- Sıkılhan
alo, dostum ben Enes, Enes Binsatar. Peşimdeler dostum. Beni otele çevirmek
istiyorlar. Konuşurlarken duydum, benim için “Konaklama tesisi” felan
diyolar...Helikopterle tepemde dolanıyollar, uzaktan ölçümü alıyorlar hissediyorum.
Bir tenhada beton kamyonu tarafından kıstırılmaktan korkuyorum. Hakikaten zor
durumdayım. Bu adamlar beni otel etmeden durmazlar Sıkılhan...
- Eheh...
Karşı durma teslim ol bence. Ne güzel her yerine küçük şirin şampuan şişeleri,
mini barlar felan sokarlar, lobinde çay içeriz.
- Ne
diyosun sen be mübarek adam?
- “Evet”
diyorum. “Herşeye hayır diyen zihniyyet”ten bıktım. Bi kısmını da AVM yapsınlar
bence, yakışır...
- Fevkalade
ciddiyim Sıkılhan. Tamam mikilik senin fıtratında var amma şimdi hakkaten
sırası diil. Ben bu herifleri fena kızdırdım. Ağrıyan dişime bi miktar alkol
bandırmıştım, herhalde o yüzden oldu; bazı kudretli müteahhid kardeşlerime
uygunsuz lakırdılar ettim... O dakka beni otele çevirmeye karar verdiler,
bakışlarından anladım. Bi tanesi tebeşirle üstüme işaret bile koydu. Sırtıma
inşaat ruhsatı iğnelediler...
- Hımm...
Peki ikinci köprüye sadece kaç dakika uzaklıktasın? Doğayla içiçe misin?
- Sen daha
hala hakara makara peşindesin ya. Otel olarak maketimi gördüm oğlum daha ne
diyim ben sana?
- Dişin çok
mu ağrıyo lan?
- Bak son kez söylüyorum
Sıkılhan. Durum çok ciddi her an otel olarak hizmete açılabilirim. Bunların
yapmadıkları şey değil. Bir kerresinde Vahap adında bir arkadaşım ihale
esnasında çıkıntılık etti “Bi yeterin lan artık, kenzden kenze koşuyosunuz,
şuursuzca müteahhidliğe dalıp mal mülk istifine başladınız bre” dedi. Sonra bi
daha Vahab’ı gören olmadı. “Gel kültür merkezi yapacaz” diye bi tenhaya
çekmişler bunu, anında takmışlar yürüyen merdiveni, vermişler Storbaks’ı
efendime sööliyim, Kentaki tavuğunu, oracıkta AVM olmuş zavallı Vahap. Alo?...
Alo, ordasın değil mi Sıkılhan?
- Alo
buyrun oda servisi...
- Hay senin
miki fıtratına pisleyeyim mendebur. Aç da kabaetlerine espiri et sen! Tamam ben
şu an içün bir buhran geçiriyor olabilirim amma bu zor zamanımda bana mikilik
ettiğini asla unutmayacağım, yazdım bunları deftere Sıkılhan. Unutma, kindar bi
nesil yetişiyor... Kapa sen daha telefonu iblis...
* * *
- Allo
Sıkıl, Bunalgül ban. Bişi söölicam sen, Ayfon lardaki 9. 41’in gizemini biliyo
musun?
- Aşur
Dayım evdeki elektrik sayacının gizemini çözmüş, kaçak elektrikten kol gibi
para cezası girdi...
- Yaa hemen
nooluyo “girmek” felan?... İnanmıyorum sana yaa, erkek arkadaşının ayı
olması... Hayvan insan modeli. Ben sana şeyi söölüyorum mal; şimdiye kadarki
bütün ayfon reklamlarında telefonun üzerindeki saat hep 9.41’i gösteriyo, hiç
dikkatini çekmedi mi, sence nedan?
- Hayatı
sorgulaman çok güzel bişi Bunalgül. Kim verdi sana yanıtı, kendin mi buldun?
- Bütün
gasteler haber olarak birinci sayfadan verdi enternette. Meğersem ilk ayfon o
saatte lanse edilmiş, olayın gizemi buymuş. Epılın yönetim katından Bob Borcher
“Bilmiyorum, hiç” demiş “dikkat ettiniz mi?” demiş, soona gizemi söylemiş. İşte
yani dediğim gibi, o yüzden ööleymiş, bütün reklamlardaki ayfonlar 9.41’i
gösteriyomuş...
- Peki sen
Stiv Jobs’un kalbinin Nebraska saatiyle tam 9.41’de durduğunu biliyo musun?
- Bunu duymadım
bak ben... İzninle paylaşıyorum.
- Paylaş
tabi... Ayrıca 9.41’i inçten santimetreye çevirirsen 23.9014 eder.
- 23.9 cm.
İzninle paylaşıyoru... Bi saniye... Niye santimetreye çeviriyoruz ki? Bunun
saat 9. 41 le ne alakası var?
- Bir
münasip zamanda, mesela saat 10 da, sizin beyninizi santim santim göverteyim
Bunalgül. Çözdün mü gizemi? Eheh evet, ayıyım ben...
- İzninle
paylaşıyorum yürekten. Ayrıca şu arkadaşları da tanıyor olabilirsin: Eşek,
köpek, öküz.
Leman Dergisinden Özetlenerek