- Aman Şefik!.. Senin rakı içeceğin geldi de bahane arıyorsun.. Neymiş efendim, yavrumuz Muhsine’yi okula götürmüş de, sınıftaki diğer öğrencilerin eşyalarını görmüş, efkârlanmış.. Elalemin çocuklarının peluştan kalem kutusu varmış da, bilmem ne..
- Öyle deme Zehra.. Rengârenk kalemler, cicili bicili beslenme çantaları, acayip suluklar.. Bi çocuğun beslenme çantası vardı, ev şeklinde.. Üstünde fosforlu süsleri var, STOP yazıyor.. Araba farı vurunca parlıyor.. Bir tanesinin hazine sandığı şeklinde kalemtıraşı var, hem saati gösteriyor, ayrıyeten çarpım tablosu.. Bir başkasının da silgisini görünce iştahım açıldı.. Aynen çilek gibi.. Beş metre öteden kokuyor.. Susamlı galeta şeklinde kalemler mi istersin, “guguk” diyen cetvel mi ararsın.. Bir defter kapları var, ala bula gökkuşağı gibi.. Ya bizim Muhsine?
- Nesi varmış Muhsine’ciğin. Kitapları taş gibi röntgen filmiyle kapladık. Benim eski akciğer rontgenlerim, sen ne bakıyorsun o cicili bicili kitap kaplarına, iki günde yırtılır gider.. Muhsine’ciğin defterleri de tamam.. Sabiş Ablası daireden tesellüm fişiyle, sevk irsaliyesi blokları araklamış.. Önünde yazı var ama arkası bomboş.. Mis gibi beyaz defter işte.. Bak, Mukaddes yengesi de oğlunun eski eşyalarını getirmiş. Sayı boncuğu, fasulye torbası.. Oğlunun eski “Temizlik Kolu” kolluğunu bile getirmiş.. Hemencecik Muhsine’nin kolcağızına takıveririz..
- Eksik karı.. Muhsine’nin temizlik kolu olacağı ne malum?
- Canım, öğretmenden rica ederiz artık.. “Maddi imkânlarımız iyi değil, kızımız ancak temizlik kolu olabilir öğretmen teyzesi” deriz. Öğretmenler halden anlar.. Bak, bunlar da Muhsine’nin saçına kurdela.. Sabiş ablası daireden eski daktilo şeritlerini toplamış. Bi temiz yıkadım, yarın bağlıycam..
- Masa örtüsünden çanta dikiyodun, bitti mi?
- Harika oldu.. İşte burda.. Mis gibi bez çanta.. Muhsine’cim takıverir omuzcuğuna.. Biraz havalı olsun diye üstüne Maykıl Cakson’un şarkısından işledim. Hani tişörtlerin üstünde filan yazıyor ya... I’m bid.
- Bid diil cahil karı.. Bad! I’m Bad..
- Aman noolmuş yanlışsa.. İlkokul birinci sınıf çocuğu ne anlar.. Okuma yazma bilmiyorlar ki. Bid, bad, böd, bödüş.. Ne fark eder.. Bid dedim de.. Nalbur Muhittin amcası Muhsine’ye 50 gram DDT yollayıvermiş.. Eksik olmasın. Nasıl olsa okula başlayınca bitlenicek yavrucak..
- İyi, iyi.. Al, bu matarayı da Uzman Çavuş Nadir amcası Muhsine’ye gönderdi. Halis asker matarası. Sen artık üstüne dantel filan örüverirsin, güzel bir suluk olur. Kalem yontmak için süngü de getirecek.. Şu tırtıllı komando bıçağını da beslenme çantasına koyarsın, peynir filan keser...
- Eski tokyodan renkli silgi de yaptım kızıma.. Babaannesinin hacı misini sürdük, kokulu silgi oldu. Remziye teyzesi de ortanca kızının zihin açıcı muskasını göndermiş. Mavi naylonla kaplayıp üstüne “Blucin” dergisinin çıkartmasını yapıştırdım.. Sibel Şefırt.. “Mavi Ay” dizisinden.. Ayrıyetten, okul servisi işini de ayarladık. Cabir abi sabahları okulun oraya kamyonuyla lağım çekmeye gidiyomuş.. Muhsine’yi de bırakıverecek.. Bu da Muhsine’cimin kalem kutusu.. Senin eski deri ceketi bozup yaptım..
- Ah o deri ceket.. Aslında dedemindi.. Ceket diil motosiklet kılıfıydı.. Bööle örtü yani. Soona babaannem kılıfı bozup su geçirmesin diye kümesin üstüne çakmış.. Bi ara Nebahat halam kümesten söküp çuval dikti. O çuvala eşyalarını doldurup İstanbul’a göçmüşlerdi.. 1972’de halam çuvalı tekrar bozup Nafiz dayıma ceket yaptı. O da bana vermişti.. Şimdi de kalem kutusu olmuş.. Hork.. Efkârlandım ulan.. Hep aynı.. Sülalecek iyi gün yüzü görmedik..
- Ay ağlama Şefik.. Öyle deme.. 40 yılda ülkemiz nereden nereye geldi. Eskiden tuval bulamayıp şeker çuvallarına resim yapıy.. Kız Muhsine, bırak o kediyi körolmayasıca.. Kız.. Bak, kedinin ağzına kalem sokuyo.. Allah belanı vermeye velet.. İki tane kalemin var onları da kediye mi yutturucan.. Şimdi saçını başını..
- Yaa bana ne anne yaa.. Ben bu kediyi kalem kutusu yapıcam ama..
Atilla Atalay'ın Usulcacık adlı kitabından alıntı