31 Ocak 2010 Pazar

ONUR CAYMAZ / BİRGÜN: ATİLLA ATALAY İÇİN...


“Diyelim ki öyküsünü yazdın, beş para etmiyor” diye yazmıştı Öpücük Balığı’nda. Öyküsünü yazınca genelde böyle olur, beş para etmez. İnsanların mizah diye Recep İvedik’i bildiği, tiyatro konusunda Yılmaz Erdoğan’a hoca diyebildiği bir yerde, yazdığınızın hiçbir değeri yoktur. Siz Sıdıka’yı yaratmışsınızdır, Eray’ı kaleme getirmişsinizdir, Sıkılhan ile boğuşmuşsunuzdur; kimin umuru? Anlatacak hüzünle dolu bir yığın hikâyeniz vardır. Olsun! O incelikli metinler her kitabın sonuna serpiştirilir ufaktan; Ebekulak mı olur artık, Fabrıga mı olur bilemem...

Bu ülkenin son on yıldır yaşadığı akıl almaz değer kaybından yazdıklarınız da alır payını. Düpedüz ‘Yeteneksizsinizdir Türkiye’! Edebiyat çevreleri sizi mizahçı olarak anar. Hatta mizahçılar, yok saymak istediğinde "edebiyat parçalıyor o" der, hikâyeciler aralarına almak istemezse burun kıvırarak “hani şu Sıdıka’yı yazan” diye vırvır eder... Ortalama zekâ, Sıdıka için “Ulan Bir Demet Tiyatro ile aynı lan o zaten” diyen zekâdır ve ortalamanın iktidarında yaralanmış sözler anlamsızdır.

Ezilmiş Leylaklar Kitabı’mda Küçükçekmece Cennet Mahallesi’nde yaşayan bir minibüs şoförünü anlattığım Cennet’te İnecek Var adlı bir hikâyem var. 1963, Cennet Mahallesi doğumludur Atalay da. Annesi öğretmen, babası asker. Çoğu öyküsünde bu füze astsubayı babaya rastlarız zaten. Onun hayatı, yazdıklarından akar...

34 TN 405’te, söz konusu babanın hüzünlü araba sevdası, acıtır mesela. Zar zor para biriktirip aldığı arabanın kapağı çalınmıştır. Ağlama der çocuk: “Baktım, gerçekten çocuk gibi ağlıyordu. Ben büyük oldum o zaman. 'Yaa noolucak boş ver, bunda üzülecek bir şey yok baba be' gibisinden bir şeyler söyledim. Altı üstü bir kapak... Kafasını kapaksız bagajın içine daldırıp, bir şeyler arıyormuş gibi yaparak boğuk bir sesle, ‘Sen hayatında kendi kazandığın parayla bişey al da o zaman konuş keranacı’ dedi..” Böyle bir çocukluktan söz ister Atalay. Hikâyeler, onları yazabilecek kişilerin başından geçer çünkü.

1978’de, 15 yaşında genç bir çocukken Gırgır ve sonrasında Fırt’ta başladığı macerasını mühendislik okuyarak sürdürür. Fırt’ın son hüzünlü günlerini anımsıyorum. Stero Seyfi’leri, Arap Kadri’leri. Bir de çocuk heyecanlarımız: İkinci sayfanın sonunda, bikinili kadınlar olurdu, kadınların üzerine de kimi tipler çizilir, şakalar yapılırdı. Erotik bir tarafı yoktu aslında ama biz erken çocuklardık. Yaz günleri, evde bunlara bakarken enikonu heyecanlanırdım. Gizli bir hüzün vardı hepsinde; işte onu yazar Atalay.

Aynı astsubay baba, emekli olduktan sonra marley dükkânı açar fakat işler kesat gidecektir, batmaya mahkûmdur. Ömrünün tüm birikimini, anlamadıkları tuhaf işlerin dükkânını açıp boşa harcayanlar, günümüz büyük yazarlarının değil, Atalay’ın konusudur: “Oyuncakçı dedeler, kırtasiyeci amcalar; bişey araklanmaya son derece müsait, kafası karışık, şişe dibi gözlüklü, rafları boş bakkal amcalar... İnsana 'buyur canım, arzun 'diyen altın künyeli, gürbüz kuruyemişçilerle, acar kasapların, birbirlerine dandikten 'bilmemkim bey, bişey hanım' diye seslenen yavşak kasiyerlerle dolu süper marketlerin arasında usulcacık kapanır onların ufak dükkânları...”

1989’da Hıbır dergisinin kurucuları arasında yer alan Atalay, 90’larda Usulcacık, Ebekulak, Sıdıka, Civciv Kutusu, Uyuyamadığım, Menekşe İstasyonu, Yalnızlık Aletleri, Dup dup Çedene, Eray; 2000’lerde Hayaller Kâhyası, Ağlama Dolabı, Kişi Başına Bir Yalnız adlı kitaplarıyla buluşur okurla. Atalay’ın metinleri alabildiğine insanı içerir. Diyalog kurmadaki ustalığının yanında, hikâyede bir yerden bir yere atlarken ördüğü bütünlük, annelerin ördüğü kazaklar gibi sık, sıcak tutan cinstendir. Bizden biri olduğunu görürsünüz. İçimizde yaşayan, bize benzeyen, bizim gibi yazan ve konuşan, bizim gibi sevmemeye koşullu ama hep seven: “Gidicem ben... İşim var işim... Çıkıp sokak kedilerini tekmeliycem, yalan söyliycem, rakı içicem... Hasan’a borcum var... Tarık’la sözleştik kaçıcaz hafta sonu, karı bulmuş ona basıcaz... İlknur iş atıyo sonra... Resmen işte, aramıştır... O’nun yeri ayrı, ama İlknur da fena diil şimdi... İşim var... İşiim...” Bizim gibidir.

2009, sevgili Atalay’ın otuzuncu sanat yılıydı. İnsan erken çıktığı yolda çok mesafe kat ediyor. Bunun şerefine İletişim Yayınları, geçen aylarda Kalbin Böcüü’nü yayımladı. Kalbin Böcüü, Atalay’ın bunca yıllık emeğinden oluşturulmuş hüzünlü bir seçme. Onun eserlerine yabancıysanız tam zamanı! Masallardan devşirip öykü yazanların, Ferrari almak için film yapanların, eli kanlı katilleri dans yarışmalarına jüri olarak düşünenlerin arasında Atalay mizahçı falan değil, düpedüz öykücüdür çünkü!

29 Ocak 2010 Cuma

BLOGLARIN AMİRAL GEMİSİ (BAG) DÜNYA GÖZ HASTANESİNİN SPONSORLUĞUNDA TİRİDİ YAYINA BAŞLADI.

Bakandan sanatçılara sigara tepkisi

"Red Kit’in ağzında bile artık sigara yok. Çünkü çocuklarımıza kötü örnek oluyor"
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Oğzu Atay'ın "Korkuyu beklerken" adlı öyküsünden tiyatrolaştırılan oyununda sigara içilmesinden dolayı ceza yazılmasını eleştiren sanatçılara, “Bu tepki sanatçılarımıza yakışmadı” sözleriyle yanıt verdi. Cezayı eleştirenlere Red Kit’i örnek gösteren Akdağ, “Red Kit’in ağzında bile artık sigara yok. Çünkü çocuklarımıza kötü örnek oluyor. Sigara konusunda en büyük desteği sanatçılarımızdan bekliyoruz” dedi. dedi.

Akdağ “Tiyatro sahnesinde sigara içilmiş, ekipler de ceza uygulamışlar. Efendim neymiş, ‘sanata karşı bir hareket varmış’. Bu kadar yanlış bir itirazın sanatçılardan gelmesi son derece üzücü. Tütün Kanunu TBMM iradesiyle yapıldı. Vatandaşın yüzde 90’ı da bu kanunun arkasında” diye konuştu.

Hürriyet


Necip Aptioğlu

REYTİNG MÜHENDİSİ PİYASA KOKLAYICI TELEVİZYON DEHASI BAG UZMANLARI DİYOR Kİ: AĞCA YEMEKTEYİZ YARIŞMASINA DA KATILSIN ACANAİP REYTİNG GELİR


AĞCA'YA DANS YARIŞMASINDA 500.000 DOLAR KARŞILIĞINDA JÜRİ ÜYELİĞİ TEKLİF EDİLECEKMİŞ. YAKIŞIR...

LATİF DEMİRCİ/HÜRRİYET

28 Ocak 2010 Perşembe

Her dayakçı müdürün gönlünde böyle veliler yatar!

Kayseri Develi'de öğrencilere sıra dayağı atarken görüntülenen müdüre öğrenci velilerinden destek geldi: Müdürümüzü görevden almayın.

KAYSERİ’nin Develi İlçesi’ndeki Necmiye Mustafa Maşlak Sağlık Meslek Lisesi Müdürü C.A.’nın, öğrencilere sıra dayağı çektiği iddialarıyla ilgili 2 müfettiş soruşturmasını sürdürürken, velilerden müdüre destek geldi. Okul Aile Birliği Başkanı Mehmet Kolay, öğrencilerin canının acımadığını düşündüklerini, müdür C.A.’nın doğru olanı yaptığını söyledi. Öte yandan, okul faksından velilere, müdüre destek verilmesi istenen matbu dilekçe örneği fakslandığı öne sürüldü.
Milli Eğitim Müdürlüğü önünde toplanan yaklaşık 20 veli, çocuklarına sıra dayağı çeken Sağlık Meslek Lisesi Müdürü C.A.’ya destek verdi. Okul müdürü C.A.’nın görevden alınmaması için imza kampanyası düzenleyen veliler, görüntülerin 1 yıl önce çekildiğini iddia etti. Okul Aile Birliği Başkanı Mehmet Kolay, Müdür C.A.’nın dürüst ve çalışkan bir yönetici olduğunu belirterek şunları söyledi: “Eğitim ve öğretim mensubuna yönelik, olayla ilgisi olduğu söylenen video çekimindeki görüntülerle varılmak istenen amaç, başarılı bir okul müdürüne düzenlenmiş komplodan başka bir şey değildir. Ulusal ve yerel basın kuruluşları sanki gizli çekim yapılmış gibi ve 22 Ocak 2010 günü karne verilmeden önce çekilmiş gibi göstermektedir. Okul müdürünün linç edilmesine çanak tutulmuştur. Ufak tefek görüntülerle olay sanki büyük bir olaymış gibi yansıtıldı. Sopa denilen şey bir cetvel ve aman aman da bir şey değil. Öğrencilerin de canının acımadığını, Müdür C.A.’nın doğru yaptığını düşünüyoruz.” Öğrenci velisi Ali Yüceler de, “Görüntülerin çekildiğini biz biliyorduk. Hepimizin bilgisayarında zaten vardı. Müdür beyden biz gayet memnunuz, onun gibi bir müdürü bir daha bulamayız. Bunun için müdürümüzün alınmaması için 500 imza topladık” diye konuştu. Bu sırada bazı velilerin, ‘Müdür, döver de sever de” diye konuşması dikkat çekti. Basın açıklaması sonunda toplanan imzalar Milli Eğitim Müdürü Erdoğan Ayata’ya verildi. (Radikal)


HAYATIN BAMBAŞKA ALANLARA SÜRÜKLEDİĞİ SANATÇI YARADILIŞLI KİŞİLER: FERRUH USTA KİŞİSİ VE KASAP ARAP ATLAS




HAYRET DERECEDE DAĞINIK Bİ İNSANMIŞIN YAA TARKAN,TOPLA KENDİNİ HADİ AŞKISI. BAK CEVHER DAYIMLAR MİSAFİRLİĞE GELCEK


BU ÇİZMEYE Bİ MAAŞ GÖMDÜK KIRIK ÇIKIK HESABINA GİYMEZSEM SENEYE MODASI GEÇER. SAMİMİ KONUŞUYORUM GEÇER


BU HAFTAKİ LEMAN KAPAĞI


BLOGLARIN AMİRAL GEMİSİNDEN ŞU KIŞ GÜNÜNDE İÇİNİZİ ISITAN KIYAK

Necip Aptioğlu

27 Ocak 2010 Çarşamba

TUFAN VE KARAİP KORSANLARINA HASTA AŞKİTOSU BEREN'İN ÖRDÜÜ BERESİ


EN ÇOK ISIYI GAFADAN KAYBEDİYOMUŞUK BUNU BİLİYOR MIYDIN ROŞAT ABİ


ÜNLÜLERİN ÖLÜSÜNÜ TANIYAMIYACAKSINIZ. ÜNLÜ ÖLÜLER FİTOGROF GALERİSİ.

Müteveffa Marilin Monro'yu bu haliynen tanıdınız mı?...

Böylelikle "Ünlülerin şu bu halleri- Ünlüleri tanıyamayacaksınız- Ünülerin bilmemnesi" başlığıyla yıllardır sürdürdüğümüz akıl ve buluş dolu fotoğraf galerilerimizin sonuncusunu yayınlayarak bu dünyadaki gazetecilik ve varoluş nedenimizi, görevimizi tamamlamış bulunuyoruz.
Siz bu satırları okuduğunuzda yüzüğümüzdeki zehri içerek gazetecilik dünyasından ayrılmış olacağız. Ölümümüzden kimse sorumlu değil. Gazta dünyası böyle bişey, ekmeemizin peşindeydik... Elveda...
Ünlülerin şusu busu fotoğraf galerilerinin hazırlayıcıları

26 Ocak 2010 Salı

BU HAFTAKİ LEMAN'DAN SIKILHAN ÖZETİ

OH TİCARED TİCARED

- Merhaba Sıkılhan, aloğ... Enes ben. Enes Binsatar. Şu an seni Ankara İstanbul Yolu Kırksekizinci Kilometresi Kazan Geçidi Mevkiinden arıyorum. Burada ulaşım tek şeritten devam ediyor, işaret ve işaretçilere dikkat ediliyor... Sürücüler çığ ve heyelan tehlikesine karşı yetkililerce uyarılırken zincirsiz araçların yola devamına engel olunuyor.
- Hayrola genç dost, yolda mı kaldın? Azık torban yanında mı, kontörün varmı ola? Ak pürçekli kadınanan aypoduna pil kodu mu? Karındaşların seninle mp3lerini üleşirler mi? Avatar’ı seyrdebildiniz mi o ellerde, tiridisi süper...
- Yok ya, yolda kalmadım kendi tercihimle burdayım, ticared içün. Kötü hava ve yol şartları işini bilen esnafa bir rızık fırsatıdır.
- Bakla bakla zincir mi kökezliyonuz yolda kalan sürücü vatandaşa?
- Köfte tırları yok mu, dürüm minibüsleri... Onların zincir paletli olanları... Her türlü hava koşulunda tüketicinin bulunduğu noktaya kadar gidip hızmet veriyoruz. Bidonda benzin, battaniyye, portatif DVD, kontör kartı, yolda okumaya yönelik mecmua ve magazin, antifiriz, PSP oyunları, antibakteriyyel jel, yiycek içecek, uyku tulumu... Hatta ambulans ve çekme hızmeti...Vatandaşın her türlü gereksinimi ücreti mukabilinde karşılanıyor... Enesler Group Mobil Emercency& Catering Service... Üç Çocuklu Aile Salonumuz Vardır. Bekâr talebeye yurt temin edilir.
- “Sosyal devlet” olmuşunuz lan siz. Bilsek sana vergi verirdik...
-Neden olmasın, “para veren altın bulsun” denilmiştir. Çağırırsın, veririz parasıyla hızmetimizi. Tabii Tekel İşçileri hariç. Onlar maksatlı. Zaten açlık grevindeler, çağırsalar da pek bi iş olmaz...
- İyice olmuşsunuz, aferin...
- Şikâyetlerinizi bize, memnuniyyetinizi dostlarınıza bildiriniz.
- İyi, sen şimdi kapat, ben tek tek arayıp memnuniyyetimi bildiricem dostlarıma...
- Hemen kapıyorum o vakıt. Oh ticared ticared... Kapamadan ifak bir şiirimi okuyorum:
Ver parayı al hızmeti oh ticared ticared
Al kömürü ver reyi oh ticared ticared
Gir ihaleye kap taşeronu oh ticared ticared
Haydi hepberaber ohaley ticared ticared. Irmms ticared. Hınığğ ticared. Ih.. Ih... Ih... Ticared... Rrrohh Ticared. ... Neyse ben kapatmalıyım şimdi dostum. Tütün içeceğim.

"GÖ" ELEMENTİ

- Alllo Sıkılhan Bunalgül ban. Bişi diicam. Var ya Tıvaylayt’ta çekim hatası buldum ban. Ayrıca treylırında spoylır var. Derhal bu konudaki tesbitlerimi çeşitli internetlere yazdım. Bişi söölicam... Ya da sen bişi sööle ondan soona bişi sööliyim ban...
- Bravo Bunalgül. Madam Küri’den soona en acanaip buluşları yapmışın gene...
- Bişi söölicam, sen tesbit yapıyo mısın yazıyo musın internetlere bunları. Bişi söölicam ben en son neyi tesbit ettim biliyo musın. Asansörde kat arası duvarlarda yazılı ayıpçı yazıları okumak için asansörü durduran insan modeli. Bişi söölicam; soona bi tesbit daha yaptım; asansörda tesbit yapan insan modeli. Bişi söölicam: Kukalı saklambaçın kukasını eve götürmek... Ekmeen arkasındaki fırın etiketini yediğini farkedince içinin kamaşması... Kol saatinin arkasında biriken kiri toplu iğneyle kazıyıp minik topaklar yapmak... Küvet tıkacını ayak parmaklarıyla çıkaran insan modeli. Film izlerken popcorn kutusundaki mısırlar bitince kucağa düşürdüğün mısırları bulup onları yemek... Belediye otobüsü şoförüne “Quo Vadis?” diye sormak. Bişi söölicam, demin sen bişi mi sööledin?
- Bana söölicek bişi kalmadı Bunalgül. Aşan insan modeli olmuşsun sen...
- Hemen de dalga geç di mığ hayvan yiğıvraçlığı enstitüsü, insansız uçak! Niye küçümsüyosun kiğ?. Ne var yani illa radyum elementini mi bulucak her insan modeli? İlla bööle bişi mi var? Hayatta radyumdan başka şeyler de var. Haa ben illa atom numarası olan tesbitleri kaale alırım diyosan ben de numara veriyim kol saatinin arkasında biriken kirlere 88 numarasını veriyorum örneğin... Oldu mu... Bak haala gülüyo. Hayvan insan modeli, “Gö” elementi...

ÜNLÜLERİ TANIYABİLENE AŞKOLSUN! İŞTE ÜNLÜLERİN TAZ VE GOZ BULUTU... DÜZELTİYORUZ... TOZ VE GAZ BULUTU HALLERİ. SUPER FUTUGRAF GALARİSİ


25 Ocak 2010 Pazartesi

BU ÜNLÜYÜ TANIDINIZ MI? ÜNLÜLERİN MORULA BLASTULA VE GASTRULA HALLERİ. FOTOGRAF GALARISI


ÇOK SOĞUK BE GÖZÜM İDARE EDİCEN ARTIK. KIPIRDAMA 2 KOZALAK DAHA ATIYIM


Maliye Bakanı Şimşek, TEKEL işçilerine yüklendi

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Ankara'da 42 gündür süren TEKEL işçilerinin eylemine yönelik olarak sert açıklamalarda bulundu. "Eğer hükümetin bir hatası varsa, o da merhametli olunmasıdır. Özelleştirme sonrasında ortaya çıkan, açıkta kalan işçilere merhamet göstermesidir" diyen Bakan Şimşek, vatandaşın parasını çarçur etme gibi bir lüksleri olmadığını ifade etti. (Radikal)





23 Ocak 2010 Cumartesi

KALBİN BÖCÜÜ İÇİN İLAÇLAR

RADİKAL CUMARTESİ / Eray Aytimur -23/01/2010

Kurbağa demiş ya, “Dünyayı sel alsa umrumda değil”, benimki de biraz o hesap... Umursuzluk ve umarsızlık değil de 'kalbin böcüü'nü diriltebilmek için gereksinim duyulan bir rehabilitasyon süreci diyebiliriz. Ne de olsa 'kalbin böcüü' mühim mefhum.
Kurbağa demiş ya, “Dünyayı sel alsa umrumda değil”, benimki de biraz o hesap... Umursuzluk ve umarsızlık değil de ‘kalbin böcüü’nü diriltebilmek için gereksinim duyulan bir rehabilitasyon süreci diyebiliriz. Ne de olsa ‘kalbin böcüü’ mühim mefhum.


Her kim ki hayattan bıkmış, olup bitenle baş edemeyip vazgeçermiş, Çukurova yöresinde ona ‘Senin kalbinin böceği ölmüş’ derlermiş. Her şey zamanını beklediğinden olsa gerek, doğma büyüme Çukurovalı olduğum halde bu deyimi öğrenmem bugünlere kaldı. Ve daha pek çok şey gibi bunu da Atilla Atalay’dan öğrendim.
Çeki kayalığı
Atalay’ı okumaya başladığımda o mizah yazarıydı, bense iki basamaklı yaşlarıma henüz girmiştim. Sıdıka, anasının terliği, Şetaret Hala, Eşşoğlueşkenar, Majesteleri Eray, bittabi Sebastian ve hatta Ohrek Tümsencik hep o günlerimin kahramanlarıydı. Zaman bazı bazı durduğu yere mıhlansa da çoğu zaman su gibi akıp geçti ve günümüzü buldu. Ona rağmen ben hâlâ iki basamaklı yaşlarımdayım ama Atilla Atalay’ın yazdıkları çoktandır insanın kalbine kirpi değmesi etkisi yaratıyor.
Nitekim rahmetli Oğuz Aral da kendisine demiş ki: “Senin içinde, bütün güldürücü, sevindirici coşkulu bileşenleri aldıktan sonra, ağır, yerinden oynatılamaz, gözyaşı dahil bilinen herhangi bir sıvıyla akıtılıp temizlenemez bir tortu kalıp birikir. Geriye irisinden bir taş, ‘çeki taşı’ kalır.”İşte tam da Huysuz İhtiyar’ın dediği gibi. Atilla Atalay’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan son kitabı ‘Kalbin Böcüü’ sanki bir çeki taşları yığını ya da bir çeki kayalığı. Nitekim kendisi de çeki taşından kırabildiği parçalardan yaptığı harflerle yazdığını söylüyor bu kitabı.
30 küsur kısa öykü var. Bunlar arasındaki tek yeni, ‘Kalbin Böcüü’. Hatta diğerlerinin hepsini neredeyse kelime kelime hatırladığımı fark ettim. Hiç sorun olmadı. Her okuyuşta dipten yeni çeki taşları çıkaracağımı bilerek okudum. Yeni bir Atilla Atalay kitabı çıkıncaya dek de dönüp dönüp okurum nasılsa. Bence siz de okuyun, okuyun ki kalbinizin böcüsü canlansın, zaten canlıysa kanlansın. Okuyun ki kalbinin böcüsü neredeyse doğarken ölmüş küntlerden biri olmayın, bırakın onlar hastalıklarıyla yaşamayı matah bir şey sansın, sizler aman diyeyim kalbinizin böcüsüne mukayyet olun böyle böyle şeyler okuyup!
Rashit’li sevgililer günü
Hatta elim değmişken kalbin böcüsüne hayat veren bir de müzik yapayım. Çünkü Türkiye’nin ilk yasal punk rock albümünü yayımlayan Rashit, dört şarkılık mini albümle yaklaşık beş yıl aradan sonra müzik piyasasına geri dönüyor. Prodüktörlüğünü Orkun Tunç’un üstlendiği şarkıların kayıtları Doruk Öztürkcan (Remoov Records) ve Tolga Tolun (SAE Institute) tarafından gerçekleştirildi. 14 Şubat Sevgililer Günü için özel hazırlanan ‘Dinozor’ adlı mini albüm, Hakan Erenciğimin Ossi Müzik etiketiyle ocak sonunda piyasalarda olacak. Böylece Rashit’in yıllarca underground piyasalarda dilden dile dolaşan ve üne kavuşan ‘Dinozor’ isimli şarkısı, yasal olarak yepyeni bir versiyonuyla CD ortamına taşınacak.
Grup bu EP için vokallerini Teoman’la paylaştıkları ‘Yakın Ölüm Deneyimi’ ve şair Küçük İskender’in vokalleriyle eşlik ettiği şiiri ‘İyi Şeyler’i de kaydetti. 2010’un bahar aylarında çıkması planlanan dördüncü stüdyo albümüne girizgâh niyetine dinlemeniz tavsiye olunur.Rashit grubunun yeni kadrosu, kurucu üyesi Tolga Özbey’in geri dönüşü ve gitarist Levent Özer’in katılımıyla; Oğuz Taktak (vokal), Tolga Özbey (elektrik gitar), Levent Özer (elektrik gitar), Bülent Kabaş (bas gitar), Orkun Tunç (davul) olarak son şeklini aldı, ilgililere duyurulur...
Bazen hiçbir şey yapmadan durmak, hayatın ne yapacaksa yapıp bitirmesini beklemek insana kurtuluş gibi geliyor ama kalbin böcüünün yerini hiçbir şey tutmuyor.
O nedenle öpüyorum böcünüzden, hadi çekilebilirsiniz şimdi.

KADINLARI ANLAMAK HAKKATEN ZORMUŞ. YEDEK PARÇALARI YOK SERVİS TELEFONLARI AÇMIYOR.

İLİŞKİ DUAYENİ YAŞAM KOÇLARI ODASI ONURSAL BAŞKANI SARI DOBRA LANBANU OHNUR BİZLERLEĞ!
KADINLARI ANLAMAK HAKKATEN ZORMUŞ. YEDEK PARÇALARI YOK SERVİS TELEFONLARI AÇMIYOR.
İlişki deyince akla gelen tek isim, uzman kişi, saygı duyulası, minnet ve şükran beslenesi, duayen tatlısı insan Lanbanu Hanım...
Adım Ozan Muhtar Börübekir. İlişki yürüttüğüm bayanın adı Sonya SLX. Kendisiyle internette tanıştık.
Almanya Gersenkirşen’de düzenlenen bir Erotik Fuar’da ilk kez dünyaya tanıtılan bir robot idi kendisi. Bilim adamları tarafından henüz taptaze geliştirilmiş,mutfakta tam bir aşçı, salonda bir hanımefendi, yatakta bir oronsbu vb gibi programlarla donatılmış fevkalade hoş bir hanım idi.
Derhal kendisini geliştiren bilim ekibinin şefi Profesör Doktor Wlahund Kieghard’a bir mail atarak robotları Sonya hanım’a talip olduğumu, dinimize göre bir yuvaya bir çöp taşıyanın cennete gittiğini, ücreti mukabilinde bana yardımcı olursa hâsıl olacak sevaptan gerek kendisinin gerekse ekibindeki diğger bilim adamlarının faydalanacağını açık net izah ettim.
Mailime cevap beklerken eve yeni bir yatakodası takımı, İkea’dan demonte mutbak, Koçtaş’tan basınçlı ve FM radyolu banyo aldım, duvara ince televizyon astım, sitraporla mantolama yaptırttım,damdaki kiremitleri indirip Braass Çatı Sistemleriyle kaplattım, balkona camlı akordeon kapı koydurturken bütün pencereleri 11milim siyah contalı ısıcam ile donattım.
Kısacası Sonya için minik bir aşk sarayı tesis edip yuvamızı varlığıyla ısıtması için sabırsızlanıyordum.
Derken beklediğim mail geldi. Profesör Kieghard ellerinde bir tek prototip olduğunu onu da asistanı Körtis’in kullandığını, bana veremeyeceklerini söyledi.
Sonya mademki bir prototipti (önmodel) ve Körtis’i tecih etmişti bu durumda ben araya giremezdim.
Ben de yaptırdığım evi Sanayii’de oto kilit işleri yapan Muaffak adında bir adama 500 dolar depozit ve üç ayı peşin 750 liradan kiraya verip kasım celbinde askere gittim. Acemi birliği Denizli’de usta birliği Erzurum Aşkale’de olmak üzere vatani hizmetimi tamamlayıp döndüm.
Bu süre içerisinde ne yalan söyliyeyim, Sonya SLX’i unutamamış idim.
Gelgelelim henüz kendisinden bir haber alamamış olduğumdan X aşkım Binnaz’a geri döndüm. Binnaz Sonya’nın tersine hiçbir özelliği ve pili olmayan, sıradan bir şişme hanımdı.
Kendisiyle Gedikpaşa’da Rainbow Sex Shop’ta tanışmıştık. Dükkan sahibi Şehsuvar Bayır (38) yandaki eczacının kendisine kafayı taktığını oraya buraya şikayet ederek esnafı “semtin bereketi kaçıyor” diyerek doldurduğunu söyleyip tükkanı kapatmak üzere olduğunu elinde çok miktarda faturalı dildo ve şişme kadın olduğunu istersem bana ucuza bırakabileceğini söyledi.
Uzatmıyayım ben de Binnaz’ı gayet hesaplı bir fiyata aldım, kendisine yirmisekiz atmosfer hava bastım ve epeyce beraber yaşadık. Ancak ben daha sonra internette SonyaSLX’i görünce bu ilişkiyi söndürmüştüm.
Sonya’dan ses çıkmayınca eski ilişkimi yeniden şişirmiş, yaşayıp gidiyordum ki, Alman Teknik Adam Prof Kieghard’dan artk seri üretime geçtikleri, istersem Sonya’nın geliştirilmiş XW TURBO serisinden alabileceğim yönünde bir mail geldi.
Derhal profesörün hesabına 2750 Euro para çıkartıp siparişimi verdim. Binnaz’ı söndürüp beklemeye başladım.
Günler günleri kovaladı, epey zaman geçtiği için arada bi eski ilişkimi şişirip kullandıktan sonra tekrar söndürüyordum. Derken beklenen gün geldi.
Almanya’dan “Galvanizli Sac Bükme ve Mekikli Punto Kaynak Makinası” geldiğine dair bir not aldım. Not şifreliydi, kurye şirketi ve konu komşu anlamasın diye böyle yazılmış idi. Sevinçten notu getiren kuryeye sarıldığımı ve 10 Lira bahşiş verdiğimi bugün gibi hatırlıyorum.
Sonya’yı alıp yuvamıza getirdim. Kitapçığında “Achtung” yazan bölüme uyarak kendisini aralıksız 24 saat şarjda beklettim...İçinden çıkan yedek pil, yedek kirpik ve şarj dinamosu kömürünü kutusuyla beraber sakladım.
Gelgelelim kendisiyle bi türlü ilişkiye giremedik. Kitapçığını defalarca okumama rağmen birtürlü kendisini anlayamıyorum.
Üretici firmanın internet sitesine girerek “Sıkça sorulan Sorular” bölümündeki herşeyi okudum. Forumlara yazdım, teknik destek ekibine mail üstüne mail attım. Ancak Sonya bana haala soğuk davranıyor ve bir türlü istediğim gibi mutlu bir ilişki yaşayamıyorum...
Son çare olarak size yazıyorum. Naapayım, neetmem benim için daha doğru olur. Yoksa bu ilişkiyi WD40 yağlama spreyi sıktıktan sonra bir kenara kaldırarak eski ilişkimimi şişirip canlandırayım...


***

Sevgili Börübekir; öncelikle şunu söylemeliyim. Sakın ama sakın hiçbir ilişkinize yağlama spreyi sıkmayın. Onun yerine meyva aroması kokan ya da hafifi baharatlı deodorantlar sıkabilir ve/veya lifting etkisi taşıyan ve Hyarülonik Acid ile Q10 enzimi barındıran kozmetik kremler kullanabilir, göz çevresi için ise yeni çıkan kafeinli roll on ları deneyebilirsiniz...
* Eski ilişkinizi ikide bir şişirmeyin. Hiçbir kadın partnerinin habire eski aşkını şişirmesine katlanamaz...
* Evet kadınlar herhangi bir klavuzdan okunarak anlaşılmaz. Ve bir ilişkiyi kafalarında bitirirlerse hiçbir teknik servis size yardımcı olamaz.
* Kesinlikle yan sanayiiden kaçınıp orijinal parçalar kullanalım. Çakma YSL, çin taklidi Calvin Clain, Tayvan Çakması Ugg çizme, ilişkiye hasar verir...
* Ve tabii minik sürprizler, tüvit kruvaze ceketler, eritilmiş karın bölgesi, saç ekimi, gözaltı torbaları ve gözlerin kenarındaki kazayağı kırışıklıklara karşı botoks, bakımlı ayak parmakları. Sahiplen, önemli gün ve ayları unutma, çiçek, tektaş, çöpü dışarı çık, küç.butik otelde tatil, Nil Kıyısında Bungalowda nikah tazele, annesine iyi davran, içlik don ve yün fanila giyme, yataa çorapla girme, şişmansın deme şakası bile bitirir, klozet kapaanı kaldır filan. Bu modeller başka bişi istemezler. Eğer olmuyosa iade et, yeni ilişki ısmarla, hayat kısa, görülmesi gereken yüzşeyler, tadılacak yemekler yüzülecek ırmaklar filan var...
Bu aylık bu kadar. Esen kalınız, sevgiyle, ışık gözünüze girsin...
Parmak arası terlik erkekte hoş durmaz...
Pardon konuya yeniden giriyorum ama sex shop sahibi arkadaşının faturalı dildoları nolmuş? Onlara müşteri bulabilirim. Beni bi maille bilgilendirirsen sevinirim.



Şubat L Manyak Dergisi'nden Özetlenerek

ARKADAŞLAR SOĞUK NEDENİYNEN ELEKTRİKLİ ISITICILARA ABANMIYALIM. BAK TRAFO PATLIYO HEP BERABER MAĞDUR OLUYORUZ...


SAHİ BİZAMAN İCQ VARDI... NAAPIYO LAN ŞİMDİ O... YAPMA YAA... NASI OLMUŞ?


LAN ŞU MEMLEKET EVLATLARININ NE PARASINI YEDİNİZ BE...


BUZ KESMESİ... DONGU... KISIR DONGU... OH ÇOK...


22 Ocak 2010 Cuma

BAG GALERİ/GÜZELLER

Pamuk Prenses'i hiç böyle görmediniz!!!
"Formumu elma yiyerek koruyorum."

GALERİ İÇİN TIKLAYIN
Necip Aptioğlu

21 Ocak 2010 Perşembe


HANIMLAR KARA KIŞTAN ŞİKAYETÇİ

Yurdumuzu etkisi altına alan "balkanlardan gelen soğuk havadan" en çok hanımlar şikayetçi.
Kara kışın etkisini göstermesiyle birlikte başlayan kar yağışı ve fırtına hayatı olumsuz etkilerken uçak ve feribot seferleri iptal edildi, maddi hasarlı birçok kaza meydana geldi sevgili blogaşıkları. Fakat bütün olup bitenlere rağmen "kara kış" en çok hanımları etkiledi. Fırtına ve yağış sebebiyle bozulan digital ve kablolu yayınlar yüzünden sevdikleri dizileri izleyemen birçok sayıda ev hanımı "gelme kış gelme, yağma kar yağma" şarkısını söylerek taksim'de toplandı. Toplantıda "kara kış"ı protesto ettikten sonra kaçırdıkları bölümlerden bahseden ev hanımları daha sonra İnci'de profiterol yiyip yeni bölümleri beklemek üzere evlerine dağıldı.
Geçtiğimiz aylarda da bir bayan yolcu otobüste aşk-ı memnu açılmadığı için kavga çıkarmış ve bir mola yerinde otobüsten indirilmişti.
BAG/YAŞAM
Necip Aptioğlu

ESKİ SIDIKA BÖLÜMLERİ HAFTAİÇİ HERGÜN TURKMAX TV KANALINDA


BİRADER AYIBOLUYO AMA TÜKKANIN ÖNÜNE ARAÇ PARKETMİŞSİN 3 SAATTİR SENİ ARIYOZ KAAVELERDE. CAMA CEBİNİ YAZ BARİ.


BALYOZ HAREKATIYNAN KÖPEĞİ YEMİŞ EĞİTİMLİ PİRE RİFAT


BAK YAVRIM TİRİDİĞ AHAN DA AVATAR.




BU HAFTAKİ LEMAN




19 Ocak 2010 Salı

İPEKÇİ... MUMCU... HRANT... KALEM DEDİĞİN KIRMAKLA BİTMEZ YALNIZ.


DIŞARDA ACANAİP AYAZ VAR ŞÜKRÜ DAYI




ÇİÇEĞİ BURNUNDA KARİKATÜRCÜLER'DEN USTA'YA ONUR ÖDÜLÜ...


Çiçeği Burnunda Karikatürcüler Mizah Festivali Onur Ödülü bu yıl, usta çizer İlban Ertem’e verildi.

GIRGIR Dergisi’nde, gerek karikatürleri, gerekse usta çizgileri ve öyküleriyle oluşturduğu çizgi romanlarıyla uzun yıllar okuyucularının ilgiyle izlediği İlban Ertem, ödülünü Gırgır Dergisi'nin Efsane Sekreteri Mevhibe Turay’ın elinden aldı.
Adana Buluşması’na katılan Çiçeği Burnunda Karikatürcüler’in ve salonda bulunan izleyicilerin alkışları arasında konuşan İlban Ertem, “Çok doğru, güzel şeyler yaptığımızı ve bu güzelliklerin hala devam ettiğini görüyorum.” dedi.

ÇİÇEĞİ BURNUNDA KARİKATÜRCÜLER ADANA'DA 3. KEZ TOPLANDI


Mizahımızın büyük ustası Oğuz Aral yönetimindeki Gırgır mizah dergisi 1972-1989 yılları arasında yayınlanmıştı.

Adı efsaneye dönüşen bu dergi bugüne dek Türkiye'nin hala en çok satmış mizah dergisidir. Oğuz Aral'ın Gırgır dergisinden yetişmiş, Çiçeği Burnunda Karikatürcüler’in Adana Buluşması’nın üçüncüsü 16 Ocak 2010 Cumartesi günü Tüyap Çukurova Kitap Fuarı’nda gerçekleşti.

Türkiye’nin dört bir yanından gelen 70'li, 80'li yılların “Çiçeği Burnunda Karikatürcüler”i GIRGIR’lı günleri andılar, ustaları Oğuz Aral’ın farklı öğretmenliğini, dergiciliğini ve sanatçı kişiliğini konuştular.

Cihan Demirci’nin “Mizahımızın Alayköşkü: GIRGIR Dergisi” isimli Gırgır dergisinin tarihini anlatan belgesel sunumuyla başlayan, Çiçeği Burnunda Karikatürcüler Mizah Festivalinde daha sonra; Gırgır dergisinde Oğuz Aral'ın sekreterliğini yapmış, derginin mutfağındaki önemli isimlerden Mevhibe Turay Gırgır yıllarına dair anılarını paylaştı. Sonrasında ise Çiçeği Burnunda Karikatürcüler teker teker sahneye çıkarak Gırgır yıllarına ait keyifli, duygulu anılarını aktardılar. Oğuz Aral'lı, Gırgır'lı bu anılar, anekdotlar zaman zaman duygusal anlar yaşatırken, bazen de salonda bulunan izleyicileri kahkahalarla güldürdü.
Etkinliğin finalinde ise bu yılın "Onur Ödülü" Gırgır'ın usta çizeri, çizgi roman ustası İlban Ertem’e verildi.

18 Ocak 2010 Pazartesi

SIKILHAN VE BELALISI ÇAĞRI MERKEZLERİ

- Alo buyrun ben çaarı merkezleri cadısı Nurcall size nası yardıcı olabiliri. Konuşmılarımız şırkat poltkısı geree banda alınmaktıdır. Doom taariniz günayyıl olark. Aezin kızlık soyadı. Bi üs pakide gecmak ıstermisıız bi alt pakaddenmartın dokuzuna kada iki paket artı bi ordan?
- Hiğğ gene mi siz? Telefonda kafamı zkmekten vazgeçmiycek misiniz gün ay yıl yüzyıl milenyum olarak.
- Çok konuşmayalım Sıkılhan Bey. Herhangi bişeyimizden çıkmaya niyetiniz yok di mı? Fitbol yüzünden borca battık, para lazım. Çıkmak gibi bi niyetin varsa sööle daha sık arıyalım, gün ay yıl olarak...
- Yok ben dersimi aldım. Bazı konulardan dönüş yok anlıyorum. Daha yeni kredi kartını kapamaya çalışan dayımı akıl hastanesine kapadık. Kredi kartı, banka hesabı kapatılamaz, digital platformlardan istediğinde çıkılınamaz. Dayıma da sööledik ama... Kendisine atlara verilen sakinleştiriciden veriliyo, üç aydır bileklerinden yatağa zincirli yaşıyo, ısırarak kendi kulağını koparttı...
- Yazık olmuş dayına... Halbuki daha gepegenç bi insandı gün ay yıl olarak. Biz kendisine bir çok abonelik daha sokabilirdik.
- Ha tanıyosunuz yani kendisini...
- Biz kökezlediğidiğimiz herkesi donuna kadar tanırız gün ay yıl olarak. Annesinin kızlık soyadı. Baltacı. Daha çok gıda harcaması yapıyo. Yüzde yirmiüçle peynir birinci, ekstrelerinde benzin gözükmüyo demek ki arabası yok, alkola düşkün, çevredeki marketlerden kartıyla bir çok bira almış, erotik kanallardan da üç alışverişi var. Filimlerin adı: İşveli Uçurum, Arzuyla Oturanlar, İlişki Vagonu. Bu arada, dayın top olabilir mi Sıkılhan, hiç fitbol alışverişi göremiyorum burda. Ayrıca hiç aksiyon filmi izlenmiyor evinde. Yüzde atmış ağırlıklı olarak romantik dizi ve yemek programları var... Ne biçim erkek lan senin bu dayın...
- Kardeşim adam delirdi artık, tüketemiyo, size yaramaz...
- O yaramaz ama sen yararsın. Dayının top olduğunu herkese yayarız. Elimizde çeşitli abonelikler içın toplanmış yetmişmilyon telefon numarası var. Herkese mesaj atarız, saat başı ararız, hatta makinaya yükleriz o otomatik olarak durmadan arar, fon müziği yaparız bekletirken fonda çalar. Evini taşlatır, linç ettiririz.... Nıha... Nıha... Nıhahahahahahahhhhağğğ... Durmamı istiyosan üç rakamına bas...
- Bak Nurcall. Benim de kendime göre bi takım hacker özelliklerim var. Yemem içmem senin ve çetenin telefonlarını bulur, o dazlak kafalı kemik gözlüklü beyaz yakalı dilenci, açgözlü, gravator amirlerin dahil alayınızın telefonuna başka bir çağrı merkezi musallat ederim. Size “paket satıcaz, arge yapıcaz, reklam edicez” diyin zar zar zar kan kustururlar. İt iti kırar, dinsizin hakkından imansız gelir. Üçe filan da basmıyorum hadi bakalım.
- Baarma lan! Çok kişi kurtulmaya çalıştı Sıkılhan, boşa debeleniyosun sökmez. Girdin mi çıkamazsın. Hatta, çıkmadan bulunduğun yerde duramazsın, bi üst pakede filan geçmen lazım. Bize para ver. Ek kart, ilave kontör, ekstra film, bunlardan al... Madem üçe basmıyosun bari tren yoluna bas. Var ya hani merdiven gibi diyez işareti...
- Hasta olmuşsunuz gözüm siz.
- Yatırım yaptık borca girdik ulan. 3G elimizde patladı. Buyrun size daha fazla nası yardımcı olabiriz, Nurcall ben. Namkörler... O dayına verdikleri atlara verilen yatıştırıcıdan ver bize, sinirlerimiz bozuldu, yıldız tuşuna bas...
- Biraz dışarı çıkıp dolaşın, herşey dijital diil şu dünyada kuş var, çiçek var. Son zamanlarda anneanneni aradın mı sen Nurcall? Ara bi konuş ya, masumiyetin sesini duy, biraz arın...
- Hınnf aradım... Kendisine film pakedi verdik. İyice yaşlanmış tombiğim yaa. “Ananecim yıldız tuşuna bas” diyorum basamıyo yaa...
- Piiiy... İyice... Çık ordan Nurcall, kaç denize doğru koş, sadece gökyüzüne bak kimseyle gözgöze gelme... Yakın o çağrı merkezini, vahşi kapitalizmler baldırdan dalmış kuduz etmiş sizi.
- Ruhumun düğmeleriyle oynama Sıkılhan. Hatırlatırım, konşmalarmız şikatpolitikısı geree bandaalınıyo. Yaşatmazlar soona beni. Kapıyorum şimdi ban. Ben kapatıyim sen bizi ara sana girsin, hihohahah... Nıhı.. Nıhı nıhahahaha... Durmamı istiyosan beşe bas, iki yıldız bi tren yolu, para ver lan bize göt!
Bu Haftaki Leman Dergisi'nden

LATİF DEMİRCİ/HÜRRİYET


HRANT İÇİN ADALET İÇİN!


Hrant vurulalı üç yıl oldu. Üç yıl önce ölümünün acısıyla birlikte bize olağanüstü bir umut da bırakmıştı. Yüz binlerce vicdanın anında, hiç örgütlenmeden sokaklara dökülüp bir ağızdan ‘Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz’ diye haykırmasıyla bir kez daha başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanmıştık. Bu üç yıl, katillerin işte bu umudu yiyip bitirme çabasıyla geçti.

O gün çok güçlüydük. Hepimiz ellerimizi birleştirsek sanki şu dünyayı durdurup yepyeni bir dünyaya döndürebilirdik. Hrant, ölümüyle yüz binlerce kardeşi bir araya getirmişti. Bu güçten korktular işte. Katiller devletinin kâbusuyduk o gün.
Unutmadık. O yüz binlerce insanın el ele vermesinden ürküp vicdanımızı sorguya açanları unutmayacağız. ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ savsözünü sinsi tartışmalara konu edenleri, sahte aydın sinizmiyle acımızın ve isyanımızın dilini eleştirenleri unutmayacağız.
Bu topraklarda ırkçılık olmaz diye fetva verip üzüntülerini bildirirken ‘ama’larını ceplerinde şıngırdatanları unutmayacağız.
Aslında vurulanın Türkiye olduğunu iddia edip, Türkiye’nin imgesi için karalar bağlayanları unutmayacağız. İmge demokratlarını, sinsi yardakçıları, Hrant’a haddini aşmış, çizgiyi geçmiş yabancı muamelesi çekip milletini kışkırtan basın tüccarlarını unutmayacağız.
Hrant’ın katlinden operasyon diye söz eden üniformalıları; ‘bebeklerden katil yaratan’ alçak valileri, komutanları, siyasetçileri, hukuk insanlarını unutmayacağız. Ölüme tapan, rütbelerini kanla şişiren, devletinin gözbebeği kızıl elma dişleyen Ergenekon mücahitleri ve işbirlikçilerini unutmayacağız.
Bizi bezdirmeye çalışıyorlar. Kan emzirerek büyüttükleri eke üç arsız katili önümüze atıp kurtulabileceklerini sanıyorlar. Yüzlerine çalacağımız utancı torunlarına erteleyebilmek için canlarını dişlerine takmışlar. Ertelemeye, unutturmaya, vazgeçirmeye çalışıyorlar.
19 Ocak, bu yas günümüz resmi kayıtlara geçmesin diyedir çabaları. Hrant’ın katli, basit bir cinayet olarak tarihe yazılsın, tarihin üçüncü sayfasına atılsın diyedir bütün gayretleri.Hrant’ın katilleri hâlâ aramızda. Evet, onlara hâlâ dokunulamıyor. Devlet, hâlâ onların devleti. Omuzlarımızda apolet, ellerimizde cop, kasalarımızda sır yok diye bizi güçsüz sanıyorlar. Bizi sonuçsuz, göstermelik davalara tanık ederek bezdirmeye çalışıyorlar. Önümüze bin bir duvar örerek yıldırmaya çalışıyorlar. Unuturuz belliyorlar. Yoruluruz belliyorlar. Küser vazgeçeriz belliyorlar. Onlara yanıldıklarını göstermek zorundayız.
Göstereceğiz.
19 Ocak’ta saat 2.30’da, kardeşimizin vurulduğu yerde, Agos Gazetesi’nin önünde toplanacağız. Orada bir kez daha el ele, yürek yüreğe vererek Hrant’ı anacağız.Gücümüzü, unuttuysak hatırlayacağız. Gücümüzü katillere hatırlatacağız.
Hrant için! Adalet için! (Yıldırım Türker/ Radikal)