BU, MİZAH YAZARLARI TARAFINDAN ÜRETİLEN BİR BLOG OLUP GAZETE ALINTILARI DIŞINDA YER VERİLEN HABERLER GERÇEK DEĞİLDİR.MİZAH ANLAYIŞI AYIRT ETME YETİSİ HENÜZ GELİŞMEMİŞ OLANLAR İÇİN ÇEŞİTLİ SAKINCALAR İÇERİYOR OLABİLİR. SİTEYE KATKIDA BULUNAN KİŞİLER, SAYFANIN SAĞ ALT BÖLÜMÜNDEKİ KÜNYEDE BELİRTİLMİŞTİR. TWİTTER'DA VE İNSTAGRAMDA HİÇ BİR ŞEKİLDE ŞUBEMİZ YOKTUR
29 Nisan 2010 Perşembe
28 Nisan 2010 Çarşamba
Metrekareye üçer tane kötü emel, çirkin teklif, canavar ruh düşüyo...
Atilla Atalay'ın "Ebekulak" Adlı Kitabından
Sapıklar Geçidi...
- Avcılar sapığı, Yıldıztabya sapığı, Galleria sapığı, Örnektepe Atari Salonu sapığı, Şenesenevler sapığı... Sinop, Ayancık sapığı... İstanbul Ankara Karayolu kırkaltıncı kilometresi Kazan Geçidi mevkii sapığı... Prof. Dr. Mustafa İnan Viyadüğü sapığı, Gültepe sapağı sapığı... Poligon Mahallesi Yol Su Elektrik Lojmanları’nı geçince ilk soldan içeri Shell Benzin İstasyonu’nun karşısında kalan Bloklar sapığı... Lan bu ne biçim liste Sırrı... Bu kadar detaya ne gerek var... Sade sapığın semtini yazmak suretiyle bir liste yapılsa olmuyo mu?
- İyi de amirim her semtte birden fazla sapık olabiliyo... Misal veriyim, Ataköy 9. kısımda ayrı sapık var 8. kısımda ayrı... Şimdi hepsine birden “Ataköy Sapığı” desek sapık şahıslar birbirine karışmak suretiyle... Metrekareye üçer tane kötü emel, çirkin teklif, canavar ruh düşüyo... Naapalım mecburen detaylı liste yapıyoruz...
- İyi, iyi anladık... Asansör sapığı, ikiyle başlayan semtler telefon sapığı... Varil sapığı... Varil? Bu ne?
- Varil sapığı... Aniden çöp varilinden fırlayıp sabah çöp dökmeye çıkan ev hanımlarına tecavüze yelteniyomuş... Bi de ızgara sapığı var... Yol kenarlarında yağmur sularının aktığı ızgara kapaklarını aniden açıp; kurbanını ayak bileğinden yakaladığı gibi çukurun içine çekerek çirkin emellerine alet eden bir canavar...
- Yuh be! Vah ki vah... Bu memleketin iyice çivisi çıkmış artık...
- Çivi dediniz de... Çivi sapığı da var... Kurbanlarını gırtlağına on santimlik beton çivisi dayayıp zorla ırzlarına geçiyomuş...
- Tamam... Yeter, kafayı yiycem, sus! Yuh be kardeşim, zaman bu kadar mı kötü olmuş? Sapığın nerden geleceği belli değil... Asansörden çıkar, varilden fırlar, yağmur borusundan süzülür... Nası kollıycaz bilmem ki?..
- Esasen böyle olucağı belliydi amirim... 70 yıl sonra, bi ülkede aniden dokuzyüzlü telefonlarda isterik çığlıklar, iniltiler, geceyarıları kırmızı nokta, reklamlarda kot niyetine kalça göbek baldır bacak... Şişme kadınlar, boy boy vibratörler havalarda uçuşuyo... Hava durumunu izlerken bile ağır tahrik var... Ama eğitim yok... Baskı var... Alem göt olmuş, ortalık kaynıyo, anüsüne bereket... Flörtün orospuluk, mastürbasyonun günah diye bilindiği yerde ortalığa rasgele seks saçarsan aha böyle olmak suretiyle... Milletin gözü döner, yol ortasında birbirine durur işte... Her Müslüman mahallesinde bir salyangoz, bir semt sapığı... Esas bu zihniyeti yakalayıp çatır çatır, şööle kanırta kanırta..
- Ne diyorsun lan Sırrı kendine gel...
- Bu manyakları öper misin sabaha mı bırakırsın... Çatır çatır, şakkada... Yatırdığın gibi...
- Tutuklusun Sırrı... Sinirin bozulmuş... Tehlike arzediyosun... Rozetini ve silahını teslim et...
- Bi devireceksin... Lap lap şak... Şump...
SON DAKİKA SAPIK HABERİ...
(Hıbır Haberler Ajansı)... Gültepe Sapığı, tecavüz edilecek bir kurban bulduğu vaadiyle kandırıp Parseller Sapığı’na defalarca tecavüz etti... Böylelikle sapıklık müessesesinde değişim rüzgârları eserek, ilk kez bir semtin sapığı diğer bir semtin sapığını çirkin emellerine alet etti...
Semtlerinin sapığına tecavüz edilmesi üzerine galeyana gelen Parseller halkı, Gültepe Sapığı’nın göz altında tutulduğu nezarethaneyi basarak Gültepe Sapığı’nı linç etmek istedi... Ancak yetkililerin zamanında önlem alması üzerine linç işinde başarılı olamayan kışkırmış kitle; daha sonra otobüslere doluşup Sapanca’nın Maşukiye Semti’ne giderek o beldenin sapığını linç edip rahatladı...
- İyi de amirim her semtte birden fazla sapık olabiliyo... Misal veriyim, Ataköy 9. kısımda ayrı sapık var 8. kısımda ayrı... Şimdi hepsine birden “Ataköy Sapığı” desek sapık şahıslar birbirine karışmak suretiyle... Metrekareye üçer tane kötü emel, çirkin teklif, canavar ruh düşüyo... Naapalım mecburen detaylı liste yapıyoruz...
- İyi, iyi anladık... Asansör sapığı, ikiyle başlayan semtler telefon sapığı... Varil sapığı... Varil? Bu ne?
- Varil sapığı... Aniden çöp varilinden fırlayıp sabah çöp dökmeye çıkan ev hanımlarına tecavüze yelteniyomuş... Bi de ızgara sapığı var... Yol kenarlarında yağmur sularının aktığı ızgara kapaklarını aniden açıp; kurbanını ayak bileğinden yakaladığı gibi çukurun içine çekerek çirkin emellerine alet eden bir canavar...
- Yuh be! Vah ki vah... Bu memleketin iyice çivisi çıkmış artık...
- Çivi dediniz de... Çivi sapığı da var... Kurbanlarını gırtlağına on santimlik beton çivisi dayayıp zorla ırzlarına geçiyomuş...
- Tamam... Yeter, kafayı yiycem, sus! Yuh be kardeşim, zaman bu kadar mı kötü olmuş? Sapığın nerden geleceği belli değil... Asansörden çıkar, varilden fırlar, yağmur borusundan süzülür... Nası kollıycaz bilmem ki?..
- Esasen böyle olucağı belliydi amirim... 70 yıl sonra, bi ülkede aniden dokuzyüzlü telefonlarda isterik çığlıklar, iniltiler, geceyarıları kırmızı nokta, reklamlarda kot niyetine kalça göbek baldır bacak... Şişme kadınlar, boy boy vibratörler havalarda uçuşuyo... Hava durumunu izlerken bile ağır tahrik var... Ama eğitim yok... Baskı var... Alem göt olmuş, ortalık kaynıyo, anüsüne bereket... Flörtün orospuluk, mastürbasyonun günah diye bilindiği yerde ortalığa rasgele seks saçarsan aha böyle olmak suretiyle... Milletin gözü döner, yol ortasında birbirine durur işte... Her Müslüman mahallesinde bir salyangoz, bir semt sapığı... Esas bu zihniyeti yakalayıp çatır çatır, şööle kanırta kanırta..
- Ne diyorsun lan Sırrı kendine gel...
- Bu manyakları öper misin sabaha mı bırakırsın... Çatır çatır, şakkada... Yatırdığın gibi...
- Tutuklusun Sırrı... Sinirin bozulmuş... Tehlike arzediyosun... Rozetini ve silahını teslim et...
- Bi devireceksin... Lap lap şak... Şump...
SON DAKİKA SAPIK HABERİ...
(Hıbır Haberler Ajansı)... Gültepe Sapığı, tecavüz edilecek bir kurban bulduğu vaadiyle kandırıp Parseller Sapığı’na defalarca tecavüz etti... Böylelikle sapıklık müessesesinde değişim rüzgârları eserek, ilk kez bir semtin sapığı diğer bir semtin sapığını çirkin emellerine alet etti...
Semtlerinin sapığına tecavüz edilmesi üzerine galeyana gelen Parseller halkı, Gültepe Sapığı’nın göz altında tutulduğu nezarethaneyi basarak Gültepe Sapığı’nı linç etmek istedi... Ancak yetkililerin zamanında önlem alması üzerine linç işinde başarılı olamayan kışkırmış kitle; daha sonra otobüslere doluşup Sapanca’nın Maşukiye Semti’ne giderek o beldenin sapığını linç edip rahatladı...
MEDYAAYI MEŞGUL EDİP PANİC ORTAMI OLUŞTURAN SERİAL GATİL 7/24 CANSİPERANE TAKİP İLEN YAKALANMAK SURETİYLE
BAG Olaraktan şahsın Porofilini çıkardık.
* Katil şahıs "düzgün aksanlı" konuşuyor idi, hispanic ya da zenci değil beyaz idi. Meksika'ya kaçmak isterkene değil Ege üzerinden Yunanistan'a kaçmak üzeriyken yakalandı.
BAG Olaraktan üç gündür donut yiyoruz. Kızımızın lanedolası mezuniyet törenine bile gidemedik. Bunlar işte dostum.
27 Nisan 2010 Salı
HAFTANIN SIKILHAN'I
- Sıkılhan, dostum merhaba, Enes Binsatar ben. Rüyamda Sinan Çetin'i gördüm bana "İstanbul'un kuzeyinden arsa kapat yaa Enes" dedi. "Üçüncü köprü cenuba (kuzey) yapılacak, arsa fiyadları yüz katına çıkacak" diye muştuladı.
- İyi hep beraber oraya gidin. Sizcil olun.
- Sen de gel "neolursan ol yine gel". Gel orada "Rûmi Bridge Konakları" yapalım, inşaata ortakçı ol, ticared et. Ticaredin olduğu yerde ferahlık vardır. Prodakt alıp prodakt satalım, rızıklanalım. Bir kerresinde Ayn Rand adındaki feylesof hanım, Nivyork şehrinde bir grub esnaf ile ticared içün...
- Ayn Rand kim lan? Hani sen hep Ebu Hüveyye'den ticared kıssaları anlatıyordun. Olaylar Ihbıkâbad ve Şudeybiyye şehirlerinde geçiyodu?
- Bilmiyorum Sinan Çetin rüyamda söyledigaliba, ulu bir ticared insanı olsa gerek. Herneyse, ben bu muştulu rüyadan sonra araştırdım hakkaten de üçüncü köprü diğerlerinin kuzeyinden geçecekmiş. Gerçi kapan kapmış amma birikmişin varsa hâla alınacak birkaç yer biliyorum. Nediyorsun "Rûmi Bridge Konakları" fikrime...Ya da Rûmi marka olarak kullanıldı, epridi diyosan başka bişe bulalım. Hem Sinan Bey bulmuş, ayıp olur, adam o kadar tüyo verdi rüyamda. Senin kafa çalışır, bi konsept bulsana. Prodakta albeni ve likidite getirebilecek bir isim, pazarlanılabilir, çarpıcı, vuruşkan, format atıcı, kulakta kalan, kulak memesini hafifce üfelerken ıscak nefes ve fısıltıyla içe dolan, ordan boyuna ve para, ıhıyyz, rehebbhınh, yeşil yeşil, matbaa kokusu. Hımhh. Ticaredh, ohh ticared... Ivıl ıvıl ticared.
- Rüyana gireyim orda konuşalım. Ben kapadım...
- Zevkin bu değil mi, telefonu kişilerin suratına çat diye kapamak. Bir renk bir, tad, hayattan bir emlak alayım, bir cip edineyim, bir zevk alayım yok. Kara, gri, tıkız, gabız, üretim yok, habra eleşdiri, para gazananı bir hor görmek, ticareti bir ayıp görmek. Priket gafalı, çirçeve zihinli... Hani ya modern çağın gerekleri? El cevab:tısss... Versem üç koyun güdebilir misin? El cevab; Ha kezâ, tıss. Affedersin, göt yani.
* * *
- Alo Sıkılhan, Enes ben dostum, Enes Binsatar. Yahu nasıl ettin de rüyama girdin. Hakkat, "girecem" dediydin ve girdin... Vallaha seni rüyamda gördüm...
- Peki, ne dedim sana yaa Enes?
- Yaa ne dediğin önemli diil, güzel güzel konuştun. Bana "Tamam oğlum, edin lan ticaretinizi neyinizi. Tamam 'Rızkın onda dokuzu ticarettedir' denmiş, peki. Ama geriye kalan onda bir için bir yaşam alanı bırakın, nefes alacak yer kalsın. Az yavaş, tıkanacaksınız lan" felan dedin.
- Tesadüf ama iyi demişim.
- Yav bırak, gel biraz akıllı ol. Bu bir yetenec, bir prodakt, bir ürün. "Girecem" dediğin insanın rüyasına girabiliyosun sen. Bu yepyeni bir mecrağ açar. Hedef kitleye uyku esnasında bazarlama edersin. Onar dakka arayla üryalara girip çıkar, ürünü gafaya, gafaya iyicce kazırsın, bilinçin altına girer girer çıkarsın.. Tüketici uyanır uyanmaz alışverişe koşar...
- Hızla kaybolmada tazı gibi ol...
- Etme gel, takındığın at gözlüğünü çıkar. Gabız, tıkız, kara ufuklu olma hayatın tadları, renkleri... Ben ol, kendin ol. Ünlü kadın feylesof Ayn Rand, Ebu Hüveyye...
- Okuduğunu yorumlamada titiz ol. Ya okuduğunu gerçekten anla ya da alçaklığına kılıf bulma, insan ol.
- E naabacan, sana rüyada bazarlama etme gibi bir yetenec verilmiş, onu mezara mı götürecen? Bu mudur? Prodakt buldum, götürüp gömeyim. E, kime yaradı senin yetenec? Kime gitti para? Busunız yavrım siz, ölü sevici. Canlı, fıkır fıkır, alışveriş edenden, yalım yalım yanıp sönenden, cıstak cıstak ritim içinde soyunma gabinlerinde üst baş diğiştirenden, sol şeritte kaptırıp gitmiş hızlı cipten, hareket eden konseptlerden tiskiniyursunuz. Hiç mi siyah film camlı cip istemez insan nefsi, hiç mi gayrımenkul biriktirmeyi arzulamaz? Nefs heves ile kavrulmaz mı sarı liraları yeşil dolarları üstüste dizip seyretmek içün. Led plazma içün, daha küççük ceb telefonu içün tutuşmaz mı? E öl ozaman hakkaten. Ünlü Sanatkâr Hayko Cepkin'in de seslendirdiği gibi; kosuym obey day. "Tüket, itaat et, öl". Ölün de tüketenlere yer açılsın, kuru kalabalık edip fitrinin önünü kapatmayın. Alacak vatandaş yaşasın.
- Sittir ol... Git lan ordan...
- İyi hep beraber oraya gidin. Sizcil olun.
- Sen de gel "neolursan ol yine gel". Gel orada "Rûmi Bridge Konakları" yapalım, inşaata ortakçı ol, ticared et. Ticaredin olduğu yerde ferahlık vardır. Prodakt alıp prodakt satalım, rızıklanalım. Bir kerresinde Ayn Rand adındaki feylesof hanım, Nivyork şehrinde bir grub esnaf ile ticared içün...
- Ayn Rand kim lan? Hani sen hep Ebu Hüveyye'den ticared kıssaları anlatıyordun. Olaylar Ihbıkâbad ve Şudeybiyye şehirlerinde geçiyodu?
- Bilmiyorum Sinan Çetin rüyamda söyledigaliba, ulu bir ticared insanı olsa gerek. Herneyse, ben bu muştulu rüyadan sonra araştırdım hakkaten de üçüncü köprü diğerlerinin kuzeyinden geçecekmiş. Gerçi kapan kapmış amma birikmişin varsa hâla alınacak birkaç yer biliyorum. Nediyorsun "Rûmi Bridge Konakları" fikrime...Ya da Rûmi marka olarak kullanıldı, epridi diyosan başka bişe bulalım. Hem Sinan Bey bulmuş, ayıp olur, adam o kadar tüyo verdi rüyamda. Senin kafa çalışır, bi konsept bulsana. Prodakta albeni ve likidite getirebilecek bir isim, pazarlanılabilir, çarpıcı, vuruşkan, format atıcı, kulakta kalan, kulak memesini hafifce üfelerken ıscak nefes ve fısıltıyla içe dolan, ordan boyuna ve para, ıhıyyz, rehebbhınh, yeşil yeşil, matbaa kokusu. Hımhh. Ticaredh, ohh ticared... Ivıl ıvıl ticared.
- Rüyana gireyim orda konuşalım. Ben kapadım...
- Zevkin bu değil mi, telefonu kişilerin suratına çat diye kapamak. Bir renk bir, tad, hayattan bir emlak alayım, bir cip edineyim, bir zevk alayım yok. Kara, gri, tıkız, gabız, üretim yok, habra eleşdiri, para gazananı bir hor görmek, ticareti bir ayıp görmek. Priket gafalı, çirçeve zihinli... Hani ya modern çağın gerekleri? El cevab:tısss... Versem üç koyun güdebilir misin? El cevab; Ha kezâ, tıss. Affedersin, göt yani.
* * *
- Alo Sıkılhan, Enes ben dostum, Enes Binsatar. Yahu nasıl ettin de rüyama girdin. Hakkat, "girecem" dediydin ve girdin... Vallaha seni rüyamda gördüm...
- Peki, ne dedim sana yaa Enes?
- Yaa ne dediğin önemli diil, güzel güzel konuştun. Bana "Tamam oğlum, edin lan ticaretinizi neyinizi. Tamam 'Rızkın onda dokuzu ticarettedir' denmiş, peki. Ama geriye kalan onda bir için bir yaşam alanı bırakın, nefes alacak yer kalsın. Az yavaş, tıkanacaksınız lan" felan dedin.
- Tesadüf ama iyi demişim.
- Yav bırak, gel biraz akıllı ol. Bu bir yetenec, bir prodakt, bir ürün. "Girecem" dediğin insanın rüyasına girabiliyosun sen. Bu yepyeni bir mecrağ açar. Hedef kitleye uyku esnasında bazarlama edersin. Onar dakka arayla üryalara girip çıkar, ürünü gafaya, gafaya iyicce kazırsın, bilinçin altına girer girer çıkarsın.. Tüketici uyanır uyanmaz alışverişe koşar...
- Hızla kaybolmada tazı gibi ol...
- Etme gel, takındığın at gözlüğünü çıkar. Gabız, tıkız, kara ufuklu olma hayatın tadları, renkleri... Ben ol, kendin ol. Ünlü kadın feylesof Ayn Rand, Ebu Hüveyye...
- Okuduğunu yorumlamada titiz ol. Ya okuduğunu gerçekten anla ya da alçaklığına kılıf bulma, insan ol.
- E naabacan, sana rüyada bazarlama etme gibi bir yetenec verilmiş, onu mezara mı götürecen? Bu mudur? Prodakt buldum, götürüp gömeyim. E, kime yaradı senin yetenec? Kime gitti para? Busunız yavrım siz, ölü sevici. Canlı, fıkır fıkır, alışveriş edenden, yalım yalım yanıp sönenden, cıstak cıstak ritim içinde soyunma gabinlerinde üst baş diğiştirenden, sol şeritte kaptırıp gitmiş hızlı cipten, hareket eden konseptlerden tiskiniyursunuz. Hiç mi siyah film camlı cip istemez insan nefsi, hiç mi gayrımenkul biriktirmeyi arzulamaz? Nefs heves ile kavrulmaz mı sarı liraları yeşil dolarları üstüste dizip seyretmek içün. Led plazma içün, daha küççük ceb telefonu içün tutuşmaz mı? E öl ozaman hakkaten. Ünlü Sanatkâr Hayko Cepkin'in de seslendirdiği gibi; kosuym obey day. "Tüket, itaat et, öl". Ölün de tüketenlere yer açılsın, kuru kalabalık edip fitrinin önünü kapatmayın. Alacak vatandaş yaşasın.
- Sittir ol... Git lan ordan...
Bu Haftanın Leman Dergisi'nden
23 Nisan 2010 Cuma
Mafya babası bile silah ruhsatı alabilecek
TBMM İçişleri Alt Komsiyonu, Silah Kanun Tasarısı’nda son dakika değişiklikleri ile önemli değişiklikler yaparak, “hangi suçtan hüküm giyerse giysin, ölüm tehdidi altında olduğunu ispatlayan her suçluya, illerde kurulacak özel bir komisyonun izin vermesi şartına bağlı olarak silah ruhsatı alma hakkı” tanıdı. Bu değişiklik pek çok kişinin silah ruhsatı almasının önünü açacağı için eleştiriliyor. (Radikal)
22 Nisan 2010 Perşembe
(BAG- ÖZEL) TAŞERON BOĞAZLAYAN ÇUKUR CANAVARI DEHŞET SAÇIYOR... ÇUKUR KAZIP ÜSTÜNÜ ÖRTMEYEN ALTI TAŞERON ÖLÜ BULUNDU!
İhaleyle çukur kazma işi kapıp, asla denetlenmeden dozerleriyle dehşet saçan, orayı kazarken burayı patlatan, burayı kazarken öbür tarafı delen, en fenası da deldikleri çukurları asla kapamayıp heryıl onlarca çocuğu çukurlarında ölüme terkeden gerizekâlıları bulup tek tek boğazlayan bir çukur canavarı ortaya çıktı...
Başlangıçta ölenlerin sıradan insanlar olduğu sanısıyla "Suç bizim değil taşerona virdik, onlar eşiyo çukurları, demek ki vatandaş da tikkatsizmiş çokurun içersine düşmüş" diyerek üzerlerinden suçu atma yarışına giren yetkililer, bulunan cesetlerin sorumsuz bazı taşeronlara ait olduğunu anlayınca bir seri katilin varlığını düşünmeye başladılar.
HERKES BAŞKA TARİF EDİYOR
Olayın netleşmesinden sonra araştırmaları derinleştiren yetkililer, taşeronları boğazlayan şahısla ilgili semt sakinlerinden bilgi toplamaya başladılar.
Ancak her bir tanık zanlıyı başka türlü tarif edince işler iyice karıştı.
ÇUKURLARDA ÖLEN ÇOCUKLARIN LANETİ Mİ?
Soruşturma giderek içinden çıkılmaz bir hal alırken semt sakinleri arasında çukur canavarının doğa üstü bir yaratık olduğu söylentisi yayılmaya başladı.
Halka 1ve 2 filmlerini örnek veren bir semt sakini "Bence huzursuz çocuk ruhları öte alemden bize bişey anlatmaya çalışıyor" şeklinde konuştu...
"Dayhart 3" filmini örnek veren bir yetkili ise"Kişi veya kişiler adaletin pençesinden kaçamıyacaklar, sorumlular muhakkak cezalarını bulacaklardır" dedi. (Vâmık Reçel BAG)
Başlangıçta ölenlerin sıradan insanlar olduğu sanısıyla "Suç bizim değil taşerona virdik, onlar eşiyo çukurları, demek ki vatandaş da tikkatsizmiş çokurun içersine düşmüş" diyerek üzerlerinden suçu atma yarışına giren yetkililer, bulunan cesetlerin sorumsuz bazı taşeronlara ait olduğunu anlayınca bir seri katilin varlığını düşünmeye başladılar.
HERKES BAŞKA TARİF EDİYOR
Olayın netleşmesinden sonra araştırmaları derinleştiren yetkililer, taşeronları boğazlayan şahısla ilgili semt sakinlerinden bilgi toplamaya başladılar.
Ancak her bir tanık zanlıyı başka türlü tarif edince işler iyice karıştı.
ÇUKURLARDA ÖLEN ÇOCUKLARIN LANETİ Mİ?
Soruşturma giderek içinden çıkılmaz bir hal alırken semt sakinleri arasında çukur canavarının doğa üstü bir yaratık olduğu söylentisi yayılmaya başladı.
Halka 1ve 2 filmlerini örnek veren bir semt sakini "Bence huzursuz çocuk ruhları öte alemden bize bişey anlatmaya çalışıyor" şeklinde konuştu...
"Dayhart 3" filmini örnek veren bir yetkili ise"Kişi veya kişiler adaletin pençesinden kaçamıyacaklar, sorumlular muhakkak cezalarını bulacaklardır" dedi. (Vâmık Reçel BAG)
21 Nisan 2010 Çarşamba
HAFTANIN SIKILHANI
- Alo Sıkılhan, naaber Doksannur ben, nassın?
- Hanut Hypermarket'te Seksenüçnur var, ayrıca promasyon olarak üstüne çukur çorba kâsesi bantlamışlar.
- Sen benle kafa açıyosun ama, Üçkuyular Mahallesi'nde açılacak olan Asselektronic Tiknolociy Markıt'ta, Trici Ciesem telefonlar için, yüzde on indirim var, ayrıca her alışverişten AssPuan birikiyo vee 99.90 a yön bulma yazılımı alabiliyosun.
- Kaybolmıycan yani. Sen şimdi, şu an kaybolsan çok iyi esasen ama...
- Ben diil de, sen kendine 99.90 a bir yön bulmayla yeni bir cep telefonu almak istamaz mısın? Şööle yapıcaz: parasını sen bana ödiyceksin soona gidip benim kartımdan çektiricez. Böölelikle "ass puanlar" bende birikicek. Çünkü neden, ben sana bu indirimi habar verdim, sen ise ass puanlarını bana vericeksin. "Sen kazan arkadaşın da kazansın, arkadaşının bilgilerini ver, onu bize getir, malı sen daat" şeysi...
- Çünkü neden? Neden ben yok yere o cihazları alıyorum kendime?
- Nedemek neden? Ay çok saçmasın yaa. Erkek çocuklar elektroniğe, arabaya ve beyzbola meraklı olur, hafta sonu barbakü yapıp garajda poker oynarken altılı set kutu bira içerler. Kızlar ise alışverişi sever ve cep telefonundan başka elektroniğe sıcak bakmazlar. Onların yerine "aşkım" ları ilgili düğmelere basıp eve uydu kurulumu, alarm, güvenlik kamerası montajı yaparlar. Bi de erkeklerin...
- Altı kere sekiz?
- Kırksekiz. Ne diyodum, bi de erkeklerin gara...
- Vay arkadaş yaa, ezberini bozıyım dedim ama yemedi karı, kaldığı yerden küt diye akıyo.
- Erkeklerin garajlarında tamir takımları olur. Sen şimdi elektroniğe ilgi duymuyo musun? Araba, motosiklet, beysbol? Bak ne diicam, karşı diilim ben yani, gey olabilirsin. Annemlerin köyünde varmış bi tane gey mesala, "Kız Muzaffer" derlermiş. Ama annem çok iyi bi insandı diyo. Tövbe edip Hacca bile gitmiş soona. Baksanağ, gülüyo musun sen orda kıh kıh... Ay yazık sinırını bozdum di mıı, canımsın yaaa... Hakkaten incıtmak istemezdıım. Olsun ööle ol ne var? Baksana, Sevilay Kozmetik'te kirpik belirginleştirici maskaralar, 9.90... Sevilay Cart'ında Sevilay Para birikiyo...Ayrıyetten, selülit giderici kremlerle promasyon olarak sir ağda bantlamışlar:24.45...
- Çünkü neden, ehehe? Niye alıyorum ki ben onları?
- Ay ama hakkaten sapıkmışsın sen. Baksanağ, hiç bişey tüketmeye ilgi duymuyo musun ya sen? Tamam anormalsın da, anormallar da bişi tüketiyodur kendisine göre... Olmaz ki ama bööle, insan fıtratına aykırı. Hiç mi bişey puan biriktirmek istemiyosun? Kapadın mıı? Aman kapat vakit de tüketme. Hiç bişi tüketme, otur sapıkpuan biriktir orda.... Alo... Hayvan fıtratı, arızalı fıtrat!
* * *
- Alo, Sıkılhan. Dayın ben dayın Ömür... Lan hayırsız, size sığınak yaptım, topla gızlı erkekli arkadaş grubunu, gelin buraya sığınalım.
- Niye sana sığınıyoruz ki dayı?
- Bu soruyu soracağını biliyordum. Çoçalıştım çok. Başlangıçta dilim dönmüyordu ama şimdi hiç kaada felan bakmadan bi kerede söyleyabiliyorum: Eyjafjallajokull
- Eyyafyallayökül kün?
- Bak işte senin dilin dönmüyor. "Eyjafjallajokull" şeklinde olacak. Bizzat İzlandacası bu. Volkan uyandı orda, lav saçtı, tee burlarada gaz ve bulutu gelecek, asit yağmuru bırakacak deniliyor. Ben burda bahçeye mis gibi sığınak yaptım sizin nesile. Çinko damlı. Değil asit yağmuru, atom pompası yapsan içerden dışarı- dışardan içeri zerre çıkmaz. Burda olan burda kalır yani. Sen sizin nesli topla gelin buraya, ben bir ay yetecek yiyecek, içecek, internet bağlantısı, müzik,erotik felan depoladım. Bir arada güzel saatler geçirilir, ilerleyen saatlerde alkolun da etkisiyle...
- Etme be dayı. Eloğlunun ne acaip Ramiz Dayıları felanı var, felsefenin damarından çağlıyolar. Senin olayın hep aynı...
- "Ayının bildiği kırk türkü, kırkı da armut üstüne" denilmiştir yeğen, bilmez misin? Yaşımız geçiyo, taşradayık diye ölüp mezara mı girelim burlarda. Noolur gızları toplayıp da gelsen. Hem sizin neslin felsefesi mi var bre, "vert yiyim, ört yatıyım". Ah ben biraz daha
geç geleceğidim ki dünyaya siz görcektiniz nası yiniyo, nası... Ah lan... Kapadın mı gene guguş... Alo... Eyjafjallajokull... Eyjafjallajokull... Eyjafjallajokull... O kadar o kadar çalışıp bu lafı söylemeyi boşuna mı öğrendim lan...
- Hanut Hypermarket'te Seksenüçnur var, ayrıca promasyon olarak üstüne çukur çorba kâsesi bantlamışlar.
- Sen benle kafa açıyosun ama, Üçkuyular Mahallesi'nde açılacak olan Asselektronic Tiknolociy Markıt'ta, Trici Ciesem telefonlar için, yüzde on indirim var, ayrıca her alışverişten AssPuan birikiyo vee 99.90 a yön bulma yazılımı alabiliyosun.
- Kaybolmıycan yani. Sen şimdi, şu an kaybolsan çok iyi esasen ama...
- Ben diil de, sen kendine 99.90 a bir yön bulmayla yeni bir cep telefonu almak istamaz mısın? Şööle yapıcaz: parasını sen bana ödiyceksin soona gidip benim kartımdan çektiricez. Böölelikle "ass puanlar" bende birikicek. Çünkü neden, ben sana bu indirimi habar verdim, sen ise ass puanlarını bana vericeksin. "Sen kazan arkadaşın da kazansın, arkadaşının bilgilerini ver, onu bize getir, malı sen daat" şeysi...
- Çünkü neden? Neden ben yok yere o cihazları alıyorum kendime?
- Nedemek neden? Ay çok saçmasın yaa. Erkek çocuklar elektroniğe, arabaya ve beyzbola meraklı olur, hafta sonu barbakü yapıp garajda poker oynarken altılı set kutu bira içerler. Kızlar ise alışverişi sever ve cep telefonundan başka elektroniğe sıcak bakmazlar. Onların yerine "aşkım" ları ilgili düğmelere basıp eve uydu kurulumu, alarm, güvenlik kamerası montajı yaparlar. Bi de erkeklerin...
- Altı kere sekiz?
- Kırksekiz. Ne diyodum, bi de erkeklerin gara...
- Vay arkadaş yaa, ezberini bozıyım dedim ama yemedi karı, kaldığı yerden küt diye akıyo.
- Erkeklerin garajlarında tamir takımları olur. Sen şimdi elektroniğe ilgi duymuyo musun? Araba, motosiklet, beysbol? Bak ne diicam, karşı diilim ben yani, gey olabilirsin. Annemlerin köyünde varmış bi tane gey mesala, "Kız Muzaffer" derlermiş. Ama annem çok iyi bi insandı diyo. Tövbe edip Hacca bile gitmiş soona. Baksanağ, gülüyo musun sen orda kıh kıh... Ay yazık sinırını bozdum di mıı, canımsın yaaa... Hakkaten incıtmak istemezdıım. Olsun ööle ol ne var? Baksana, Sevilay Kozmetik'te kirpik belirginleştirici maskaralar, 9.90... Sevilay Cart'ında Sevilay Para birikiyo...Ayrıyetten, selülit giderici kremlerle promasyon olarak sir ağda bantlamışlar:24.45...
- Çünkü neden, ehehe? Niye alıyorum ki ben onları?
- Ay ama hakkaten sapıkmışsın sen. Baksanağ, hiç bişey tüketmeye ilgi duymuyo musun ya sen? Tamam anormalsın da, anormallar da bişi tüketiyodur kendisine göre... Olmaz ki ama bööle, insan fıtratına aykırı. Hiç mi bişey puan biriktirmek istemiyosun? Kapadın mıı? Aman kapat vakit de tüketme. Hiç bişi tüketme, otur sapıkpuan biriktir orda.... Alo... Hayvan fıtratı, arızalı fıtrat!
* * *
- Alo, Sıkılhan. Dayın ben dayın Ömür... Lan hayırsız, size sığınak yaptım, topla gızlı erkekli arkadaş grubunu, gelin buraya sığınalım.
- Niye sana sığınıyoruz ki dayı?
- Bu soruyu soracağını biliyordum. Çoçalıştım çok. Başlangıçta dilim dönmüyordu ama şimdi hiç kaada felan bakmadan bi kerede söyleyabiliyorum: Eyjafjallajokull
- Eyyafyallayökül kün?
- Bak işte senin dilin dönmüyor. "Eyjafjallajokull" şeklinde olacak. Bizzat İzlandacası bu. Volkan uyandı orda, lav saçtı, tee burlarada gaz ve bulutu gelecek, asit yağmuru bırakacak deniliyor. Ben burda bahçeye mis gibi sığınak yaptım sizin nesile. Çinko damlı. Değil asit yağmuru, atom pompası yapsan içerden dışarı- dışardan içeri zerre çıkmaz. Burda olan burda kalır yani. Sen sizin nesli topla gelin buraya, ben bir ay yetecek yiyecek, içecek, internet bağlantısı, müzik,erotik felan depoladım. Bir arada güzel saatler geçirilir, ilerleyen saatlerde alkolun da etkisiyle...
- Etme be dayı. Eloğlunun ne acaip Ramiz Dayıları felanı var, felsefenin damarından çağlıyolar. Senin olayın hep aynı...
- "Ayının bildiği kırk türkü, kırkı da armut üstüne" denilmiştir yeğen, bilmez misin? Yaşımız geçiyo, taşradayık diye ölüp mezara mı girelim burlarda. Noolur gızları toplayıp da gelsen. Hem sizin neslin felsefesi mi var bre, "vert yiyim, ört yatıyım". Ah ben biraz daha
geç geleceğidim ki dünyaya siz görcektiniz nası yiniyo, nası... Ah lan... Kapadın mı gene guguş... Alo... Eyjafjallajokull... Eyjafjallajokull... Eyjafjallajokull... O kadar o kadar çalışıp bu lafı söylemeyi boşuna mı öğrendim lan...
19 Nisan 2010 Pazartesi
FIRSATÇI VER KURNAZLAR GOURUP KONSORSİYUM OLARAK DAKKASINDA TAKDİM EDER: YUMRUKLU SALDIRIYA KARŞI LÜKS KORUYUCU...
16 Nisan 2010 Cuma
14 Nisan 2010 Çarşamba
DÜNYAYI ALIŞVERİŞ MERKEZİ VE ÇOK KATLI İNSAN KONSERVELERİNDEN İBARET SANANLAR AN BE AN ÇOĞALIRKEN LÜFER BALIĞININ DA NESLİ TÜKENMEYE YÜZ TUTTU.
Balık demiş ki: "Ben öldükten sonra derin gölleri mikeyim" böyle bir argo deyiş var.
Kimileri kanmak bilmeyen bir iştahla çatır çatır etraflarına beton dışkılayıp denizleri ırmakları boz bulanık sulara çevirirken, endemik (Yalnızca bu topraklarda yetişen, dünyanın başka yerinde bulunmayan) bitkilerin üzerinde "duple yol" geçirirlerken, telli turnaların, balıkların köküne kıran sokarken böyle düşünüyorlar heralde.
Yani "Ben öldükten sonra..." diyorlar...
AVM ve GSM manyetiğinde, GDO lu ürünlerle yeşil görmeden balık yimeden büyüyen deli torunları (Üçer yavrıdan ortalama dokuz deli torun) onlara yaşamlarının son günlerini zehir edebilecek şekilde tohumlanıyor halbuki.
Bu denli hırs ve açgözlülükle zehirli bir bakteri gibi durmadan yetiştiği toprakları yiyenler, herşeyin "bittiği" günlerin uzakta, kendi yaşamlarının dışında bir tarihte olduğunu sanıyorlar.
Oysa bu tüketim ve bozunma hızıyla o günler pek yakın.
Dört tane telli turna kaldı.
Lüfer beş on yıla son nefesini verecek.
Arılar hâla kayıp...
Bozunma hızının farkında olmalısınız.
Deli torunları onları yalnızca kirli, gri bir gökyüzünün görünebildiği dev bir gökdelenin tepesine kitleyip, son kalan dişleriyle kemirsinler diye önlerine plastik parçaları atacaklar.
Deli torunlarınızı unutmayın.
Kimileri kanmak bilmeyen bir iştahla çatır çatır etraflarına beton dışkılayıp denizleri ırmakları boz bulanık sulara çevirirken, endemik (Yalnızca bu topraklarda yetişen, dünyanın başka yerinde bulunmayan) bitkilerin üzerinde "duple yol" geçirirlerken, telli turnaların, balıkların köküne kıran sokarken böyle düşünüyorlar heralde.
Yani "Ben öldükten sonra..." diyorlar...
AVM ve GSM manyetiğinde, GDO lu ürünlerle yeşil görmeden balık yimeden büyüyen deli torunları (Üçer yavrıdan ortalama dokuz deli torun) onlara yaşamlarının son günlerini zehir edebilecek şekilde tohumlanıyor halbuki.
Bu denli hırs ve açgözlülükle zehirli bir bakteri gibi durmadan yetiştiği toprakları yiyenler, herşeyin "bittiği" günlerin uzakta, kendi yaşamlarının dışında bir tarihte olduğunu sanıyorlar.
Oysa bu tüketim ve bozunma hızıyla o günler pek yakın.
Dört tane telli turna kaldı.
Lüfer beş on yıla son nefesini verecek.
Arılar hâla kayıp...
Bozunma hızının farkında olmalısınız.
Deli torunları onları yalnızca kirli, gri bir gökyüzünün görünebildiği dev bir gökdelenin tepesine kitleyip, son kalan dişleriyle kemirsinler diye önlerine plastik parçaları atacaklar.
Deli torunlarınızı unutmayın.
KAKAKENT İKİNCİ ETAP KAKA KONAKLARIYLA DOĞAYLA İÇ İÇE YEPYENİ Bİ YAŞAM BİÇİMİNE MERHABA DEYİN
* Tabihatla iç içe doğonun köbeğinda. Şehrin betonundan kireç ve demüründen uzak, asfalt zift.
*Bir kerede 633 zile basma imkanı.
* Ortada su pirikintisi, çocukların pinmesi için plastik gayderak, tahteravanli.
* Gorumalar yırtıcıguş resimli öniforma kiyiyor, gözlük dakınıyorlar.
*İstanbulun göz bebeende banbaşka bir yaşam.
DALLAMALAR GOURUP İNŞAHAT VE İNSAN GONSERVESİ AŞ. YAŞANASI MEKANLAR ÖRER.
12 Nisan 2010 Pazartesi
SIKILHAN'DA YENİ TİP: PROMOSYON İNSANI DOKSANNUR. BU HAFTANIN LEMANI'NDAN...
- Allo, Sıkıl miribağ ben Doksannur, sınıftan... Seni şunun için aradım, eğer çarşamba günleri Hanut Hypermarketler Zinciri, sebze reyonundan iki ya da daha fazla atom salata alırsan, ben konfeksiyon reyonundan üçlü soket çorap seti alabilmek için 19.90 lık bir hediye çeki kazanıcam. Bu ayrıca sana aysonuna kadar fırın sütlaç alabilmen için 4.90 değerinde Hanut Puan kazandırıcak.
- Ne dediğini anlayamadım, Ondokuzdoksannur. Hesap makinası bulıyım bi dakka.
- Taam bekliyorum be seni. Rahat ol, acele etme, bi sürü bedava dakkam var. Kendimle beraber üç kişi daha bulup Hanut Hypermaketler Zinciri Şarküteri Reyonu'ndan çemensiz pastırma ve Kars Kaşarı aldığımız için 7.90 lık Hanut Puan kazandım, bu da 4.95'lik bedava konuşma dakkasına denk geliyor.
- Numaramı bir doksan karşılığında biri mi sattı, Doksannur, nerden aklına geldim ki ben?
- Bir doksan diil. 100 kişilik tüketici cep telefonu listesine 65 Hanut Puan veriliyo. Bu da TL olarak,eee, şey ediyo... Hesap makinası buldun mu sen? Harneyse... Bunalgül'den aldım numaranı. Gerçekten akıllı kız, bütün kampanyaları izlemeye başlattım ona da. Kendisi bana cep telefonundaki bütün numaraları verdi, bu sayede yarım sinema bileti kazandı. Bana dört arkadaşının daha bilgilerini verirse, kısa sürede yarım biletini bire tamamlayabilicek.
- Hanut Hypermarket mi veriyo gıdım gıdım sinema biletini.
- Yok onu ben veriyorum. "Doksannur Puan" diye bi puan sistemim var. Ben de "Arkadaşının bilgisini ver, beraber babet ayakkabıda 3.90lık indirim kazan" kampanyasına katılıyorum o bilgilerle. Soona arkadaşımın Doksannur puanları birikmiş oluyo, ben de ona sinema bileti armağan ediyorum.
- Şu an telefonu kapatırsak 100 Sıkılpuan kazanıcan. Alo...? Aferin...
* * *
- Alo... Merhabaa dostum Sıkılhan. Enes ben Enes Binsatar. Bir kerresinde ünlü tüccar Ebu Hüvey...
- Demin ticared ettim yorgunum Enes, kapasak...
- Haberim var, Doksannur'la konuşmuşsunuz. Hakiykaten, mu-azzam bir kız. Çağımızın gerçeğini kavramış, ticaredi seven, eli yizü düzgün, muhafazakar ama modern, teknoloji aşığı, batının iyi taraflarını alabilen, fakat fena taraflarını vea...
- Ben kapatıyım, evlenin siz. Bi süre başbaşa kalın, batının balayı diye bir adeti vardır, ne de güzeldir. Evli çiftler bi yere gidip uzunca bir süre kaybolurlar hani.
- Kısmet diyelim. "Nikâhla ecelin dakkası şaşmaz". Seni çağımızın gerçeği Hipermarket meselesi içün aradım. "Doormencard" diye bir projem var. Apartman kapıcılarını tek markete bağlama, karşılığında kapıcıya kurum kimliği taşıyan bedava kostüm, beysbol şabkası, tekerekli paten vs gibi promosyon malzemesiyle, apartman için aldığı mal oranında marketten alışveriş çeki vermek şeklinde. Sen sizin apartmanın kapıcısını ayarlayabilir misin?
- Geç kaldın. Hanut Hypermarket bina sorumlumuz Fazıl Efendi ve zaarif eşi Sıyırnaz Hanım'ı kendine bağladı bile. Sen yine de bi teklif dosyası hazırla kendileri için. Yalnız Fazıl Bey açıktan dört paket bulgur almadan randevu vermez onu söyliyim...
- Bunlar da iyi alıştı ha, bulgurla kömür vermeden adım atmıyolar. "Maymun gözünü açtı" deycem amma, hem maymuna karşı bi insanım hem de tüketiciye bu türden bir hitapla seslenip aramıza mesafe koyarak seçkinci bir bürokrat gibi davranmak istemem. En son iki paket bulgur, fazlası işlemez, benim vatandaşımı kazıklayamazsınız.
- Ben noolucam? Kömür yaramaz da doğalgaz kontörünü alırım, araya giricez o kadar, ticarede vesiğle olacaz, payımızı bilelim.
- Sana ne oluyo yahu. Sen iki koyun gütmeyi beceremeyen, halka tepeden bakan, ticaredden anlamayan bi insanken, naapacan kömürü bulguru. Sizin gibiler içün demokraasi pakedi var, naapacan hediyye pakedini?
- Bir sahaftan alıp "Ünlü Tacir Ebu Hüveyye'nin Ticared Kıssaları" adlı kitabı okudum da. Bir kerresinde kendisi ve beraberindeki esnaflar bir ticared kervanıyla Ihbıkâbad Şehri'nden Ceheabbiye Şehri'ne doğru yola çıkmışlaar.
- Uzatma, kaç kontör, kaç metreküp doğalgaz işini görür senin? Lan herkes ticared erbabı oldu be... El insaf, herkes esnaf! Edep yahu, kac meroküb?
- Bi dakka kıssamı bitireyim. Ünlü tüccar Ebu Hüveyye dönüyor ve hayretler içinde kendisini izleyen esnaflara diyor ki... Alo.. Kapadın mı, alo... Ehehe... Kurnaz seniii... Alo... Para ver lan... Alo... Ehehe...
- Ne dediğini anlayamadım, Ondokuzdoksannur. Hesap makinası bulıyım bi dakka.
- Taam bekliyorum be seni. Rahat ol, acele etme, bi sürü bedava dakkam var. Kendimle beraber üç kişi daha bulup Hanut Hypermaketler Zinciri Şarküteri Reyonu'ndan çemensiz pastırma ve Kars Kaşarı aldığımız için 7.90 lık Hanut Puan kazandım, bu da 4.95'lik bedava konuşma dakkasına denk geliyor.
- Numaramı bir doksan karşılığında biri mi sattı, Doksannur, nerden aklına geldim ki ben?
- Bir doksan diil. 100 kişilik tüketici cep telefonu listesine 65 Hanut Puan veriliyo. Bu da TL olarak,eee, şey ediyo... Hesap makinası buldun mu sen? Harneyse... Bunalgül'den aldım numaranı. Gerçekten akıllı kız, bütün kampanyaları izlemeye başlattım ona da. Kendisi bana cep telefonundaki bütün numaraları verdi, bu sayede yarım sinema bileti kazandı. Bana dört arkadaşının daha bilgilerini verirse, kısa sürede yarım biletini bire tamamlayabilicek.
- Hanut Hypermarket mi veriyo gıdım gıdım sinema biletini.
- Yok onu ben veriyorum. "Doksannur Puan" diye bi puan sistemim var. Ben de "Arkadaşının bilgisini ver, beraber babet ayakkabıda 3.90lık indirim kazan" kampanyasına katılıyorum o bilgilerle. Soona arkadaşımın Doksannur puanları birikmiş oluyo, ben de ona sinema bileti armağan ediyorum.
- Şu an telefonu kapatırsak 100 Sıkılpuan kazanıcan. Alo...? Aferin...
* * *
- Alo... Merhabaa dostum Sıkılhan. Enes ben Enes Binsatar. Bir kerresinde ünlü tüccar Ebu Hüvey...
- Demin ticared ettim yorgunum Enes, kapasak...
- Haberim var, Doksannur'la konuşmuşsunuz. Hakiykaten, mu-azzam bir kız. Çağımızın gerçeğini kavramış, ticaredi seven, eli yizü düzgün, muhafazakar ama modern, teknoloji aşığı, batının iyi taraflarını alabilen, fakat fena taraflarını vea...
- Ben kapatıyım, evlenin siz. Bi süre başbaşa kalın, batının balayı diye bir adeti vardır, ne de güzeldir. Evli çiftler bi yere gidip uzunca bir süre kaybolurlar hani.
- Kısmet diyelim. "Nikâhla ecelin dakkası şaşmaz". Seni çağımızın gerçeği Hipermarket meselesi içün aradım. "Doormencard" diye bir projem var. Apartman kapıcılarını tek markete bağlama, karşılığında kapıcıya kurum kimliği taşıyan bedava kostüm, beysbol şabkası, tekerekli paten vs gibi promosyon malzemesiyle, apartman için aldığı mal oranında marketten alışveriş çeki vermek şeklinde. Sen sizin apartmanın kapıcısını ayarlayabilir misin?
- Geç kaldın. Hanut Hypermarket bina sorumlumuz Fazıl Efendi ve zaarif eşi Sıyırnaz Hanım'ı kendine bağladı bile. Sen yine de bi teklif dosyası hazırla kendileri için. Yalnız Fazıl Bey açıktan dört paket bulgur almadan randevu vermez onu söyliyim...
- Bunlar da iyi alıştı ha, bulgurla kömür vermeden adım atmıyolar. "Maymun gözünü açtı" deycem amma, hem maymuna karşı bi insanım hem de tüketiciye bu türden bir hitapla seslenip aramıza mesafe koyarak seçkinci bir bürokrat gibi davranmak istemem. En son iki paket bulgur, fazlası işlemez, benim vatandaşımı kazıklayamazsınız.
- Ben noolucam? Kömür yaramaz da doğalgaz kontörünü alırım, araya giricez o kadar, ticarede vesiğle olacaz, payımızı bilelim.
- Sana ne oluyo yahu. Sen iki koyun gütmeyi beceremeyen, halka tepeden bakan, ticaredden anlamayan bi insanken, naapacan kömürü bulguru. Sizin gibiler içün demokraasi pakedi var, naapacan hediyye pakedini?
- Bir sahaftan alıp "Ünlü Tacir Ebu Hüveyye'nin Ticared Kıssaları" adlı kitabı okudum da. Bir kerresinde kendisi ve beraberindeki esnaflar bir ticared kervanıyla Ihbıkâbad Şehri'nden Ceheabbiye Şehri'ne doğru yola çıkmışlaar.
- Uzatma, kaç kontör, kaç metreküp doğalgaz işini görür senin? Lan herkes ticared erbabı oldu be... El insaf, herkes esnaf! Edep yahu, kac meroküb?
- Bi dakka kıssamı bitireyim. Ünlü tüccar Ebu Hüveyye dönüyor ve hayretler içinde kendisini izleyen esnaflara diyor ki... Alo.. Kapadın mı, alo... Ehehe... Kurnaz seniii... Alo... Para ver lan... Alo... Ehehe...
10 Nisan 2010 Cumartesi
EMEK SİNEMASI AVM OLMASIN. 39.90'a MUHAFAZAKARLIK!
Az gaz kesin muhterem. "Muhafaza" ettiğiniz birşeyler, hakkaten olsun bari.
Liberal ekonomi güzel de, o demek değil o.
Bak şimdi, öbür türlüsü daha iyi, daha çok para getirir. Para... Dolar...
Neden diyeceksin, bak izah edeyim.
Giderek golobollaşan yeni dünyağ düzanında, her kent birbirine benziyor zaten. Şimdi bırak senin prodaktının (İstanbul'u bir ürün olarak düşünüyoruz burda, para, cash, dolar, anladın) bir kaç özelliği kalsın. Pazada fark yaratır, babacım, ürün farklılığı.
Malezya'ya da gitsen heryer AVM (alış veriş merkezi- 19.90 Evleri) heryer gökdelen, Rio de Jenaryoya da gitsen ööle. Dakka'ya, Bahreyn'e de gitsen aynı.
Arab kişinin çölü var, başka bişisi yok, o abarttı gökdeleni felan, Ecyad Kalesi'ni konsorsiyuma yıktırtıp "Kabe Manzaralı" beş yıldızlı otele kadar vardırdı işi. Koydu dolarını cebine. Sen uyma bak ona şimdi.
İstanbul'un bir farklılığı olsun. Haydarpaşa Garı'na Taşkışla'ya, Emek Sinemasına dokanma. Hızını alamayıp Topkapı Sarayı'na dalarsın, doların yüzü tatlıdır, globoldur. Şeytana uyar, Galata Kulesi'ne, Kız Kulesi'ne fena gözle bakmaya başlarsın.
Yürüyen merdivene, Toki'ye, ye Köprü Bacağına bulama her yeri. İstanbul'u İstanbul yapan özelliklerini muhafaza et. Muhafaza... Edicen... Muhafaza edicen...
Bak ilerde daha çok para getiricek sana bu... Tamam gene ek laleni felan sen. Bak o da güzel. Bir çok lale. Aferim. Yalnız, naapıcan İstanbul'u bir kent olarak... Bırak cebime lale soğanı koyma. Tamam güzel dedik... Abicim bak muhafazakarım diyosun, coşma, neyi muhofoz... Etme ağzıma lale soğonıu sokarak biyere varh...
7 Nisan 2010 Çarşamba
HÜRRİYET KAMPÜS EKİ/ ATİLLA ATALAY- SÜLEYMAN YILDIZ SÖYLEŞİSİ
Nasıl Başladım
* Şimdi, şöyle oldu, Gırgır Dergisi amatör öykücüler için bir köşe açmış, gönderilen öyküleri yayınlıyordu. O zamana kadar "Çevremizde ilkbahar" konulu kompozisyon ödevlerinde, çarpıcı giriş, sürükleyen gelişme ve vurucu finallerle dörtbuçuktan beş alan bendeniz, kışkırıp verilen adrese öykülerle beraber, ufak espirili yazılar yazıp yolladım. Düşünüyorumda o mektup Gırgır'da İsmet Çelik'in eline ulaşmamış olsa, kazaen aynı binada çıkmakta olan Günaydın ve başka birkaç gazetenin mektup çuvallarına karışıp kaybolmuş olsa, İsmet Usta hemen o hafta benim yazımı yayınlayıp beni yüreklendirmese, şu anda bir belde belediyesinde "Fen işleri Mühendisi" olarak bazı kuduz müteahhidlerle "şehri kenarından yime, imar durumu, ifraz, ihale vb" gibi hususlarda didişiyor olacaktım. İyi olmuş. Yapım gereği rüşvet filan yiyemez, kısa sürede vurulup nalları dikerdim.
Gırgır'ın Yeri
* Ne yalan söyliyeyim, İTÜ başta olmak üzere, Gırgır dışında hiçbir okula severek gitmedim. Düşündüm de sahiden başka bir sözcük yok. Gırgır, yazıp çizmeye hevesli tıfıl bir delikanlıyken, sizi adam yerine koyup yüklediği ağır sorumlulukları gülüp eğlenirken farkına bile varmadan taşımaya başladığınız, hakikaten haşarı talebelerden müteşekkil bir okuldu. Mümkün olsa, Çaycı Veysel Bey'e taktığım borçların da silinmesi durumunda, cep telefonumu internetimi plazma televizyonumu felan geri verip derhal o andan, ilk gününden okula başlarım.
Ustalar.
* Oğuz- Tekin Aral, İsmet Çelik gibi meslek olarak bu işi seçmeme neden olmuş hocalardan başka, beraber çalışırken pek çok şey öğrendiğim Sevgili Hasan Kaçan, Behiç Pek, Latif Demirci, İrfan Sayar, Orhan Alev gibi kıdemli mizahçılar da benim için herzaman çok değerli oldular.
Televizyon İşleri
* Sıdıka'dan sonra TV işlerine tam anlamıyla pek girişmedim. Şu anki çalışma koşulları itibarıyla da pek düşünmüyorum. Umarım ben yaşarken, 90 dakika dizi, batakçı prodüktör, telifsiz tekrar, ota foka mozaik- bip, dördüncü bölümde program kaldırma gibi vahşi ve onur kırıcı uygulamalar düzelir. Öbür türlü anca öldükten sonra mirasçılarımı felan düdüklemeye uğraşırlar. Şimdididen telif hakkımı helal etmiyorum. Fitil fitil haram zıkkım.
Eray, Sıdıka, Sıkılhan
Tiplerin hepsi yazıldığı dönemlerde, tanımlanan sosyal konum ve yaşlarına göre olup bitene mizahî yorumlar getirmemde bana enstürümanlık yaptılar, yapıyorlar... Görünürde üç ana karakter var ama, Sıkılhan'dan örnek verecek olursam, son dönemde giren kurnaz muhafazakar tüccar Enes Binsatar, Çağrı Merkezi Cadısı Nurcall gibi karakterlerle birlikte onbeş civarında yan tip o haftaki olaylara göre yazıya girip çıkıyor. Bu arada Sıkılhan'da epeydir yazdığım hafif narkotik Servis Şoforu Celil Abi ve Okul Kantinini işleten mafyoz, Hırgürkan Yırtıcı tiplemeleri de gerçek yaşamda "Sabıkalı Servis Şöförü ve Kantinciler" başlığıyla henüz yeni yeni farkediliyor. Bu anlamda mizah dergilerinin çoğu zaman geleneksel medyadan çok önce toplumsal teşhisler koyabildiğinin bir kez daha altını çizmek isterim.
Ha bir de, sanılanın aksine köşeyi adını veren kahramanı değil yan tipleri yazmayı daha çok severim ben. Örneğin Sıdıka'da Dövüş Sanatçısı Yüksek Ninja Baturalp Dinçdarı, Sıkılhan'da ise kahramanımızın ortamlarına girip çıtır kız arkadaşlarını araklamaya kart zampara Ömür Dayı'yı hep kendikendime gülerek yazmışımdır.
Mizahın bu günkü durumu,dergiler, sinema, televizyonda durum
* Bir kere en dökülen halleriyle bile mizah dergilerini her zaman için Grand Medya'ya göre daha özgür ve çalışılası buluyorum... Mizah Dergisi okurları da yalnızca mizah okumak için bu dergileri alan insanlar oldukları için, es kaza birinin yapılan espiriyi anlamama ya da bambaşka anlayıp kıllanma gibi bir durumu yok. Oysa gazete, televizyon, sinema izleyicileri için hep ortalamanın altında bir zekâyı dahi göz önünde bulundurmak zorundasınızdır. Tersi durumda reyting tiraj bilmemne karneleriniz "Yemekteyiz, Türkiye Kaynını Arıyor vb" gibi programlardan kötü gelir elbette. Son dönemlerde Sinema'da mizah biraz daha yaygın ve rahat. Televizyonlarda da skeçlerden oluşan programlara dönüş var. Rtüğün yerli yersiz düdüğünden dumanından kaçırılabilen espirilerle oldukça iyi şeyler yayınlanıyor. Uzun dönemde ne olursa olsun, mizah dergileri tüm zamanlarda aklı, hicvi, kimseye eyvallahı olmayan toplumsal muhalefetiyle kısacası özgürlüğüyle en kaliteli mizahın yapılıp izlendiği yerler olarak kalacak.
Yazar internet ilişkisi..
Yazar internet ilişkisi, çiftçi internet ilişkisine dönüşmediği sürece fevkalade faydalı. Biliyorsunuz, Farmville diye bir Feysbuuk uygulamasıyla sanal tarım yapıp ekran başında çiftçi olan bir yığın insan var. Onların çiftçiliği ne kadar gerçekse, yalnızca sanal ortamlardan beslenip oralarda klavye paralarken, ayağı toprağa, eli sahici kitaba, yüzü insan nefesine değmeyen birinin yazarlığından çizerliğinden de o çerçevede söz edilebilir. İfrahata kaçıp toptan sanala ve teşhirciliğe bağlamadığınız sürece kaynak araştırması ve gözlem için gerçekten çok iyi bir fırsat.
kitap deyince akla feysbukun gelmesi
Book kısmı neyse de Feys kısmısı da kitaptan daha önemli artık. Ben çoğunlukla yazarlarının yüzünü hiç bilmediğim şahane kitaplar okuyarak büyüdüm. Şimdi ise durum böyle değil. Önce yazarın size otobüs durağındaki bilboardtan bakan fotoşoplu yüzünü sonra kitabı görüyorsunuz. Ama benim bundan korkum yok, Rabbıma şükürler olsun, yüzüne bakılır bir insanım. Bundan sonraki yapıtım için Erol Atar beyefendiye bibord resmi çektirip, çenemdeki çukuru da fotoşop marifetiynen doldurtarak gençkızların sevgilisi olmak içün şık bir kampanyayla piyasaya gireceğim, sevenlerimi koccaman öpüyorum burdan.
kitap yazmak kitap satışları
Yayınlanmış ondört kitabım var. Kitaplarımın vitrin değeri pek yok ama yine de kendilerince epey baskı yaptılar. Benim için kitap yazmanın en heyecanlı yeri, kitap çıktıktan sonra İstiklal Caddesi'ndeki kitapçılarda felan dolaşıp raflarda kendi kitaplarımı aramak. Genellikle "En Güzel Sarhoş ve Deli Fıkraları"nın yer aldığı "Mizah- Hobi" raflarında "Evde Sihirbazlık" felan gibi bir kitabın yanında bulabiliyorum. En eğlenceli bölümü kitabı çaktırmadan ordan alıp Dan Brown için felan yapılmış kitap kulesi'nin üstüne görünebilen bi yere koymak maksadıyla yaptığım gizli manevralar oluyor. Son olarak yanımda bulunan sakar bir arkadaş nedeniyle "Kalbin Böcüü" adlı dev eserimi yerleştirmeye çalışırken Dan Brown kitaplarından yapılmış bir kuleyi çarpmak suretiyle yanlışlıkla devirdik, ben derhal ortadan kabolup suçu arkadaşın üstüne bıraktım. Şimdiye kadar benim gördüğüm kendi kitabımdan yapılmış bir kule olmadı. İstiklal Caddesi'ndeki kitapçı esnafından beklemem ama düzenli müşterisi bulunduğum Migros'un bunu yapmaması hakikaten beni kırıyor. Şaka bir yana, hipermarket'te salça reyonunun yanıbaşında kitaplarınızdan kule yapılması başlangıçta ne denli büyülü, sürreel bir görüntüymüş gibi gelse de, birkaç hafta sonra kulelerin kaybolup "Üç kitap 19.90 adlı dev bir sepete dönüşmesi" bana onur kırıcı geliyor. Pazarlama, tanıtım dediğin de bi yere kadar. Benim olması şart değil ama bir kitabın üzerine promosyon olarak fırın sütlaç bantladıkları gün, yazmayı okumayı bırakıp ardıma bakmadan kaçıcam buralardan.
Duygusallık ve mizah (özellikle senin öykülerinde)
Var evet, yazıyorum öyle hüzünlü öyküler de... Bi keresinde Oğuz Abi söylediydi, “Herşeyi yazıp çizdikden sonra bir çeki taşı kalır insanın içinde” dediydi.“Çeki taşı” nedir bilmiyorum. Ama tüm o komikliklerden sonra, insanın içine oturan, ağır ve kıpırdatılamaz acıklı bişeylerin kaldığı doğrudur. Yazarsın, çizersin, bunlar hakkaten birilerini güldürür ama Oğuz Abi’nin söylediği gibi: Senin içinde, bütün güldürücü, sevindirici coşkulu bileşenleri aldıktan sonra, ağır, yerinden oynatılamaz, göz yaşı dahil bilinen herhangi bir sıvıyla akıtılıp temizlenemez bir tortu kalıp birikir. Geriye irisinden bi taş,“çeki taşı” kalır.Ben işte o “ciddi ve hisli” yazıları yazmaya kalkıştığımda çeki taşından kırabildiğim parçalarla harfler yaptım kendimce.
Nedir kalbin böcüü
"Senin kalbinin böcüü ölmüş"... Bu Çukurova'da hayattan bezmiş, olup bitenden sıkılıp azıcık koyvermiş kimseler için kullanılan bir deyim. Bir Teyze, kitaplarımı okuyup son bölümde çaktırmadan mizah okuruna sokuşturduğum hisli öyküleri gördükten sonra bana böyle demişti. Ben de komikçi yazılardan değil de bu sondaki hisli öykülerden 30 tanesini 30'uncu yazı yılım vesilesiynen bir kitapta toplayıp adını da "Kalbin Böcüü" koydum.
Beğendiğin mizahçılar, okudukların, izlediklerin
Sağlam bir Ahmet Yılmaz ve Behiç Pek hayranıyım. Ahmet kardeş, eksik olmasın haftada bir kez kesin bir karikatürüyle bana harbi ağız dolusu kahkahalar attırır. Umut Sarıkaya, Vedat Özdemiroğlu, Cem Dinlenmiş, kaçırmadan beğeniyle okuduğum mizahçılar. Latif Demirci, İrfan Sayar, Can Barslan "sivil hayatta da irtibatımı kaybetmediğim" kanka düzeyinde arkadaşlarım olduğu için beraberce pek özel espirilere gülüşürüz. Son dönem; filmlerinden "Eyyvah Eyvah", kitaplardan "Korkma ben varım", Çizgiroman, Suat Gönülay "Ben Yaşarım", Televizyonda "Çok Güzel Hareketler Bunlar", bi de "Dedektif Monk". İnternette, "Zaytung".
* Şimdi, şöyle oldu, Gırgır Dergisi amatör öykücüler için bir köşe açmış, gönderilen öyküleri yayınlıyordu. O zamana kadar "Çevremizde ilkbahar" konulu kompozisyon ödevlerinde, çarpıcı giriş, sürükleyen gelişme ve vurucu finallerle dörtbuçuktan beş alan bendeniz, kışkırıp verilen adrese öykülerle beraber, ufak espirili yazılar yazıp yolladım. Düşünüyorumda o mektup Gırgır'da İsmet Çelik'in eline ulaşmamış olsa, kazaen aynı binada çıkmakta olan Günaydın ve başka birkaç gazetenin mektup çuvallarına karışıp kaybolmuş olsa, İsmet Usta hemen o hafta benim yazımı yayınlayıp beni yüreklendirmese, şu anda bir belde belediyesinde "Fen işleri Mühendisi" olarak bazı kuduz müteahhidlerle "şehri kenarından yime, imar durumu, ifraz, ihale vb" gibi hususlarda didişiyor olacaktım. İyi olmuş. Yapım gereği rüşvet filan yiyemez, kısa sürede vurulup nalları dikerdim.
Gırgır'ın Yeri
* Ne yalan söyliyeyim, İTÜ başta olmak üzere, Gırgır dışında hiçbir okula severek gitmedim. Düşündüm de sahiden başka bir sözcük yok. Gırgır, yazıp çizmeye hevesli tıfıl bir delikanlıyken, sizi adam yerine koyup yüklediği ağır sorumlulukları gülüp eğlenirken farkına bile varmadan taşımaya başladığınız, hakikaten haşarı talebelerden müteşekkil bir okuldu. Mümkün olsa, Çaycı Veysel Bey'e taktığım borçların da silinmesi durumunda, cep telefonumu internetimi plazma televizyonumu felan geri verip derhal o andan, ilk gününden okula başlarım.
Ustalar.
* Oğuz- Tekin Aral, İsmet Çelik gibi meslek olarak bu işi seçmeme neden olmuş hocalardan başka, beraber çalışırken pek çok şey öğrendiğim Sevgili Hasan Kaçan, Behiç Pek, Latif Demirci, İrfan Sayar, Orhan Alev gibi kıdemli mizahçılar da benim için herzaman çok değerli oldular.
Televizyon İşleri
* Sıdıka'dan sonra TV işlerine tam anlamıyla pek girişmedim. Şu anki çalışma koşulları itibarıyla da pek düşünmüyorum. Umarım ben yaşarken, 90 dakika dizi, batakçı prodüktör, telifsiz tekrar, ota foka mozaik- bip, dördüncü bölümde program kaldırma gibi vahşi ve onur kırıcı uygulamalar düzelir. Öbür türlü anca öldükten sonra mirasçılarımı felan düdüklemeye uğraşırlar. Şimdididen telif hakkımı helal etmiyorum. Fitil fitil haram zıkkım.
Eray, Sıdıka, Sıkılhan
Tiplerin hepsi yazıldığı dönemlerde, tanımlanan sosyal konum ve yaşlarına göre olup bitene mizahî yorumlar getirmemde bana enstürümanlık yaptılar, yapıyorlar... Görünürde üç ana karakter var ama, Sıkılhan'dan örnek verecek olursam, son dönemde giren kurnaz muhafazakar tüccar Enes Binsatar, Çağrı Merkezi Cadısı Nurcall gibi karakterlerle birlikte onbeş civarında yan tip o haftaki olaylara göre yazıya girip çıkıyor. Bu arada Sıkılhan'da epeydir yazdığım hafif narkotik Servis Şoforu Celil Abi ve Okul Kantinini işleten mafyoz, Hırgürkan Yırtıcı tiplemeleri de gerçek yaşamda "Sabıkalı Servis Şöförü ve Kantinciler" başlığıyla henüz yeni yeni farkediliyor. Bu anlamda mizah dergilerinin çoğu zaman geleneksel medyadan çok önce toplumsal teşhisler koyabildiğinin bir kez daha altını çizmek isterim.
Ha bir de, sanılanın aksine köşeyi adını veren kahramanı değil yan tipleri yazmayı daha çok severim ben. Örneğin Sıdıka'da Dövüş Sanatçısı Yüksek Ninja Baturalp Dinçdarı, Sıkılhan'da ise kahramanımızın ortamlarına girip çıtır kız arkadaşlarını araklamaya kart zampara Ömür Dayı'yı hep kendikendime gülerek yazmışımdır.
Mizahın bu günkü durumu,dergiler, sinema, televizyonda durum
* Bir kere en dökülen halleriyle bile mizah dergilerini her zaman için Grand Medya'ya göre daha özgür ve çalışılası buluyorum... Mizah Dergisi okurları da yalnızca mizah okumak için bu dergileri alan insanlar oldukları için, es kaza birinin yapılan espiriyi anlamama ya da bambaşka anlayıp kıllanma gibi bir durumu yok. Oysa gazete, televizyon, sinema izleyicileri için hep ortalamanın altında bir zekâyı dahi göz önünde bulundurmak zorundasınızdır. Tersi durumda reyting tiraj bilmemne karneleriniz "Yemekteyiz, Türkiye Kaynını Arıyor vb" gibi programlardan kötü gelir elbette. Son dönemlerde Sinema'da mizah biraz daha yaygın ve rahat. Televizyonlarda da skeçlerden oluşan programlara dönüş var. Rtüğün yerli yersiz düdüğünden dumanından kaçırılabilen espirilerle oldukça iyi şeyler yayınlanıyor. Uzun dönemde ne olursa olsun, mizah dergileri tüm zamanlarda aklı, hicvi, kimseye eyvallahı olmayan toplumsal muhalefetiyle kısacası özgürlüğüyle en kaliteli mizahın yapılıp izlendiği yerler olarak kalacak.
Yazar internet ilişkisi..
Yazar internet ilişkisi, çiftçi internet ilişkisine dönüşmediği sürece fevkalade faydalı. Biliyorsunuz, Farmville diye bir Feysbuuk uygulamasıyla sanal tarım yapıp ekran başında çiftçi olan bir yığın insan var. Onların çiftçiliği ne kadar gerçekse, yalnızca sanal ortamlardan beslenip oralarda klavye paralarken, ayağı toprağa, eli sahici kitaba, yüzü insan nefesine değmeyen birinin yazarlığından çizerliğinden de o çerçevede söz edilebilir. İfrahata kaçıp toptan sanala ve teşhirciliğe bağlamadığınız sürece kaynak araştırması ve gözlem için gerçekten çok iyi bir fırsat.
kitap deyince akla feysbukun gelmesi
Book kısmı neyse de Feys kısmısı da kitaptan daha önemli artık. Ben çoğunlukla yazarlarının yüzünü hiç bilmediğim şahane kitaplar okuyarak büyüdüm. Şimdi ise durum böyle değil. Önce yazarın size otobüs durağındaki bilboardtan bakan fotoşoplu yüzünü sonra kitabı görüyorsunuz. Ama benim bundan korkum yok, Rabbıma şükürler olsun, yüzüne bakılır bir insanım. Bundan sonraki yapıtım için Erol Atar beyefendiye bibord resmi çektirip, çenemdeki çukuru da fotoşop marifetiynen doldurtarak gençkızların sevgilisi olmak içün şık bir kampanyayla piyasaya gireceğim, sevenlerimi koccaman öpüyorum burdan.
kitap yazmak kitap satışları
Yayınlanmış ondört kitabım var. Kitaplarımın vitrin değeri pek yok ama yine de kendilerince epey baskı yaptılar. Benim için kitap yazmanın en heyecanlı yeri, kitap çıktıktan sonra İstiklal Caddesi'ndeki kitapçılarda felan dolaşıp raflarda kendi kitaplarımı aramak. Genellikle "En Güzel Sarhoş ve Deli Fıkraları"nın yer aldığı "Mizah- Hobi" raflarında "Evde Sihirbazlık" felan gibi bir kitabın yanında bulabiliyorum. En eğlenceli bölümü kitabı çaktırmadan ordan alıp Dan Brown için felan yapılmış kitap kulesi'nin üstüne görünebilen bi yere koymak maksadıyla yaptığım gizli manevralar oluyor. Son olarak yanımda bulunan sakar bir arkadaş nedeniyle "Kalbin Böcüü" adlı dev eserimi yerleştirmeye çalışırken Dan Brown kitaplarından yapılmış bir kuleyi çarpmak suretiyle yanlışlıkla devirdik, ben derhal ortadan kabolup suçu arkadaşın üstüne bıraktım. Şimdiye kadar benim gördüğüm kendi kitabımdan yapılmış bir kule olmadı. İstiklal Caddesi'ndeki kitapçı esnafından beklemem ama düzenli müşterisi bulunduğum Migros'un bunu yapmaması hakikaten beni kırıyor. Şaka bir yana, hipermarket'te salça reyonunun yanıbaşında kitaplarınızdan kule yapılması başlangıçta ne denli büyülü, sürreel bir görüntüymüş gibi gelse de, birkaç hafta sonra kulelerin kaybolup "Üç kitap 19.90 adlı dev bir sepete dönüşmesi" bana onur kırıcı geliyor. Pazarlama, tanıtım dediğin de bi yere kadar. Benim olması şart değil ama bir kitabın üzerine promosyon olarak fırın sütlaç bantladıkları gün, yazmayı okumayı bırakıp ardıma bakmadan kaçıcam buralardan.
Duygusallık ve mizah (özellikle senin öykülerinde)
Var evet, yazıyorum öyle hüzünlü öyküler de... Bi keresinde Oğuz Abi söylediydi, “Herşeyi yazıp çizdikden sonra bir çeki taşı kalır insanın içinde” dediydi.“Çeki taşı” nedir bilmiyorum. Ama tüm o komikliklerden sonra, insanın içine oturan, ağır ve kıpırdatılamaz acıklı bişeylerin kaldığı doğrudur. Yazarsın, çizersin, bunlar hakkaten birilerini güldürür ama Oğuz Abi’nin söylediği gibi: Senin içinde, bütün güldürücü, sevindirici coşkulu bileşenleri aldıktan sonra, ağır, yerinden oynatılamaz, göz yaşı dahil bilinen herhangi bir sıvıyla akıtılıp temizlenemez bir tortu kalıp birikir. Geriye irisinden bi taş,“çeki taşı” kalır.Ben işte o “ciddi ve hisli” yazıları yazmaya kalkıştığımda çeki taşından kırabildiğim parçalarla harfler yaptım kendimce.
Nedir kalbin böcüü
"Senin kalbinin böcüü ölmüş"... Bu Çukurova'da hayattan bezmiş, olup bitenden sıkılıp azıcık koyvermiş kimseler için kullanılan bir deyim. Bir Teyze, kitaplarımı okuyup son bölümde çaktırmadan mizah okuruna sokuşturduğum hisli öyküleri gördükten sonra bana böyle demişti. Ben de komikçi yazılardan değil de bu sondaki hisli öykülerden 30 tanesini 30'uncu yazı yılım vesilesiynen bir kitapta toplayıp adını da "Kalbin Böcüü" koydum.
Beğendiğin mizahçılar, okudukların, izlediklerin
Sağlam bir Ahmet Yılmaz ve Behiç Pek hayranıyım. Ahmet kardeş, eksik olmasın haftada bir kez kesin bir karikatürüyle bana harbi ağız dolusu kahkahalar attırır. Umut Sarıkaya, Vedat Özdemiroğlu, Cem Dinlenmiş, kaçırmadan beğeniyle okuduğum mizahçılar. Latif Demirci, İrfan Sayar, Can Barslan "sivil hayatta da irtibatımı kaybetmediğim" kanka düzeyinde arkadaşlarım olduğu için beraberce pek özel espirilere gülüşürüz. Son dönem; filmlerinden "Eyyvah Eyvah", kitaplardan "Korkma ben varım", Çizgiroman, Suat Gönülay "Ben Yaşarım", Televizyonda "Çok Güzel Hareketler Bunlar", bi de "Dedektif Monk". İnternette, "Zaytung".
DOÇONT DOKTOR SÜAVİ SIRRI YOLARCALI YÖNETİMİNDE GAZOSMANPAŞA TAKOZ BLOGLARI SIHHATSAADET KLİNİĞİ...
NİSAN AYI BOYUNCA İDRAR KAÇIRMA VE KARACİĞERDE YÜZDE YİRMİ İNDİRİM!
BU FIRSATI KAÇIRMAYIN...
UZMAN GADROMUZUNAN HIZMETİZDEYİZ!
* Geniş park yeri, çiçekli bahça, çok çim
* Her katta çay mahınası, sarı florasan, tuvaaletler okla göstertilmiş
* Danışmada güzel kız (konuşabilmektedirler).Çemkirmez, yokuşa sürmez, işi hemen paraya getirmez.
* Kantinde köfte, asağnsorde ferahlaticı müzük
* Tuvaaletler komple fanyans kaplı, otomotik koku püskürtülmektedir
* Temiz amalyathaneler
* Az ratyasyon saçan yepisyeni teşhis cıhazları.
* Odalarda lig tivisi vardır
UZMAN KADROMUZLA HİZMETİNİZDEYİZ. SAĞLIHINIZ BİZİM İÇÜN ÖNAMLIDIR. HERŞEYİN BAŞI SAHLIK. YANINIZDA PARA GETİRİN...
HAFTANIN SIKILHANI
- Allo, ne diyodum, ananem varya anannem şaka felan diil harbiden bunadı. Kadın at istiyo inanabiliyo mısın, bildiğin at. Kişneme efekti yapan hayvan. Allo... At. yaa... Sana söölüyorum inanabiliyo mısın?
- Neye inanıcaamı bilemiyorum Bunalgül. Sanırım sen başkasıyla konuşuyodun... “Nediyodum” diye başladın ama aslında demedin onları bana...
- Ha, san miidin Sıkılhan. Büzge’yle konuşuyoduk kesildi, soonasında yanlışlıkla... Harneyse, ona diyodum ki ananem bunadı. At istiyo kadın, "yelken felan olsa" diyo, arzuluyo bunları yani.
- Kendisi için diilse türkü o. Atı babasına, yelkeni annesine istiyo olabilir mi? Ya da, kardeşlerinin yolları bilmediinden şikayetçi oluyo mu ara sıra?
- Evet yaa, yüksek yüksek tepelere takmış bi de. Vay efendim oroları kentsel dönüşüme elvarışlı değilmiş, felan. Bişi söölicam; ananem arayıp sana da mı sööledi bütün bunnarı, nerden biliyosun? Ay hepten formatlamış kafayı kadıncaaz. Allahım yaa, biz de mi bööle olcaz yaa. Bişi söölicam: Beni öldürsünler yaşlanınca at mat istersem, resman rezillik. Çofecii, çofecii...Düşünsene torunumun arkadaşlarını ariycam, “tepeler yüksek, at istiyorum, yelken olsa, aşrı memleket” felan diicam....
- İşte tamam, türkü o... Ananen beni felan aramıyo ben de biliyom o türküyü. Türkü... Müzik... Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar, aşrı aşrı memlekete kız vermesinler, annesinin bi tanessini hor görmesinleer. Uçan da kuşlara malum olsun, ben köyümü özlediim. Baba mın bir atı olsa, binse de gelse, annemin yelkeni olsa açsa da gelse, kardeşlerim yollarımıı bise de geelseeeğ. Bööle gidiyo, senin kalbin kötü, kadın niye at arzulasın?
-.Ya taam, bilmiyo mışım o türküyü, ne diye dalga geçiyosun ku insanla? Bişi söölicam, herkes herşeyi bilicak die bişi mi var. İnternet orda duruyo, açar bakarım gerekirse.
- Yağni...
- Yani...
- E haralda...
- Heralde... Yaani...
- Sanki...
- Sa... Bana bak sen haala dalga mı geçiyosun benle, hayvanlar klasörü! Yeni nesil daha fena bi kere, toptan salaklar. Büzge’nin erkek kardeşi var Borukaan, onyedi yaşında, 93 lü... Geçen Matrix’le ilgili espiri yapıldı. Çocuk "Matrix ne yıaa?" dedi. Matrix’i bilmiyo düşünebiliyo mısın? Tebi Matrix 98 yılının filmi bu daha o zaman 4 yaşında felan, tamam yaşı uygun deil. Ama insan Matrix’i bilmaz mı yaa. Acıdım yaa, resman acıdım orda yeni nesile biliyo mısın? Düşünsene bunlar evlenip çoluk çocuk felan yapıcaklar. Bu salaklıkla yaptıkları çocuğun üstüne basar lan bunnar. Sen ne gülüyosun orda kıs kıs haala ya?
- Gülmüyorum, yelken sesidir o. Annemin yelkeni var benim, arada bi ona biniyoruz ailecek...
- Ambulansa pin de akıl hastanesine git sen yiğıvrançlık tavan puanı! Aç full eyçdii olaraktan dötüne bakıp ona gül, kuduz belirtisi!
* * *
- Sıkıl, naaber koç, Hırgürkan ben... Baksana, anneye babaya haber ver, velii toplantısı yapıyoruz kantin olarak. Durumunuzu konuşucaz.
- Hankı? Ne konuda?
- Ergen piskolojisi... Büyümekte olan çocuğa yeterince harçlık verilmiyo. Çocuun cebinde parası olsa gelcek kantinden kola alcak, pattes kızarmışı ve tost alcak. Ergene az para veriyolar, kantin az iş yapıyo. Olmaz bu bööle. Gençler geleceğimizdir bugün. Sen ona kantinden yeterince mal çekicek parayı vermezsen, yıkılır yavrucak psikolojikman, ezik büyür. Madem anne babasın, yemiycen; gerektiğinde kantinden yavruya patates kızarmışı yedircen, içmiicen yavrucak kantinden ücreti mukabilinde gazlı boyalı su içicek. Bu budur, hastaetmesinler adamı. Kantin ihalesini alırken daattığımız paranın haddi hesabı yok, peder sıfır siyah Doblo aldı, senetleri duruyo. Ne bok yemeye ekmeenin peşindeki esnafı mağdur ediyolar. Akıllı olsunlar, delikanlı adamın ekmeeyle oynamasınlar, bütün veliilerin adresini aldım müdür muavininden, gerekirse kapı kapı dolaşıp alayına sıkarız. Budur, ben yapmışım tebliğimi... Kapadın mı? Kapa aferin. Senin bu iletişim sorununu da anlatıcam veliine, köt!
5 Nisan 2010 Pazartesi
118'i aramak ABD'yi aramaktan pahalı
Rehberlik hizmeti veren 118XY’li şirketlerin tarifesi üzerinden bir numarayı öğrenmek ABD’yi aramaya bedel oldu.
yılın ocak ayında fiilenhayatımıza giren bilinmeyen numara hizmetlerindeki rekabet, şimdilik reklamlarla sınırlı kaldı. Bir telefon numarasını öğrenmenin tarifesi 96 kuruştan açılırken, yurtdışını aramanın bedelinin 6 katına kadar çıkıyor. BTK’dan lisans alan 8 şirkete karşılık hem sabit hem de cep telefonu numaraları alanında hizmet veren şirket sayısı üçte kalırken, bu şirketlerinücretlendirmede farklı saniye periyotları kullanması tüketiciler için beklenmedik faturalar doğurabilir. 118XY’li rehberlik hizmeti verebilmek için BTK’ya 2010 yılı için 24 bin 119 TL’lik kullanım hakkı ücreti ödeyen şirketleri aramanın dakika ücreti 96 kuruş ile 1.24 TL arasında değişiyor. (Milliyet)
yılın ocak ayında fiilenhayatımıza giren bilinmeyen numara hizmetlerindeki rekabet, şimdilik reklamlarla sınırlı kaldı. Bir telefon numarasını öğrenmenin tarifesi 96 kuruştan açılırken, yurtdışını aramanın bedelinin 6 katına kadar çıkıyor. BTK’dan lisans alan 8 şirkete karşılık hem sabit hem de cep telefonu numaraları alanında hizmet veren şirket sayısı üçte kalırken, bu şirketlerinücretlendirmede farklı saniye periyotları kullanması tüketiciler için beklenmedik faturalar doğurabilir. 118XY’li rehberlik hizmeti verebilmek için BTK’ya 2010 yılı için 24 bin 119 TL’lik kullanım hakkı ücreti ödeyen şirketleri aramanın dakika ücreti 96 kuruş ile 1.24 TL arasında değişiyor. (Milliyet)
BİLİNEN NUMARALAR:
A DAN Z'YE ABONE DÜDÜKLEME ÜZERİNE KURULU AÇGÖZLÜ, KURNAZ, CEBELLEZİ UYGULAMALARI... DAVULLU DÜMBELEKLİ REKLAMLARLA KAFAMIZI KERKMEYE PARA HARCAMASALAR BU KADAR AÇGÖZLÜLÜĞE HİÇ GEREK YOK SANKİ, DİYOR VE PARÇAMIZA GEÇİYORUZ.. Yüzonsei onseiz, hığğnseiz dümdüm teketek dümteketek, dıbıtıkıtıktık, tarrrrak! Ver şimdi parayı şopar!
4 Nisan 2010 Pazar
'Fast food'a 18 yaş sınırı
Kansere neden olduğu bilimsel olarak ispatlanan fast food gıdalar için 18 yaş sınırı getirilmesi istendi.
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Süleyman Türk, “Kanserden uzak durmak için, fast fooda negatif ayrımcılık yapmalı, ateşe doğrudan temasla yanmış yiyecekler tüketmemeliyiz” dedi.
Türk, kanser vakalarındaki artışın ürkütücü boyutlara ulaştığına, 2020 yılına ilişkin yapılan tahminlerde her 5 kişiden birinin kansere yakalanacağının öngörüldüğüne dikkati çekti.
Tüm kanser vakalarının üçte birinin sebebinin sigara olduğunu, ancak yanlış beslenme alışkanlıkları ve kanserojen içeren gıdalar almanın da kanser vakalarında çok önemli etkenlerden olduğunun, bugün bilimsel kabul gördüğünü belirten Prof. Dr. Türk, “Özellikle pişilirken yanan gıdalar ve içine atılan kimyasallarla kızartma ömrü uzatılan trans yağların kanserojen etki yaptığı, pek çok kanserin nedeni olduğu artık bilimsel olarak kanıtlandı” dedi. (Vatan)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)