25 Kasım 2011 Cuma

VAN'DA FELAKET ÖTESİ VAZİYET... Ümit Kıvanç

Perşembe günü, saat 16:00 suları. Gazetelerin internet sayfalarında Van’daki felaket ötesi durumla ilgili neler var, bakınıyorum. Karşıma çıkan manzara şu:


Hürriyet’te, “Van’da deprem fırtınası dinmiyor” başlığıyla verilmiş küçük bir haber, “günün manşetleri” arasına girememiş, ardarda gelen artçı sarsıntılardan sözediyor.

Sabah’ta, “Van’da 7 dk arayla 2 deprem”, “son dakika” vurgusuyla manşetler arasında. Sayfanın altlarına doğru, arayınca buldum, “–10 derecede yaşam mücadelesi” başlıklı bir haber var ve AFAD başkanlığından bir yetkilinin “yazlık çadırları kaldırıp kışlıkları kurmaya başladık” açıklaması burada yeralıyor. Haber kabaca, “çadırkentlerde insanlar çok üşüyor”u anlatıyor.

Milliyet’in manşetlerine iki Van haberi girmiş. Biri, “Kâbus bitmiyor” başlığıyla verilen, taze depremlere ilişkin. Ötekiyse: “Çarşı ayağa kalktı, Van’a gidiyor.” Yani, “Beşiktaş taraftarından Van için anlamlı kampanya”. Haberin gövdesinin büyük bölümü, Çarşı’nın internet sitesinde yeralan ve “duygusal yazı” diye tanıtılan yazının aktarılmasından oluşuyor. Çarşı, gazetelerimizden çok daha net: “Yedi yaşındaki Deniz’ler naylon çadırlarda donarak ölmesin.”

Habertürk’e göre “yıkılan” Van değil twitter, çünkü Doğuş, Hilal Cebeci’ye özenip çıplak pozunu yayımlamış. Sayfanın tâ altlarında, “Sağlık” çerçevesi içinde, “Van’ı bekleyen büyük tehlike” başlığını uzun aramalardan sonra görebildim. Uzmanlar salgın hastalık tehlikesine dikkat çekmiş. Çadırkentlerde “hijyen koşulları kötü”ymüş. Bir de, “bütün manşetler” karmaşası arasında, “Van’ı 6,2’lik deprem bekliyor” haberi var ki, deprem mi Van’ı, Van mı depremi bekliyor, buna takılamadım artık.

Radikal, öğrenci yurdundan eşyalarını almak için dönen öğrencilerin, kendilerinden “içeri giriyorum, ölürsem ben sorumluyum” manasında bir taahhütname alındıktan sonra yurda sokulduklarını haberleştirmiş, manşetleri arasına koymuş. “Çarşı Van’a gidiyor” haberi onlarda da var. Ek olarak, depremzede memurların Van’ı terk etmek istediğine dair bir haber yapmışlar.

Yeni Şafak, şüphesiz, olanlara iyi tarafından bakmayı tercih etmiş. 1976 Çaldıran depreminde kurtarıldıktan sonra Erciş’te yine enkaz altında kalan ve kurtarılan bir “şanslı” vatandaşın hikâyesine yer vermiş. Güncel haber, “Van korkutmaya devam ediyor” (yeni artçı depremler). Bu kadar.

İki defadır kurtarılan vatandaşın öyküsü Zaman’ın Van’la ilgili iki büyük haberinden biri. Öbürü, Tayvanlı çocukların “kardeş oldukları Ufuk Okulları öğrencilerine” yolladıkları geçmiş olsun mektupları. Yeni artçı deprem de ayrı bir haber. “Tüm manşetler” grubunda yeralan “–15 derecede ekmek telaşı” başlıklı haber, Van’la değil Kazakistan’la ilgili. Buna karşılık, “Van’daki öğrencilere yurt ücreti müjdesi” haberleştirilmiş. Ekonomi bölümünde Kalkınma Bakanı’nın yüreklere su serpen açıklaması yeralıyor: “Van deprem öncesinden daha hızlı kalkınacak.” Bakana göre, “depremin etkileri azaldıkça esnaf ve tüccar açısından yeniden normal hayat başlayacak”. Serpilen sular donmazsa.

Uzatmayayım. 17 kasım itibarıyla Türkiye’nin belli başlı gazetelerine internetten göz atan biri, Van’daki felaketin boyutlarına ilişkin bilgi sahibi olamaz, yardım için harekete geçmesine yolaçacak tek satır okuyamazdı.

Medyanın vicdanı, zaten otoyola serilmiş paspastı, yakın dönemin muhalif medyasının mutlak iktidar borazanı haline gelişiyle, tamamen “ex” oldu.

Size tekrar kısa bir tasvir yapmak ve çağrıda bulunmak istiyorum.

Van’da durum tam olarak nedir, anlamak istiyorsanız, buyurun, size ilk elden bir “anekdot”: Bebek maması gönderilecek, yardımı alıp yoksul mahallelerine götürecek insana “kaç bebek var, hangileri kaç aylık” filan diye soruluyor, mamaları ayarlayabilmek için. Karşıdaki insan, “şu kadar bebek var, ama şu kadarı muhtemelen gidicidir, çok hastadırlar” diye cevap veriyor.


Yetkililer, “konteynır yaptırıyoruz, aralık sonunda insanları konteynırlara alabileceğiz” diyorlar. Aralık sonuna kadar sağ kalanları, demek istiyorlar. Çadırkentlerde 30-35 bin kişi var, gerisi sokaklarda. Van’ın nüfusu yaklaşık bir milyon. Şehir merkezi 360 bin. “İki yüz bin kişi göçtü” yollu haberlere haydi itibar edelim. Gerisi, asla herhangi bir yere gidebilme imkânı bulunmayanlar. Hesaplayın işte.

Şu anda insanların “barındıkları” söylenen çadırlarda, bırakın yaklaşan daha korkunç soğuk günleri, bugünlerde bile üstüste birkaç gün geçirilmesi mucize. Çadırlar “terliyor”, buz tutuyor, bunlar eriyor, her şey sırılsıklam oluyor. Sıcak su yok. Tuvaletler –mecburen– topluca biryerlerde. Ufacık çocuğu gece vakti çadırdan çıkarıp buralara götüreceğine direkman öldür daha iyi.


Çadırkent dışındaysa, yiyecek-içecek dâhil her şey sorun. Özellikle kolay hazırlanabilir, ısıtılabilir, hazır çorba, makarna gibi yiyecekler, soğuğa karşı da az buçuk savunma sağlayacak, tahin-pekmez, helva gibi şeyler ve sahiden o şartlara dayanacak kalın, kışlık giyecekler, yün iç donu, fanila, kaban, mont vs’ye acilen ve çok büyük sayılarda ihtiyaç var. Şunu unutmayın: depremzedeler hiçbir şeylerini yıkayamıyorlar, kendileri de yıkanamıyorlar.

“Ben zaten yardım yaptım” demenin anlamı yok. Sürekli yapılması gerekiyor. Ayrıca gönüllülere de ihtiyaç var. İlk elde başvurabileceğiniz bir yer, şu site: http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com/ Ama herkes kendisi de tanıdığı güvendiği birileri aracılığıyla yardım ulaştırabilir. Yani, yapmak istedikten sonra yolu bulunur.

Kusura bakmayın, hükümet-PKK hegemonya mücadelesi gibi konulara giremedim, Türkiye’nin Ortadoğu vizyonu konusunda sizleri aydınlatamadım. (Taraf)