27 Eylül 2012 Perşembe

EKİM LMANYAĞI'NDAN ÖZETLE SARI DOBRA...


GERİ'NİN ELLİ DONU GINA GETİRDİ

           Sevgili Sarı Dobra Lanbânu Ohnur hanım. Samimiyetle söylüyorum ki, gerek ilişki duayeni sıfatıynan biz ilişkiseverlere yaptığınız öneriler, gerekse sarı ve dobra halinizle hakiykaten bu memlekete büyük hızmetlerde bulunuyorsunuz. Serkut'la yaşadığımız ilişkiye sizden başkası bir çözüm getiremez diye düşünüyorum. Eğer sizden de bir netice alamazsam şu sıralar yaygın olduğu üzere Sayın Seda Sayan gibi Başbakan'a mektup yazarak durumumu açmayı düşünüyorum... Kuvvetle tahmin ediyorum ki, Serkut salağı ilişkimizi böyle örselemeye devam ederse bir gece Sayın Başbakanımız kendisine sürpriz bir telefon açarak "Serkut, nooluyo oğlum, az akıllı olucan bak" diyecektir.

            Beyim Serkut'la ÖSYM vasıtasıyla tanıştık. Birgün Vahide Yengemlerin Güngören'deki evi önünde bulunan parkta cimnastik yaparken bana yaklaşarak

            "Pardon, Berna Granül siz misiniz, enternette yayınlanan sınav sonuçlarına göre ÖSYM beni size yerleştirmiş, kayıt için neler gerekiyo acaba" dedi.

            Elbette espiri yapıyordu. Tanışmak için bir vesile yaratıyordu. Kendisinin bu cingöz, espirili, hafif kumral, omuzdan geniş, füme cam sıfır Doblo'lu ve SGK'lı hali ilgimi çekmekte gecikmedi. Espiriyle başlayan ilişkimiz kısa sürede aşka oradan nikah cüzdanına dönüştü. Yeri gelmişken şunu söyleyeyim. Memur nikah cüzdanını bana verdiğinde, salondan Vahide Yengem, Samet Dayım, Fikri Eniştem felan "Ayağına bas ayağına" diye bağırmışlardı. Ben de adettir diyerek usulca Serkut'un ayağına basmıştım... O dakkada nasıl bir manyak olduğunu anlamalıydım. Çünkü, ayağına hafifçe dokandım diye bana

            "Lan naaptın, rugan pabuçlarıma geri karı" diyerek o kadar insanın arasında masanın altına girip ayakkabılarını ıslak mendille silmişti. O zaman farkına varmalıydım, Serkut hastalık derecesinde titiz piskopat bir insan idi... Hijyen hayvanı idi... Daha evliliğimizin ilk haftasında günde beş kez don değiştirip bana haftada elli don çamaşır çıkardığında hayatımın çamaşır makinası başında geçeceğini anlamıştım ama artık çok geç idi... Ömrümü bu gerizekânın elli donunu yıkayarak mı geçirecekdim?

 

CIBLAK BİR ŞEKİLDE ÖRDEKLE YAKALIYORUM

 

            Serkut, o beğendiğim, görür görmez "Ahanda bay doğru, vallaha da ruh ikizim" dediğim adam sadece hijyen manyağı değil, aynı zamanda hastalık hastası biri çıktı. Sabahları ördeğe işiyor, kendince idrar tahlili yaparak sıhhat durumuna bakıp öyle evden çıkıyordu. Onu altı cıblak bir durumda ördeğe işerken ilk gördüğümde "Rabbim, elalem TOKİ'sinde fitbol yahut at yarışından başka fena bir alışkanlığı olmayan kocasıyla mutlu mesut hayat geçirirken ben kimle yuva kurdum böyle" diye isyan etmişdim. Ama zamanla alışıyor tabii insan "Bu da benim beyim, naapayım, bari çocuk yapayım" diyor...

 

İLK YAVRUMUZ REŞAT DÜNYAYA GELİYOR

 

            Hijyenik aşkımızın ilk meyvası Reşat dünyaya geldiğinde Serkut bi süre normala döndü. Herkeşin beyi gibi akraabalarla konuşup eğleşti, tebrikleri ve bebeğe takılan çeyrek altınları kabul etti, hafta sonları AVM'lere gitti, benzincide arabasını yıkattı, Lig TV bağlattı. Sevinçten içim içime sığmıyordu. Gerçi Serkut'un elli donu üzerine bi de mütemadiyen pisleyen bebeğimiz Reşat'ın öte berisi eklenmişti, rüyalarımda bilen çamaşır makinası görüyordum ama olsundu. Normal sayılabilecek bir beyim ve minik bir yavrum vardı, varsın elli don yıkayayımdı...

AYŞE'NİN SMS'İNİ BULUYORUM

            Ben de her normal kadın gibi ara sıra beyim heladayken onun ceb telefonunu kontrol ediyor, alışveriş fişleriyle kredi kartı ekstresini gözden geçiriyor, gömleklerini ve arabasının çeşitli yerlerini kokluyor, CSI lardan öğrendiğim üzere zaman zaman da luminol sıkıp mor ötesi ışıkla öte berisini inceliyordum. Rüyasında konuşturup feyzbuk ve mail şifresinin domeztos79 olduğunu öğrenmiştim. Tükkandaki bilgisayarın (açık parfüm üzerine tükkanı var kendisinin) şifresi ise Reşat'ın doğum tarihiydi. Cebinin Pin'i 4675 Puk'u 7865 di, anne kızlık soyadı Tabokan idi.

            Yuvamı korumak, saadetime gölge düşürmemek için herşeyi yapıyor, her önlemi alıyordum yani. Gelgelelim yetmedi... Birgün ceb telefonundaki SMS lerden birinin Ayşe adında bir kadından geldiğini gördüm. Kendisine direkman sorup "bunaltan dırdırcı kadın" olmak istemediğimden uykusunda konuşmasını bekledim. Fekat uykusunda askerdeki kasatura numarasından, lig fikstürüne, İDO kış tarifesinden, mikroplarla mücadeleye kadar her konuda bülbül gibi şakımasına rağmen bir türlü SMS'çi Ayşe hakkında tek laf etmedi.

GÜZELCENE KAFAYI SIYIRIYORUM

            Şübhe içimi bir kurt gibi kemiriyor idi. Sinirimden o gerinin elli donunu birden renk bırakan lacivert moher kazakla yıkayıp mahvettim. Bu hareket onu iyice evden soğuttu. Ama ben kafayı sıyırmıştım bir kere. Tükkanın önünde kah bir simitci, kah piyango biletçisi, kah dilenci kılığına girerek onu gözetliyordum. Birgün simitci kisvesindeyken zabıta memuru Yücel ile kavga ettik. Tezgahımı alıkoymaya çalışınca kendisinin kafasını yardım. Dikiş attırmak için Özel Damar Hastanesi'ne gittiğimiz sırada da hastabakıcı Sururi ile tanıştım. Olup bitenler bizi birbirimize yakınlaştırmıştı. Hep beraber alkol aldık. Sonra gece Özel Damar Hastanesi'nin boş bir süitinde Yücel ve Sururi'nin oldum.
 
(.....)
 
Ekim Ayı Lmanyak Dergisi'nden kısaltılarak