Sipor Küntür ve San’at
- Tabi Tengiz Abi, belli bazi bir takim
ilkelerden taviz vermeden elbet biz de bi tarafiyla fitbol olsun, sipor yahut
sanat olsun, bu çeşit olaylarin içinde bi tavır, bi imza olmalıyız neticede.
Hali hazırda fitbol hayatında sahibi olduğumuz takımlarla Türkiye gurur duyuyor
zaten, bu olay niçün sanat hadiselerine de sıçramasın ki...
- Aferin lan Namık, senden başka bu kadar
uzun cümle kurabilen bir adamım daha yok. Fedailerim arasında en kültürlü olanı
sensin. Diploman sahte değil dey mi, biz yapmadık, okuyup da kendin aldıydın
sen?
- Maalesef benim diplomam yok be Tengiz
Abi. Sipor Akademisini son sınıfta terketmek zorunda kaldım. Güvercintakla
Hocası muhtemelen vatan haini şeklinde bi insandı, bana taktı, vize vermedi,
neticede vurmak zorunda kaldım kendisini, soona Vatikan’a firar ettim,
diplomayı da alamadık tabi...
- Vay hain güvercintaklacı vay...
Gönder iki tetikçi vursunlar herifi Namık, ibret olsun aaleme...
- Anlatamadım galiba abi, ben vurdum o
Güvercintakla Hocasını. Hem öldüydü zaten. Şimdi, ölü bi adamı ikinci kere
vurupta milletin gözünde kahraman yapmıyalım derim ben...
- Ha, vurdun yani sen o adamı. İyi etmişsin
Namık... Güvercin takla atarak, bu toprakları bölmek isteyen bir kukla, bir
uşak daha temizlenmiş. Verseydi o da vizeyi sana, gitmezdi mukaddes toprağın
altına... Sana geçer not vermeyen kişi, direkman haindir zaten... Türkiye senin
o zamanki mecburi cinayetinle gurur duyuyor Namık.
- İyi de Tengiz Abi, hani biz bööle
vurdu kırdı, hain, cinayet laflarından etmiycektik artık. Hani, sipor ve
sanatla yeni bir imaj yapacaktık kendimize... Hani biz artık ilim ve kültür
insanlarıydık. Bak hazır sahibi olduğumuz fitbol takımları da belli bi başarı
kaydettiler. Gerçi hain medya olayı başka türlü aksetirdi ama bizi tahrik etmek
için yapıyolar. Biz sinirlenip bi kaç gasteci daha vuralım ki, “bi tarihlerde
mecburen bazi bir takım olaylara karışmış kader kurbanı sakin ilim insanı”
imajımız zedelensin diye hain emeller güdüyo mihrak tohumları. Ama gel biz bu
oyuna düşmeyelim, sanatta ilim ve siporda kükreyelim hainler kaçacak delik
arasınlar... Püh... Hay aksi, gene çenemi tutamayıp kükreyelim, hain, mihrak,
tohum gibi laflar ettim yav...
- Bi de çok uzun cümleler kuruyosun sen
Namık be. Oğlum imaj yapalım derken milletin olan kafası karışacak lan.
Herneyse Şimdi nerde çıkıyodu bu Cemil Reşat Bey? Konseri kaçta. Medya
eşliğinde soyunma odasına gidip alnından öpeyim mi lavuğu, iyi olur mu bizim
içün?
- Abi çocuğun adı Fazıl Say. Naamı
dünyayı sarmış ünlü bir Türk piyanisti. Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda saat
19’da sahne alıcak. Şunu da sööliyim soyunma odasına gitmek, çelenk göndermek
gibi bi adet yok bu alemlerde.
- Oğlum Fazıl Say
da kim lan? Hiç duymadım ben o oğlanı. Hem, madem gonserde boy göstericez,
kadın bi piyanıst filan olaydı baari. İdil Biret felan yok muydu, vurdular mı o
kadını çıkmıyo mu artık sahneye...
- Araştırdım ben,
o kadın kaset dolduruyomuş, konseri yokmuş şimdi. Ama bu Fazıl da çok meşhur,
piyano alemlerinde Çelik gibi biri, genç kızların sevgilisi. Türkiye onunla
gurur duyuyor.
- Nası gurur
duyolar lan, kimi vurmuş ki bu oğlan...
- Yok abi ööle
diil, Mozart’a yeni bi yorum getirmiş.
- Aferin çocuğa
be. O Mozart solcu bi gastecinin can ciğer kuzu sarması dostuydu. Adını
getiremedim şimdi o gastecinin “Dostum Mozart” diye kitap bile yazdıydı.
Cumhuriyet Gastesinin sahibi... Nadir Nadi. Helal olsun Fazıl’a, iyi olmuş
Mozart’ı götürdüğü...
- Yok abi,
götürmemiş... Getirmiş... Yeni bi yorum getirmiş... Piyanoyla...
* * *
- Hay aksi...
Naaptın sen Tengiz Abi yaa. Niye kırdırttın çocuğun piyanosunun kuyruğunu?
- Kulise haber
yollattım, benim istediğim parçayı çalmadı, hain!
- E, çocukcaaz
senin malum türküyü yorumladı ya aabi. Üstelik gayet de güzeldi.
- Olm o türküyü
benim türküm diye gittiğim her mekanda korkudan çalıyolar zaten. Bu sefer
değişiklik olsun diye Rahmaninof diye bi adamdan bişey istediydim, çalmadı
iblis tohumu.
- Belki çalmıştır
da biz anlamamışızdır abi. Sen nerden duyup da istedin anlayabilmiş diilim ama,
o Rahmininof filan pek bildiğimiz bişey diil..
- E, çalarken
başında “Tengiz beyin arzusunu yerine getiriyodum” deseydi anlardık.
- Gene de yapmasaydın be abi. Ters oldu
şimdi. Yine bize vurdu kırdıcı kültür fukarası adamlar diycekler...
- Yok oolum, sevki ve barış dolu
davrandım sayılır o piyanocuya. Unutmaki eskiden istediğin şarkıyı çalmayınca
direkman soliste ateş edilirdi. Bülent Ersoy’un bi böbreği bir istek türküsü
yüzünden yoktur mesela, üç kurşun yediydi. Şimdi ben de istesem bu Fazıl
Lavuğununun ayağına veya piyanonun üç bacağından birine ateş edebilirdim. Oysa
piyanonun kuyruğuna sıktırdım üç tane... Bu sevki, ilim, dostdluk, kardeşlik
adına bi ilerleme sayılır. Hem piyanonun kuyruğu kopunca yeniden çıkar...
(Dup Dup Çedene- İletişim Yayınları 1998)