Bir süre önce rejisi basılan Medya Mahallesi’nin “ablası” Ayşenur Arslan, Yeni Harman dergisinden Mesud Ata’ya konuştu. Rasim Ozan Kütahyalı’nın “yakında tutuklanabilir” sinyalini verdiği Arslan, röportajda Rasim Ozan’a cevap verirken Nazlı Ilıcak ile eski patronu Cem Uzan ve Dinç Bilgin ile ilgili ilginç şeyler anlatıyor…
RÖPORTAJDAN BİR BÖLÜM
-Ayşenur Hanım, ekranlarda hükümete yükleniyorsunuz sık sık. Rahat mısınız, yoksa korkuyor musunuz bir yandan “sıra bana da gelir” diye?
Aslında hiç rahat değilim. Korku değil ama endişe var. Uçak korkusu dışında benim korkamamak gibi tuhaf bir halim var. İçeri girmekse de girersiniz... Ama şimdi bel fıtığım var, kemiklerim, dizlerim rahatsız; “o nemde ne yaparım”, “hay Allah, saçlarımı boyatmazlar herhalde” diye düşünüyorum. Böyle insani, kadınsı kaygılarım var ama ben şunu düşünüyorum. Korkmak başka bir şey, korka korka doğru bildiğini yapmak başka bir şey. Ben bunu yapmaya çalışıyorum. Bu cesaret değil; başka türlü yapamamak…
-Arada uyarı işareti alıyor musunuz?
Bir yerlerden tabii sinyaller veriliyor. Kimini görüyorum, kimini görmüyorum. Ama şöyle düşünüyorum; Uğur Mumcu’dan daha mı değerli hayatlarımız. İçeride yılları geçen ya da asılan gençlerden daha mı değerli hayatlarımız.
-Nereden geliyor peki sinyaller?
Sinyalleri geçelim…
-Önemsizler mi?
Can yakıcı, belirleyici değiller... Ben bu programı yapabildiğim sürece o ışığın yeşil yandığını düşünürüm. Ne zamanki sarıya dönüşür, kırmızıya döneceği bellidir o zaman da herhalde orada olmam, diye düşünüyorum. Arkadan selektör mü yapıyorlar ne yapıyorlar hiç bakmıyorum doğrusu.
-Peki, alınırsanız neden alınırdınız; KCK mı, Devrimci Karargah mı, Ergenekon mu?
Soner Yalçın ve Ahmet Hakan’la birkaç kere öğle yemeği yemiştim Nişantaşı’nda, Salomanje’de... Gerçi Ali Saydam vardı, Hıncal Uluç vardı, birkaç genç arkadaşımız daha vardı. Salomanje örgütünden götürülebilirim. Onu nereye koyarlar bilmiyorum.
Yalçın Küçük’le çok eski ahbaplığım vardır, kendisiyle senelerdir görmesem de. Türkiye İşçi Partisi’nden tanışırız. Çok kavga etmişliğimiz de vardır ama ben severim kendisini. Bu dünya için biraz fazla deli… Davaya eski tanışıklıklar konulur mu bilmem.
Yani şimdi Hanefi Avcı’nın Devrimci Karargah’ta ne işi var. Orada onun işi varsa benimkisi de herhangi bir şey olabilir… Bir de TRT’deyken birkaç kadın Huz-Boz Der’i kurmuştuk, belki o olabilir.
-Huz-Boz Der?
Huzur Bozanlar Derneği…
-Komikmiş… Peki, alınırken ne yapardınız sembolik olarak?
Elimle öpücük gönderebilirim. Ben yalnız saç boyası konusunu çok takarım kafaya ve bere takacağım cezaevinde. Bir kaç berem var, bir siyah, bir kırmızı; onları götürürüm yanımda…
....
(Medyatava)