BU, MİZAH YAZARLARI TARAFINDAN ÜRETİLEN BİR BLOG OLUP GAZETE ALINTILARI DIŞINDA YER VERİLEN HABERLER GERÇEK DEĞİLDİR.MİZAH ANLAYIŞI AYIRT ETME YETİSİ HENÜZ GELİŞMEMİŞ OLANLAR İÇİN ÇEŞİTLİ SAKINCALAR İÇERİYOR OLABİLİR. SİTEYE KATKIDA BULUNAN KİŞİLER, SAYFANIN SAĞ ALT BÖLÜMÜNDEKİ KÜNYEDE BELİRTİLMİŞTİR. TWİTTER'DA VE İNSTAGRAMDA HİÇ BİR ŞEKİLDE ŞUBEMİZ YOKTUR
29 Şubat 2012 Çarşamba
28 Şubat 2012 Salı
23 Şubat 2012 Perşembe
BANKA SEKTÖRÜ TOPTAN YAMYAMA BAĞLADI.
Kart bedeli, eft bedeli, Bankamatik bilgi fişi bedeli, SMS yollama bedeli filan bir tarafa, bankalar zaman zaman, Behiç Pek'in başına geldiği gibi sizden habersiz hesabınızla tuhaf işlemlere girişiyolar.O sırada size lazım olursa hesabınızdaki paraya ulaşamıyorsunuz. Heralde konuyla ilgili pire dötü harflerle bi yerlere yazıp size imzalattıklarını ileri sürecekleri bi kağıt filan vardır. Kılıfı önceden hazırlanmıştır, öyle olmasa bile "hukuk servisi" bi uyarını bulur nasıl olsa. Gelgelelim vatandaş olarak toptan bu sektöre güvenimiz kalmadı artık. Hal böyle olunca bu tip numaralardan vazgeçmek yerine bi reklam ajansına trilyon para yatırıp "Güven tazeleme kampanyası" felan düzenleyerek TVlerde dakka başı kafa ütülemek ilk yapacakları şey. Uzatmadan; bizden parça parça kırptığınız parlalarla bir de bizim kafamızı yersiz yalan reklamlarınızla didmek için uğraşmayın, oraya harcayacağınız para kasanızda kalsın, onun yerine bizsen 20 şer otuzar kuruş usulca sağdığınız haraçlardan vazgeçin.
BU HAFTAKİ LEMAN'DAN BEHİÇ PEK KARİKATÜRÜ.
BU HAFTAKİ LEMAN'DAN BEHİÇ PEK KARİKATÜRÜ.
Tutuklu gazeteciye tuvalet temizletmeye kalktılar
KCK soruşturması kapsamında tutuklanan Vatan gazetesi muhabiri Çağdaş Ulus'un avukatı Hüseyin Ersöz, gardiyanların müvekkiline tuvalet temizletmek istediklerini açıkladı.
Ersöz yaptığı yazılı açıklamada, Ulus’un 60 gündür Maltepe Cezaevi’nde tutuklu olduğunu belirtti. Ulus’la 17 Şubat’ta görüştüğünü ifade eden Ersöz, “Görüşme sonunda bir görevli Çağdaş’ı infaz koruma memurlarının kullandığı bir tuvalete sokarak, yerde duran paspası göstermiş temizlik yapmasını istemiş. Çağdaş, bu isteğe karşı çıkınca koğuşuna götürülmüş. Cezaevi müdürüyle görüşme talebi idareye iletilmemiştir. Bu tarihten sonra infaz koruma memurlarının müvekkilime yönelik davranışları sertleşmiş durumda. Bunu dünkü ziyaretimde ben de gözlemledim” dedi. Bu durumun kötü muamele yasağına aykırı olduğunu vurgulayan Ersöz, Ulus’un cezevinde kalmaya başlamasından bu yana vücudunun sağ tarafında uyuşma ve titreme şikâyetlerinin başladığını anlattı. (Radikal)
22 Şubat 2012 Çarşamba
20 Şubat 2012 Pazartesi
Haftanın Sıkılhan'ından özetle...
(...)
- Alo
Sıkılhan Enes ben dostum, Enes Binsatar. Yahu sana bir işim düştü kardeşlik.
Rica etsem gidip Fuad Şevki Yırcalıca adlı bir şahsa tükürür müsün? Yanlış
anlama kötü bişey değil, kendisine gizlice pırlanta tüküreceksin...
- Pırlanta mı
tüküriyim? Eheh. Ben ööle altın yumurtlayan, pırlanta tükürebilen bi insan
diilim Enes. Bildiğin balgam söküyorum...
- Yahu bir
ihale işi için. Pırlantayı ben koyucam ağzına sen gidip çaktırmadan ilgili
şahsa tükürüceksin. Bir kamu ihalesi var da. Fuad dediğimiz adam bize
kazandırtacak. Yalnız hediyeye çok kötü alıştırdık biz bunu. Hanımı için bir
pırlanta yüksük arzu ediyor. Eskiden çaktırmadan peynir kolisi felan yapıp
kargoyla gönderiyoduk amma şimdi sıkı tutuyollar. Böyle bir yol buldum ben de.
Sen şahısla yalandan kavga edicen, bir iki itiş kakış felan, derken yüzüne
tükürecen. O esnada pırlanta el değiştirmiş olacak yani.
- Kendi
pırlantanı kendin tükür, rüşvetçi ibibik.
- Yahu
aslında başlangıçta plan ööleydi. Ben bunlan park yeri yüzünden yalandan
kavgaya tutuştum, tam bi punduna getirip pırlantayı çaktırmadan sıfatına
tükürecem, araya girdiler, itiş kakış oldu, kazara yuttum yüksüğü...
- Soona?
Zçtığın yüzüğü bana mı tüküttürücen?
- Ya gidip
yine ben yaparsam dikkat çeker. Şu sıralar ihale rüşvetleri çok gündemde. Fuad
desen ööle bi alışmış ki, “hediye” almadan serçe barmağını oynatmıyor. Bin yıl
imza etmez evrakları, ihale yatar. Tamam biraz iğrenç bi durum amma neticede
ticared bu, çoluğun çocuğun rızkı mevzuubahis. Dostum seni anlıyorum, mide
bulandırıcı bir hadise, yüzüğü yanlışlıkla yutmasam iyiydi. Amma inan bana, ben
de çok zahmet çektim, yüzüğü kaybetmiyeyim deye üç gün kubura değil fayansa
kaka edtim. Kabul ediyorum, senin içün de zahmetli, külfetli bir vazife. Amma
madem ki külfette beraberiz, nimette de beraber olacağız. Sana bu işten 1500
Euro düşecek.
- Puh!
- Hah işte
bak ne de güzel tükürüyorsun. Bunun pırlantalısını yapacaksın, olacak bitecek.
Alo?... Yahu bana bak, yakalanırız diye mi endişe ediyorsun yoksa? Risk olmadan
rızık olmaz dostum... Alo?
Haftanın Leman Dergisi'nden Özetlenerek
17 Şubat 2012 Cuma
16 Şubat 2012 Perşembe
15 Şubat 2012 Çarşamba
"Muhafazakar Yaşam Koçu" Sibel Üresin'den sonra Gülten Hanım da açıkladı: Eşime yedi hanım gösterdim yine de gitmiyor...
BAG Özel Haber: Haftabaşında Milliyet Gazetesinde yapılan röportajında eşine evlenmesi için başka bir hanım gösterdiğini fakat eşinin istemediğini söyleyen Muhafazakar Yaşam Koçu Sibel Üresin'den sonra Gülten Bahtlıca adındaki bir ev hanımı da kocasına bir çok kere çeşitli kadınlar gösterip tanıştırdığını ancak kendisinin bir türlü evi bırakıp gitmediğini itiraf etti...
"ERKEK BAŞKA KADINLARA GİDEBİLİR BU OLMASI GEREKEN BİR DURUM"
"Erkek başka kadınlara gitmeli bi daha da dönmemelidir" diye konuşan Gülten Bahtlıca "Cemiyet kaideleri ve akideler açısından felan bu duruma engel bir şey yok. Müfit başka kadınlara gitsin, ben bunu isterim yani. Hatta çok istiyorum. Kendisini daha nası teşvik ediceğimi bilemedim. Kendisi sağlıklı bir erkek, ben ise sağlıklı her kadın gibi fareden korkarım. Tamam ailelerin zoruyla bir nikah durumu oldu ama sen git artık Müfit yaa" dedi.
"SON OLARAK BAHÇEYE PEYNİR KOYMAYI DENEYECEĞİM"
İnternet üzerinden sattığı el emeği göz nuru özel tasarım takılardan gelen parayla, bazen de eş dosttan borç alarak kocasını bir çok kez başka hanımlarla tanıştırıp otellerde konaklamasını sağladığını söyleyen Gülten Hanım "Fakat adam her seferinde geri döndü. Kendisini bi parça peynir göstererek ıssız bir ormana çekip oralarda terk etmekten başka bir çarem kalmadı" şeklinde konuştu.
Genetiğiyle oynanmış 1600 gıda maddesi var
Genetiğiyle oynanmış 1600 gıda maddesi bulunuyor. Bunlardan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz, sakaroz, fruktozun kullanıldığı krakerden cipse, şekerlemeden pudinge, birçok hazır gıda soframıza kimsenin haberi olmadan geliyor. Çünkü etiketlerinde belirtilmiyor
Dünyada genetiğiyle oynanmış yaklaşık 1600 gıda maddesi olduğuna
dikkat çeken diyetisyen Şule Çınar, mikroorganizmalarda yapılan her bir
değişikliğin sağlıklı beslenmenin temeli olan “gıda çeşitliliği”ni de
etkilendiğini söyledi. Genetiğiyle oynanmış gıdalar arasında, en çok tüketilen
mısır, patates, domates, pirinç, soya, buğday, kabak, balkabağı, ayçiçeği,
yerfıstığı, bazı balık türleri, kolza gibi gıdaların olduğunu belirten Şule
Çınar, muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun, karpuz ve kanola
üzerindeki genetik değiştirme çalışmalarının devam ettiğini öne sürdü.
Çınar, bu bitkilerden üretilen yan ürünlerin de GDO riski taşıdığını söyledi. Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakaroz, fruktoz içeren gıdaların günlük tüketim maddeleri arasında bulunduğunu kaydeden Çınar, bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar ile pamuğun da GDO’lu olma riski taşıyan gıdaların başında geldiğini dile getirdi. Şule Çınar, 800 çeşidin üzerinde GDO’lu ürünün hiçbir denetime tabi olmadan tüketici sofrasına ulaştığını söyledi.
Çınar, bu bitkilerden üretilen yan ürünlerin de GDO riski taşıdığını söyledi. Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakaroz, fruktoz içeren gıdaların günlük tüketim maddeleri arasında bulunduğunu kaydeden Çınar, bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar ile pamuğun da GDO’lu olma riski taşıyan gıdaların başında geldiğini dile getirdi. Şule Çınar, 800 çeşidin üzerinde GDO’lu ürünün hiçbir denetime tabi olmadan tüketici sofrasına ulaştığını söyledi.
BİYOGÜVENLİK KURULUNA PROTESTO
Greenpeace, yarın İstanbul
Eminönü’nde Mısır Çarşısı’nın girişinin yanında, saat 10.00’da, 9 yeni GDO’lu
mısıra ithalat izni vermeye hazırlanan Biyogüvenlik Kurulu’nu protesto eylemi
düzenleyecek. Kurul, geçen aralık ayında da 13 GDO’lu mısır çeşidinin yem amaçlı
kullanılmak üzere ithal edilmesine izin vermişti. Biyogüvenlik Kurulu, adındaki
anlamının tersine, artık yalnızca izin veren bir kurum niteliğinde. (Habertürk)
14 Şubat 2012 Salı
Şişme Kadınların En İyi Müşterisi Türkler
Çin’in plastik seks objeleri üreten Ninbo Yamei oyuncak fabrikasının en iyi müşterisi Türkiye çıktı
DIŞ HABERLER / GAZETE HABERTÜRK
Fenghua’da üretim yapan fabrika, Türkiye’ye en çok şişme plastik kadın ihraç ediyor. 13 ayrı tipteki şişme kadınların tanesinin 16 dolar olduğu bildirildi. Ninbo Yamei, üretiminin yüzde 15’ini sadece Japonya, Güney Kore ve Türkiye’ye yapıyor. Bu 3 ülkeye satılan şişme seks kadını sayısının 50 bin civarında olduğu ifade edildi.
Fenghua’da üretim yapan fabrika, Türkiye’ye en çok şişme plastik kadın ihraç ediyor. 13 ayrı tipteki şişme kadınların tanesinin 16 dolar olduğu bildirildi. Ninbo Yamei, üretiminin yüzde 15’ini sadece Japonya, Güney Kore ve Türkiye’ye yapıyor. Bu 3 ülkeye satılan şişme seks kadını sayısının 50 bin civarında olduğu ifade edildi.
***
ŞİŞME KADIN TAKLİT Bİ DURUM ZATEN Bİ DE ÇİN MALI OLUNCA TAKLİT KERE TAKLİT OLUYO UZUN KULLANINILAMIYO HEMEN ÇÖPE ATILIYO HALİYNEN...
Bİ DE ŞEYİ MERAK EDİYO İNSAN: ALIYOSUN MESELA İÇİNDEN Bİ "KULLANMA KILAVUZU" ÇIKIYO MU BUNNARIN?
13 Şubat 2012 Pazartesi
HUZUR HAİR STYLE KUAFOR SALONU İFTİHARLA TAKDİM EDER: SEVGİLİLER GÜNÜ ÖZEL TIRAŞI
Bütün esnaf sevgililer gününün ekmeğini yiyo, berber salonu Güngören Huzur Hair Style Center olaraktan kolları sıvadık. Süperiz.Tüm sevgililerin mübarek gününü kutluyor aşağıdaki SMS'i atıyoruz:
Sevgidir her işin başı
Yoktur aşkın yaşı
Durma ara sevgideceğini sen
Tadacaksın aşkı gururunu yen
Huzur Hair Style Kuafor Salonu
Molotofkokteylinden sonra plastik su şişesi de silah sayıldı. Cezası ise 6 yıl ...
Özel yetkili Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, Diyarbakır’daki bir gösteri
sırasında polise plastik su şişesi atmakla yargılanan sanığa, “terör” suçundan 6
yıl 3 ay hapis cezası verdi...
Diyarbakır’da geçen yıl 19 Nisan’da KCK davasını protesto etmek üzere bir gösteri düzenlendi. Olayların çıktığı gösteriden sonra polis, 19 yaşındaki Ş.Ç’yi aramaya başladı. İşyerine polislerin geldiğini öğrenen Ş.Ç ise Emniyet’e giderek teslim oldu. İfadesinde olay günü işyerinden izin alarak yeni açılan bir işyerini ziyarete gittiğini, buradan çıktığında olayların ortasında kaldığını söyleyen Ş.Ç, “Kesinlikle slogan ve taş atmadım. Elimdeki su şişesini de kesinlikle polislere atmadım. Olayların vermiş olduğu psikolojik etki sonucu, refleksle fırlattım. Attığım tarafta güvenlik güçleri yoktu. Ben olaylara hiç karışmadım” dedi. Ş.Ç, 13 Mayıs’ta tutuklandı. Dava, 15 Aralık’ta bitti ve mahkeme Ş.Ç’yi terör suçundan 6 yıl 3 ay hapse mahkum etti. Mahkemenin kararında, suçun delili olarak yüzünde maske olmayan Ş.Ç’nin, elindeki plastik su şişesini atarken çekilmiş bir fotoğraf gösterildi.(..) (Vatan)
Diyarbakır’da geçen yıl 19 Nisan’da KCK davasını protesto etmek üzere bir gösteri düzenlendi. Olayların çıktığı gösteriden sonra polis, 19 yaşındaki Ş.Ç’yi aramaya başladı. İşyerine polislerin geldiğini öğrenen Ş.Ç ise Emniyet’e giderek teslim oldu. İfadesinde olay günü işyerinden izin alarak yeni açılan bir işyerini ziyarete gittiğini, buradan çıktığında olayların ortasında kaldığını söyleyen Ş.Ç, “Kesinlikle slogan ve taş atmadım. Elimdeki su şişesini de kesinlikle polislere atmadım. Olayların vermiş olduğu psikolojik etki sonucu, refleksle fırlattım. Attığım tarafta güvenlik güçleri yoktu. Ben olaylara hiç karışmadım” dedi. Ş.Ç, 13 Mayıs’ta tutuklandı. Dava, 15 Aralık’ta bitti ve mahkeme Ş.Ç’yi terör suçundan 6 yıl 3 ay hapse mahkum etti. Mahkemenin kararında, suçun delili olarak yüzünde maske olmayan Ş.Ç’nin, elindeki plastik su şişesini atarken çekilmiş bir fotoğraf gösterildi.(..) (Vatan)
10 Şubat 2012 Cuma
9 Şubat 2012 Perşembe
Radikal: Kızılay suçu bağışçıya attı!
Türk Kızılayı Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar, bir bağışçının verdiği kan nedeniyle HIV bulaşan iki kişinin hayatını kaybettiği olayda, kanın bağışçı tarafından vücudunda enfeksiyon etkeni olduğu halde testlerin negatif bulunduğu "pencere döneminde" verildiği için bu durumun ortaya çıktığını söyledi.
...
Akar, bir soru üzerine, kan bağışı yaparken doldurulan testte yanlış beyanda
bulunmanın suç olduğunu, “Kişiye, son zamanlarda, belli bir zaman aralığında
şüpheli cinsel ilişkide bulunup bulunmadığı veya hemcinsiyle ilişkide olup
olmadığı sorulmuştur. Kişinin buna yanlış cevap verdiği bellidir. Dolayısıyla
suçludur, her suçlu gibi onun da cezalandırılması gerekmektedir” şeklinde
konuştu. (Haberin tamamı)
Bag Yorum: BU İŞLER "UÇKUR ANKETİ" MANTIĞINA KALDIYSA YANDIK. NERDE İLİM, HANİ FEN?
HAFTANIN LEMAN'INDAN SIKILHAN
- Sıkılhan
alo, dostum ben Enes, Enes Binsatar. Peşimdeler dostum. Beni otele çevirmek
istiyorlar. Konuşurlarken duydum, benim için “Konaklama tesisi” felan
diyolar...Helikopterle tepemde dolanıyollar, uzaktan ölçümü alıyorlar hissediyorum.
Bir tenhada beton kamyonu tarafından kıstırılmaktan korkuyorum. Hakikaten zor
durumdayım. Bu adamlar beni otel etmeden durmazlar Sıkılhan...
- Eheh...
Karşı durma teslim ol bence. Ne güzel her yerine küçük şirin şampuan şişeleri,
mini barlar felan sokarlar, lobinde çay içeriz.
- Ne
diyosun sen be mübarek adam?
- “Evet”
diyorum. “Herşeye hayır diyen zihniyyet”ten bıktım. Bi kısmını da AVM yapsınlar
bence, yakışır...
- Fevkalade
ciddiyim Sıkılhan. Tamam mikilik senin fıtratında var amma şimdi hakkaten
sırası diil. Ben bu herifleri fena kızdırdım. Ağrıyan dişime bi miktar alkol
bandırmıştım, herhalde o yüzden oldu; bazı kudretli müteahhid kardeşlerime
uygunsuz lakırdılar ettim... O dakka beni otele çevirmeye karar verdiler,
bakışlarından anladım. Bi tanesi tebeşirle üstüme işaret bile koydu. Sırtıma
inşaat ruhsatı iğnelediler...
- Hımm...
Peki ikinci köprüye sadece kaç dakika uzaklıktasın? Doğayla içiçe misin?
- Sen daha
hala hakara makara peşindesin ya. Otel olarak maketimi gördüm oğlum daha ne
diyim ben sana?
- Dişin çok
mu ağrıyo lan?
- Bak son kez söylüyorum
Sıkılhan. Durum çok ciddi her an otel olarak hizmete açılabilirim. Bunların
yapmadıkları şey değil. Bir kerresinde Vahap adında bir arkadaşım ihale
esnasında çıkıntılık etti “Bi yeterin lan artık, kenzden kenze koşuyosunuz,
şuursuzca müteahhidliğe dalıp mal mülk istifine başladınız bre” dedi. Sonra bi
daha Vahab’ı gören olmadı. “Gel kültür merkezi yapacaz” diye bi tenhaya
çekmişler bunu, anında takmışlar yürüyen merdiveni, vermişler Storbaks’ı
efendime sööliyim, Kentaki tavuğunu, oracıkta AVM olmuş zavallı Vahap. Alo?...
Alo, ordasın değil mi Sıkılhan?
- Alo
buyrun oda servisi...
- Hay senin
miki fıtratına pisleyeyim mendebur. Aç da kabaetlerine espiri et sen! Tamam ben
şu an içün bir buhran geçiriyor olabilirim amma bu zor zamanımda bana mikilik
ettiğini asla unutmayacağım, yazdım bunları deftere Sıkılhan. Unutma, kindar bi
nesil yetişiyor... Kapa sen daha telefonu iblis...
* * *
- Allo
Sıkıl, Bunalgül ban. Bişi söölicam sen, Ayfon lardaki 9. 41’in gizemini biliyo
musun?
- Aşur
Dayım evdeki elektrik sayacının gizemini çözmüş, kaçak elektrikten kol gibi
para cezası girdi...
- Yaa hemen
nooluyo “girmek” felan?... İnanmıyorum sana yaa, erkek arkadaşının ayı
olması... Hayvan insan modeli. Ben sana şeyi söölüyorum mal; şimdiye kadarki
bütün ayfon reklamlarında telefonun üzerindeki saat hep 9.41’i gösteriyo, hiç
dikkatini çekmedi mi, sence nedan?
- Hayatı
sorgulaman çok güzel bişi Bunalgül. Kim verdi sana yanıtı, kendin mi buldun?
- Bütün
gasteler haber olarak birinci sayfadan verdi enternette. Meğersem ilk ayfon o
saatte lanse edilmiş, olayın gizemi buymuş. Epılın yönetim katından Bob Borcher
“Bilmiyorum, hiç” demiş “dikkat ettiniz mi?” demiş, soona gizemi söylemiş. İşte
yani dediğim gibi, o yüzden ööleymiş, bütün reklamlardaki ayfonlar 9.41’i
gösteriyomuş...
- Peki sen
Stiv Jobs’un kalbinin Nebraska saatiyle tam 9.41’de durduğunu biliyo musun?
- Bunu duymadım
bak ben... İzninle paylaşıyorum.
- Paylaş
tabi... Ayrıca 9.41’i inçten santimetreye çevirirsen 23.9014 eder.
- 23.9 cm.
İzninle paylaşıyoru... Bi saniye... Niye santimetreye çeviriyoruz ki? Bunun
saat 9. 41 le ne alakası var?
- Bir
münasip zamanda, mesela saat 10 da, sizin beyninizi santim santim göverteyim
Bunalgül. Çözdün mü gizemi? Eheh evet, ayıyım ben...
- İzninle
paylaşıyorum yürekten. Ayrıca şu arkadaşları da tanıyor olabilirsin: Eşek,
köpek, öküz.
Leman Dergisinden Özetlenerek
KİTAP: KAYDA GEÇSİN/ ECE TEMELKURAN
“Kayda Geçsin” çünkü; bu zamanlar, o zamanlar...
“Umut pek güven duyduğum bir sözcük değil, ben inadı tercih ederim. Umudum yok olsa bile inadım var. İnsanın, yine de, her şeye rağmen iyi olabileceğine, bu ülkenin içinde, dövüldükçe içinin çok derinine kaçmış bir iyilik tohumu olduğuna dair bir inatçı imanım var.
Benim de, benim gibilerin de bu ülkeye dahil olduğunu söylemek, sonra yeniden söylemek için sağlam tutmaya çalıştığım bir inadım var. Biz varız. Yani biz de varız...”
8 Şubat 2012 Çarşamba
POLOSTER’İN YENİ KİTABI YAYINLANMADAN ENTERNETE DÜŞTÜ İŞTE O KİTAPTAN İBRETLİK PASAJLAR.
Bag Küntür Sanat ve İnternet Casusluğu Editoryası, bilinen şahıs Pol Oster'in mekintoşunu heklemek suretiyle bellekteki yeni romanı ele geçirdi... İşte ingiliscesi "The Tineer"olan o çocuk kitabından bazı birtakım pasajlar...
"Kar Nivyork sokaklarını sinsi bir ressamın elleriyle beyaza
boyuyordu. Küçük Riçırt tiner poşetinden derin bir nefes çektikten sonra yanı
başında kıvrılmış uyumakta olan ihtiyar adama baktı. Yaşlı adam kıpırdamıyordu.
İsyankar bir tonlamayla “Hey ihtiyar!” diye seslendi. Alkolun da etkisiyle
kendinden geçmiş olan yaşlı adam belli belirsiz inledi: “Beni lanet bir aşevine
götür, acıktım!”
“Ben de acıktım” dedi Riçırt. Yaşlı babasına bakarken içi
tuhav bir başkaldırı, anaya babaya isyan, cemiyete fenalık etme gibi hislerle
doluyor, milletin karısına kızına bakmak, esnafı taciz etmek, tartıda hile,
fitne fücur, kesici ve delici aletlerle ateşli silahlardan başkaca bir şey
düşünemiyordu. Babasına zorla bir miktar daha alkol verdi, sonra üstüne tiner
döküp onu yedi. Artık toktu...
Tinerden derin bir nefes daha aldı. Süngere benzeyen
akciğerleri, hava yerine tinerle dolduğunda bu kadar tiner onu daha da manyak
hale getirmeye yeterdi.
Kar durdu...
"
7 Şubat 2012 Salı
TELEVİZYON KANALINA ARI SALDIRISI..
BAG Özel Haber: Aralıksız bal reklamı yayınlayan bir televizyon kanalı dün sabah saatlerinde arıların saldırısına uğradı. 75 kanal çalışanı arılar tarafından sokulurken, kanal spikerlerinin bihassa dillerinden sokulması ise tuhaf bir tevafuk olarak gözlerden kaçmadı.
Şişmeye devam eden Yaşar Alptekin'in durumu da ciddiyetini koruyor.
6 Şubat 2012 Pazartesi
Lazımsa, uyu sen şimdi!
Uzun zamandır kalabalık bir sofra kurmamıştım. İnsan bir parça telaş ediyormuş, pratikliğini kaybediyor, hamlıyormuş meğer... Dün akşam... Nihayet hepsi geldiler... Tam vaktinde çaldılar kapımı.
Bütün konuklarım tamamdı. Masanın etrafında oturup mırıl mırıl sohbet etmeye başladılar.
Epeydir görüşmemişiz. En son neler olup bitmiş, güzel güzel anlatmaya başladık birbirimize... Aralarında New York’tan yeni dönmüş bir çift arkadaşım var... Özlemişim o taş taş, şehri... “Çok soğuktu ama çok” diyorlar... Diğer bir arkadaşımsa evinde aylar süren tadilat çalışmasından sonra o iç mimara nasıl olup da hâlâ sabredebildiğine şaşırıyor... İşler, çocuklar, kış üzerine konuşuyoruz...
“Sen ne yapıyorsun” diyorlar...
“Baştan başlıyorum” diyorum...
“Üniversite notlarımı, eski filmleri, kitapları bir daha okuyorum. Günlük okumak gibi olmuyor. Bir kitabı okurken neden o tarihte o satırın altını çizdiğimi anlamaya çalışıyorum. Çoğu güzel satırlar. Belli ki kelimenin, cümlenin görkemine, fiyakasına kapılmışım o yaşlarda. Ama şimdi bir kez daha okuduğumda ‘vay be, doğruymuş meğer’ diyorum.”
Gülüyorlar...
Ne güzel... Bu işte... Bu kadarcık bütün istediğim. Çekişmesiz, kavgasız, sitemsiz, Allah aşkına hesapsız kitapsız, şüphesiz, yalansız bir dost sofrası... (İnsanlara ne kadar anlam yüklüyorsun böyle diyor bazıları. Evet çok yüklüyorum. Birini, bir şeyi sevdik mi hakkını vermeyelim mi?)
Mutluyum...
Arkadaşımın babası masanın başköşesinde... Türkiye’de televizyonculuğun duayeni. Çamlıca’daki antenlerin, başlangıcın, hepsinin mimarı... Genç müzisyen arkadaşlarım da geliyorlar o sırada. Birazdan güzel şarkılar okuyacaklar. Ama TRT yıllarındaki denetim anılarını dinliyoruz önce... Sansür, küstürülen sanatçılar, icracılar...
Yıllar geçip gidiyor işte...
Masadan kalkıp, koltuklara geçtiklerinde eski şarkılar başladığında herkes dalıp gidiyor bir yerlere... Kimi Ankara’ya kimi Londra’ya...
Arkadaşımın annesine bakıyorum. Gözleri dalmış... Halıda bir motife bakıyor.
Elini tutuyorum...
Gülümseyerek yüzüme bakıyor...
Kolumu okşuyor... “Teşekkür ederim, güzel kızım, ne güzel bir gece oldu bu” diyor..
Mutluyum...
Birazdan gidecekler... Oysa gitmeseler. Oysa kapanmadığım, uyanıkken uyumadığım bir an bu.. Oysa herkes öyle (benim gibi) değil mi?
Eski kitaplarımdan biri bak tam karşımda...
Atilla Atalay’ın... “Kişi Başına Bir Yalnız“ kitabın adı..
Diyor ki:
“Kendi yazdıklarımı perdede, ekranda, bir yerde izlerken uyuduğum oldu. Ağlarken biri, başkası, hayatının en önemli zaferini anlatırken, sevgi sözcükleri söylerken çok insanı aniden uyuyup üzdüm ben...
Oysa sadece eksik uykularım var benim. Birkaçı güzellikten olmuştur belki. Bir çift göze dikip de kendiminkileri hiç kapayasım gelmediği, sevdiğim bir kitabı bitirmek için, ustamı dinlerken ya da olup biten puştlukları unutmayayım diye uğraşırken eksik kalmıştır.
Öbürkülerini boşver ama.
Seninkiler eksik kalmasın. Adam olmamakla, kurtlar sofrasında yerini başkalarına kaptırmakla, çaldırmakla, fakir kalmakla, yalnız ölmekle korkutmasınlar.
Lazımsa yani, uyu sen şimdi...
Unutma ama uyu...
Ondan anlattım ben bunları...”
Misafirlerim gitti. Evi havalandırdım. Bardakları kuruladım. Yerlerine kaldırdım. Tozları aldım. Her şey yerli yerinde. Buz gibi hava evin içine dolmuştu...
İstanbul’a baktım pencereden...
Biraz puslu da olsa ışıklar içinde İstanbul...
“Adam olmamakla, kurtlar sofrasında yerini başkalarına kaptırmakla, çaldırmakla, fakir kalmakla, yalnız ölmekle korkutmasınlar seni” dedim kendime...
Uyumaktan korkma...
Ya çok canın acıyınca uyursun
Ya da çok korkunca uyuyamazsın...
Ama korkunun bittiği yer var ya... İşte deliksiz uyku orada...
Ve biliyorsun, korkunun ecele faydası yok ki...
Uyudum..
....
4 Şubat 2012 Cumartesi
iPhone'un "9:41" gizemi ortaya çıktı
Apple'ın iPhone reklamlarında sürekli saatlerini "9:41" olarak ayarlanmasının sırrı ortaya çıktı.Bugüne kadar dikkat etmemiş olabilirsiniz; ancak Apple'ın reklamlarında (görsel veya yazılı) iPhone ekranındaki ufak bir detay, yıllardır gizemini koruyordu.
iPhone'un ekranında sürekli saatin 9:41 olduğuna dikkat çeken Apple'ın yöneticilerinden Bob Borcher, iPhone'un 9:41 sırrını da gün yüzüne çıkardı. Borcher'ın açıklaması şöyle: "Bilmiyorum hiç dikkat ettiniz mi; iPhone'ların ekranında saatler hep 9:41'yi gösteriyor. Bunun sebebi ilk iPhone'un o saatte lanse edilmesiydi. O nedenle bugünden sonra da bu saati görürseniz şaşırmayın." (Milliyet)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)