Tatil Yolculuğu
– A– aa... Herife bak; koptu geliyo üstümüze doğru... O ne biçim sollamaksa, lan bi de silah çekseydin bari... Hani, çarpışırsak sağ kalırız felan... Kesin ehliyeti Katil Doğanlar filminden almış adam... Ay sen uyma şu ayıya baba... Hareket, işaret felan yapma, valla döner peşimize takılır, ateş açar üstümüze... Alayı psikopat oluyo bunların... Komple siyah cam, çelik jant Tempra ya da Doğan araba, belde silah, bagajda kazma sapı, direksiyonda da kazmanın kendisi... Baba, uyma dedim şu herife; işaret felan yapma...
– Sus kız karışma... Bize bulaşmaz o herif... Hedefe kitlenmiş gidiyo, durmaz... Anca sıkışınca durur... En yakın benzin istasyonunun helasına girer, duvara eder, kapıya sümüğüyle imzasını atar, sonra 180’le yoluna devam... Dingiline osktumunuvradınısıvcaksınsülasini...
– Ay hakkaten iyi yaptık, şu bayramda yollara çıktık... Senden hiç duymadığım küfürleri, annemden de hiç bilmediğim duaları duydum... Bence nötr durumda Allah’a emanet gidiyoruz... İlahi trafik kurallarına göre duayla küfür kesin birbirini götürüyodur... Acık yavaş git baba... Bak annem arkada trans halinde; korkuyo kadıncaaz...
– Bidahaki sefere balonla seyahet edelim bey... Hem uçarız, hem daha emniyetle gideriz...
– Hö? Nediyo kız annen?..
– Hiç, balon istiyo...
– İyi, Susurluk’ta alırız, şimdi duramam...
– Hiii... Baba yavaş... “Yukardan İçişleri Bakanı Nahit Menteşe helikopterle bakıyo” diyolar, valla yakalarlar ilerde...
– Bey, elini ayağını öpiim yavaş sür şunu... Hem bak helikopter bakıyomuş... Ay keşki bizde helikoptere felan binip döneydik Sinop’tan... Havadan ferah ferah... Daha şey...
– Ne diyo gine kız annen?
– İçişleri Bakanı olup helikoptere pinmek istiyo...
– Duramam şimdi... Susurluk’ta yapar çişini, helikopteri de ordan alırız...
– Bey, şööle kenarda bi dur da yeşil yeşil... Termosa çay koduydum, onu içeriz, hem dinlenmiş olursun... Bak nediyorum Bey... Sinop’tan çıkarken Akile Yengem termosa okuduydu... Okunmuş çay... Kazaya belaya karşı Allah muhafaza...
– Ne diyo annen Sıdıka ööle düüt düüt felan... Ne istiyo yine...
– Annem diil baba, arkadaki adam korna çalıp yol istiyo...
– Aman be kadın, çocuk gibi, hay balon isterim, hay yol... Hoo... O-haa... Ne biçim sıkıştırdı canına okuduğumun iti... Lan katil, sana ehliyet veren zihniyet... Ödüm ağzıma geldi...
– Okunmuş termos da devrildi... Bey, önüne bak...
– Sen de sus kız anne iyice kafası karışıyo herifin... Ay sağsalim bi eve varsak, pencerenin önündeki divanımı, minderimi felan öpücem...
– Herif deme babaya...
– Annen bana “herif”mi dedi kız?
– Hayır, ben yanlışlıkla dedim de, annem bana ööle deme babaya dedi...
– Susurluk’ta bi mola verelim ikinizi birden dövücem... Zehir ettiniz lan yolu insana... Kaltaklar!
– Baba bişey sööliycem ama kızma... Az önce sen bize “Kaltaklık nedir ne değildir” konulu konferans verirken şirin mola beldemiz Susurluk’u geçtik... Arzu edersen dönelim de döv bizi... Ferahlarsın... Soona okunmuş termostan iki yudum çay alırsın, rahat rahat devam ederiz...
– Termos mu kaldı kız... Dedim ya; demincek baban arabayı savurunca döküldü hepsi!
– Nea! hağğ? Bi de arabaya çay bulaşığı mı döktünüz... Lan Sıdıka; vur kız annene iki tane, ben gözümü yoldan ayıramıyorum...
– Ama fakat nasıl olur baba! Bir bu... Bu bir kaos... Anneye el kalkmaz...
– Vur dedim! Sen vuruyo sayılmazsın, ellerini benim farzet...
– Vur istersen kızım, kocamdır döver de sever de...
– Olmaz öyle şey anne! Yani... Saçma...
– Vur dedim... Vursana ulan...
– Vur kızım... Kocamdır... İstersen ben kendime vurıyım bey...
– Olmaz! Sen yavaş vurursun... Sıdıka vursun...
* * *
– Bi de işe iyi tarafından bak baba... Diyelim ki, sen anneme vurmaya çalışırken bu dereye uçmasaydık, şu anda İstanbul’da olucaktık... Tatilci dönüş trafiği, BJK-FB maç dağılması, Hacı Kafilesi dönüş trafiği filan, delirirdik oralarda şimdi...
– Safiye!.. Şu kızına iki tane vur! Ben kolumu oynatamıyorum... Kırıldı heralde... Vur dedim...
– Sus kız karışma... Bize bulaşmaz o herif... Hedefe kitlenmiş gidiyo, durmaz... Anca sıkışınca durur... En yakın benzin istasyonunun helasına girer, duvara eder, kapıya sümüğüyle imzasını atar, sonra 180’le yoluna devam... Dingiline osktumunuvradınısıvcaksınsülasini...
– Ay hakkaten iyi yaptık, şu bayramda yollara çıktık... Senden hiç duymadığım küfürleri, annemden de hiç bilmediğim duaları duydum... Bence nötr durumda Allah’a emanet gidiyoruz... İlahi trafik kurallarına göre duayla küfür kesin birbirini götürüyodur... Acık yavaş git baba... Bak annem arkada trans halinde; korkuyo kadıncaaz...
– Bidahaki sefere balonla seyahet edelim bey... Hem uçarız, hem daha emniyetle gideriz...
– Hö? Nediyo kız annen?..
– Hiç, balon istiyo...
– İyi, Susurluk’ta alırız, şimdi duramam...
– Hiii... Baba yavaş... “Yukardan İçişleri Bakanı Nahit Menteşe helikopterle bakıyo” diyolar, valla yakalarlar ilerde...
– Bey, elini ayağını öpiim yavaş sür şunu... Hem bak helikopter bakıyomuş... Ay keşki bizde helikoptere felan binip döneydik Sinop’tan... Havadan ferah ferah... Daha şey...
– Ne diyo gine kız annen?
– İçişleri Bakanı olup helikoptere pinmek istiyo...
– Duramam şimdi... Susurluk’ta yapar çişini, helikopteri de ordan alırız...
– Bey, şööle kenarda bi dur da yeşil yeşil... Termosa çay koduydum, onu içeriz, hem dinlenmiş olursun... Bak nediyorum Bey... Sinop’tan çıkarken Akile Yengem termosa okuduydu... Okunmuş çay... Kazaya belaya karşı Allah muhafaza...
– Ne diyo annen Sıdıka ööle düüt düüt felan... Ne istiyo yine...
– Annem diil baba, arkadaki adam korna çalıp yol istiyo...
– Aman be kadın, çocuk gibi, hay balon isterim, hay yol... Hoo... O-haa... Ne biçim sıkıştırdı canına okuduğumun iti... Lan katil, sana ehliyet veren zihniyet... Ödüm ağzıma geldi...
– Okunmuş termos da devrildi... Bey, önüne bak...
– Sen de sus kız anne iyice kafası karışıyo herifin... Ay sağsalim bi eve varsak, pencerenin önündeki divanımı, minderimi felan öpücem...
– Herif deme babaya...
– Annen bana “herif”mi dedi kız?
– Hayır, ben yanlışlıkla dedim de, annem bana ööle deme babaya dedi...
– Susurluk’ta bi mola verelim ikinizi birden dövücem... Zehir ettiniz lan yolu insana... Kaltaklar!
– Baba bişey sööliycem ama kızma... Az önce sen bize “Kaltaklık nedir ne değildir” konulu konferans verirken şirin mola beldemiz Susurluk’u geçtik... Arzu edersen dönelim de döv bizi... Ferahlarsın... Soona okunmuş termostan iki yudum çay alırsın, rahat rahat devam ederiz...
– Termos mu kaldı kız... Dedim ya; demincek baban arabayı savurunca döküldü hepsi!
– Nea! hağğ? Bi de arabaya çay bulaşığı mı döktünüz... Lan Sıdıka; vur kız annene iki tane, ben gözümü yoldan ayıramıyorum...
– Ama fakat nasıl olur baba! Bir bu... Bu bir kaos... Anneye el kalkmaz...
– Vur dedim! Sen vuruyo sayılmazsın, ellerini benim farzet...
– Vur istersen kızım, kocamdır döver de sever de...
– Olmaz öyle şey anne! Yani... Saçma...
– Vur dedim... Vursana ulan...
– Vur kızım... Kocamdır... İstersen ben kendime vurıyım bey...
– Olmaz! Sen yavaş vurursun... Sıdıka vursun...
* * *
– Bi de işe iyi tarafından bak baba... Diyelim ki, sen anneme vurmaya çalışırken bu dereye uçmasaydık, şu anda İstanbul’da olucaktık... Tatilci dönüş trafiği, BJK-FB maç dağılması, Hacı Kafilesi dönüş trafiği filan, delirirdik oralarda şimdi...
– Safiye!.. Şu kızına iki tane vur! Ben kolumu oynatamıyorum... Kırıldı heralde... Vur dedim...