26 Şubat 2010 Cuma

MEMLEKETTE İYİ ŞEYLER DE OLUYOR: 760 SAYFALIK KADIN DERGİSİ PİYASADA...

CENGİZ SEMERCİOĞLU / HÜRRİYET
Vogue’la gelen rekabet
Yıllardır geldi, geliyor, gelecek derken efsane kadın dergisi Vogue, bu hafta sonu ilk sayısıyla piyasalara çıkıyor.
Türkiye’ye yıllardır adım atmayan Conde Nast grubu geçen yıl Doğuş Grubu’yla anlaşmıştı, Vogue bu anlaşmanın ilk ürünü...Derginin ilk sayısı önceki gün elime geçti, 562 sayfa tuğla gibi...Peşinen söyleyeyim kadın okurların bu kadar kalın dergiler hakkında bir şikayetleri var.Böyle kalın dergileri masanın üzerine yatırıp okumaktan başka şansları yok.Kucaklarına alamazlar, kuaförde karıştıramazlar, plajda rahat okuyamazlar, yanlarında taşıyamazlar...
O yüzden 562 sayfalık tek parça bir tuğla yerine bir-iki ekli dergi vermek her zaman okur açısından daha kullanışlı.
Mesela ben Vogue’u eve götüreyim dedim vallahi üşendim, gazetede karıştırırım diye bıraktım.Ancak ilk sayı bu, gösterişli olma çabasını anlıyorum.İlanların da maşallahı var, 89 sayfa ilandan sonra başlıyor dergi, toplam ilan sayısı da 250 civarında..
Gösteriş dedim ya, editoryal anlamda da var bu; Vogue’un ilk sayısı tribüne şov yapar nitelikte.Fotoğrafçılar hep Vogue’un efsane isimlerinden seçilmiş, modellerin tamamı yabancı...New York’ta, Mardin’de, İstanbul’da, Bodrum’da yapılan çekimlerde hep yabancı ekiplerin imzası var.Bunun hep böyle devam etmesi imkansız, prodüksiyonlar mecburen yerlileşecek asıl o zaman Vogue Türkiye’nin diğer Vogue’lara göre nerede durduğunu göreceğiz.Bu haliyle Vogue’un pek çok edisyonundan ışıltılı, son olarak Brezilya edisiyonunu gördüm bizimkinin yanında çok sönük kalır.Zaten Conde Nast’ın yöneticileri de Vogue Türkiye’yi çok beğenmişler.Diğer yandan Vogue’un kadın dergileri piyasasına hareketlilik getirdiği kesin.Okur kaptırmamak isteyen diğer kadın dergileri de atağa kalkmaya başladı.
Mesela Elle dergisinin Mart sayısı da 560 sayfa hazırlandı, yanında 200 sayfalık Catwalk eki de var, toplam da 760 sayfa...Voaav...
Diğer moda dergileri de aynı şekilde atakta...
Kadın dergisi okumanın daha da keyifli olacağı bir döneme giriyoruz

BAG DİYOR Kİ: ... O masrafı bize yapın, o kadar paranın miniminnacık bi kısmını bize verin. O kadar kağıt için harcanan ormanı yakacak odun olarak da verebilirsiniz. Karşılığında ne mi yaparız? İşte günün fıkraası.
GÜNÜN FIKRAASI: Şöyle kalantordan bir adam, heybetli arabasını flaşörlerini yakarak ünlü bir şarküterinin önüne bırakıp, hızla dükkâna dalmış. O sırada kaldırımda dolaşan bir dilenci, gösterişli arabayı ve dükkâna giren sürücüyü görünce, çıkışta adamdan biraz para istemek üzere şarküterinin önünde beklemeye koyulmuş... Çulsuz dilenci, dükkânın çeşit çeşit mezelerle dolu vitrinine burnunu dayayıp beklerken, içerden az önce giren adamın sesi duyuluyormuş... “ Yarım kilo kuşgönü pastırma ver ordan, bizim damat pek sever... Şu otlu peynir kalıbını da tart, bayılır bizim damat. Az bi kornişon turşuyla, Anzer Balı da alıcam damada ...” Adamın alışverişi sürdükçe dilenci yutkunmaktan bir hal olmuş... Derken, adam yine damadının çok sevdiğini söylerek iki kangal da sucuk alıp hesabı ödemiş... Dilenci, dükkân çıkışında adamın önünü kesip “Af buyur beyim” demiş, “istemeden alışverişine kulak misafiri oldum. Ne aldıysan hepsinin başında bizim damat pek sever dedin. Hiç böyle kayınpeder de görmedim, ayıptır sorması, ne yapar, hikmeti marifeti nedir senin şu damadın?” Adam dilenciye şöyle bir bakıp pişkin pişkin sırıtarak, “Hiç” demiş. “Benim kızı beceriyo ya hergele”... Dilenci duyduklarına bozulup, sözünü esirgememiş...
“Be allahın adamı, sen bana şurdan çeyrek ekmeğe kaşar al, ben senin yedi sülaleni becereyim”