Hayatın kuyruğunu mizahla yakalayan edebiyat, ilk bakışta ‘yüksek edebiyat’ karşısında hafif görünse de (genel olarak tarihi boyunca bazı kesimler tarafından ciddiye alınmayıp, ikinci sınıf olarak değerlendirilmiş olsa da) mizahi edebiyat hayatın şahdamarıdır bana göre.
Batırıverir iğnesini! Atilla Atalay’ın yaptığı gibi.. “– Sıkılhan. Ben Aşur... Aşur dayın... Alo... Benim anladığım, sen gelip bu Ömür dayını hunharca ortadan kaldırmayacan. Hâlbuki kaç defa söyledim kendisinin töre gereği menfur bir cinayete kurban gitmesi gerekiyor. Şunca yıldır çoluk çocuğu cinayete azmettiririm, senin kadar zor azmedeni görmedim. Yani hakikatten bütün telefonları dinliyolarsa, aramızdaki konuşmaları dinleyen biri bile çoktan azmedip Ömür şerefsizine gurşun yağdırmıştı...
– Dayı şu töreyi bana bir mail atar mısın, iyice bi anlamaya çalışıyım.
– Töre meyil atılır mı lan kavat?”Okurda son analizde tatlı bir tedirginlik oluşturuyor hayatla ilgili.
Atilla Atalay'ın gerçekliği, aslında normali sorgulayan bir gerçeklik; normal olarak sunulanın gerçekte örtülü bir gerçek olduğunun mizahla deşifre edilmesi bence; insanların (halkın) mecburen kabul ettiği, kabul etmek zorunda kaldığı normalin örtüsünün - bıyık altından gülümsetilerek- mizahla pulverize edilmesi.
Mecnun Kuleleri'nin birbirinden lezzetli, tam isabet, kısa ama öz 82 mizah incisi var.
Bu minik mizahi hikâyeler, belirli karakterlerle ve belirli bir saçmalıkla birbirlerine eklemleniyorlar.Kitaptaki karakterler, adı Sıkılhan olan bir kişiyle diyalog kurmaya çalışıyorlar. İşte bu diyalogların özü de içeriği de mizahi bir saçmalık içeriyor. Ya da okur, İlişki Uzmanı ve Yaşam Koçu Sarı Dobra Lanbanu Ohnur'un birbirinden hayırlı öğütleriyle buluşuyor:"Sayın Dobra, ben ise bambaşka bir dertten ilişkimi kurtarmaya çalışıyorum.Aynen siz gibi ilişki uzmanı ve sahne sanatçısı olan Sayın Hülya Avşar'ın bir tv programında yaptığı 'Erkekler ara sıra başka kadınlara gidip zevklenmeli ki o ilişki sağlam olsun. Bu şekil aldatmalara ilişkinin sigortası gözüyle bakmak lazım,' şeklindeki açıklamalarını hatırlarsınız. Ben bu ilişki taktiğini Sayın Avşar'dan duyar duymaz derhal bir kadın kiralayıp kendisine küçük seksi iç çamaşırları giydirerek saç modelini değiştirdim ve eşim Kâmuran'a minik, hoş, tatlı bir sürpriz yaptım. (...) Fakat zaman içinde kocam benim kendisine arada bir zevklensin diye bulduğum kadını aldatmaya başladı. (...) Son olarak Şengül bana telefon edip 'Taciser Abla bizim Kâmuran Laleli'de bir otelde Ludmilla adında bir kadından zevklenirken ahlak zabıtasına tutulmuş," dedi. (...) Ben de ilişki uzmanlarından öğrendiğim ilişkiyicanlı tutma yöntemlerinden birkaç tanesini sıraladımŞengül'cüm dedim, 'İlişkitazelenmek istiyo' dedim..."
Kitabın son bölümü olan Mecnun Kuleleri, saçmalığın daniskasının adeta poetikleştirilmiş bir mizahı; sahip olduğumuzu sandığımız modernite de yazarın mizahi iğnesiyle hücrelerine ayrılıyor adeta: "Zepline doldurucan bunların alayını. Ağaç kabuğuna felan yazılmış alengir bi davetiye yapıp çağırıcan: Kentin gökyüzünden, gönül gözüne... Bulut gibi kadim, rezidans gibi çağdaş. Renkli bi balon kadar bildik ve uçarı, uzay gemisi kadar bilinmezlik dolu, maceracı... Gelin yirmibirinci yüzyılın modern yerleşimi Blue Sky Towers Bokçabük Konakları'na beraberce gökyüzünden bakalım."
Atilla Atalay'ın kalemi, sokağın dilini bilgeliğin diliyle meczetmiş edebî bir üretim aracı.
Sınıf ve duygu atlamak isteyen herkese dokunuyor.
Ben bayıldım Mecnun Kuleleri'ne.