba alıştık, alıştırıldık. Çok sihirli olduğu varsayılan 'tedbir', 'inceleme', 'her yönüyle', 'idari ve askeri' sözleriyle acıların olağanlaştırılmasına.
Çünkü patlamanın olduğu gece uzun bir süre 'sadece yaralılar olduğu' yönündeki açıklamaların hesabını kimin vereceği, mühimmat tasnifi denilen işin gece yapılmasının olağandışılığı, bunu mecbur kılan gerekçenin ne olduğu, kullanıma hazır olsun diye fünye mi takıldığı, yakında bulunan kamyonun, gizli bir nakile mi hazırlandığı, tasnifi yapan askerlerin bu işin eğitiminden geçip geçmediği, tahmin edildiği gibi seri patlamalar olduysa bunu önleyecek güvenlik tedbirlerinin neden alınmadığı soruları yanıt beklerken ve anlaşılan daha çok bekleyecekken, hala aklını kaçırma eşiğine gelmiş ailelerin, o andaki en önemli ihtiyacının hakikaten çadır, soğuk su, ödenecek tazminat, bağlanacak maaşlar olduğu düşünülüyor.
Onun için Uludere faciasında, düşürülen Türk uçağında neler olmadıysa, Afyonkarahisar faciasında da onlar olmayacak.
Olan yine yoksul 'bir tane'lere olacak.

Yazar: Çiğdem Toker

http://www.aksam.com.tr/ sitesinden