100 binden fazla kişi GDO'lu gıdaları istemediğini söyledi. Sonuç değişmedi. GDO'lu omletiniz hayırlı olsun.
Sordular da. Bunun üzerine tüketici örgütleri ayağa kalktı. 100 binden fazla kişi bu gıdaları istemediğini kurula bildirdi. Sonuç değişmedi. GDO’lu omletiniz hayırlı olsun.
Atılan ilk adım yem sanayicilerinin başvurusuyla oldu ve GDO’lu mısırların yalnızca hayvan yemi için kullanımına onay çıktı. Bu GDO’lu yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilmiş et, süt ve yumurta üzerinden GDO’lu organizmaların insana geçtiği aşikâr. Bilimsel olarak GDO’ların insan sağlığına ve çevreye negatif etkisi de biliniyor. GDO’lu ürünleri üreten ve satan şirketlerin GDO’lu gıdaların etiketlerinde GDO’lu olduğunun belirtilmesine dair tüketici örgütlerinin taleplerini dinlememeleri de bu nedenle. İçinde GDO’lu tarım ürünü olduğunu bilen kimse onu satın almak istemiyor. Avrupalı tüketicilerin %71’i GDO’lu tarım ürünlerine karşı. “Çocuğunuza yedirir misiniz” diye sorulduğunda ise “hayır” diyenlerin oranı %100’e yaklaşıyor.
GDO’ya şirketler hariç herkes karşı. Ürünlerinde GDO kullanmayan üreticilerin bunu yazması bile yasak. GDO’lu tarım ürünü kullanan şirketlerin lobicileri sayesinde tüketicinin alacağı gıdalarda GDO olmadığını öğrenmesi yasak. Evet. Yanlış okumuyorsunuz. Tavukta var, etinde yok
Bakanlık yetkilileri ve şirketler GDO’nun hayvana zarar verebileceğini kabul ediyor, “Ama bu zarar insana geçmez” diyor. Hayvanların sağlığını tehlikeye atmak konusu zaten maalesef tartışma dışı. Buna hakkımız olduğunu düşünenler çoğunlukta.
GDO’lu mısırların insan tüketimi için doğrudan kullanılmayacağını nereden biliyoruz? Ziraat Mühendisleri Odası olmasa kaçak 6600 ton GDO’lu mısırın tüketilmeden hemen önce 12 Temmuz’da Bandırma’da yakalanması imkânsızdı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ordusunun elinde kalan tonlarca DDT’nin okullarda çocukların üzerine nasıl sıkıldığını anımsayın. O zaman tüketici bilinci azdı. DDT’nin ‘kanıtlanmış’ bir yan etkisi ve zararı da yoktu. Çocukların üzerine DDT sıktıran şirketlerin elinde bugünün DDT’si GDO kamu sağlığını tehdit ediyor.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’e göre GDO’lar “(z)arar verirse hayvana verir, buradan besine asla geçmez. GDO’nun ete, süte ve yumurtaya geçtiğini kanıtlayan bir tane bile bilimsel çalışma, veri yok.” Önemli olan zararlı etkisinin OLMAMASININ kanıtlanması. Düşünün DDT’yi insanların üzerine sıkmadan önce bir bakan kalksa ve “Bunun zararlı olduğunu kanıtlayan bir tane çalışma bile yok” dese ne olurdu? Haklı olurdu, öyle bir çalışma yoktu. Sonra ne öğrendik? DDT fare zehiriymiş.
GDO’lu yemlerin hayvana, oradan da insana geçtiği ve zararlı etkileri olduğu hakkında onlarca bilimsel yayın var. Bunlar ABD Tarım Bakanlığı yetkililerinin ya da Purdue Üniversitesi gibi en gelişmiş ziraat fakültelerinin yayımladığı raporlar. Üstüne popüler mecralarda dahi gayet iyi biliniyorlar.
Mesela Don M. Huber’in raporu herbisit tolerans geni aktarılmış yani GDO’lu soya fasulyesi ve mısırda, elektron mikroskopuyla görülebilen yeni bir patojene sahip olduğunu gösteriyor. Bu patojenin (yani hastalığa neden olan organizmanın) bitki, hayvan ve insanlar için önemli sağlık sorunlarına neden olabileceği uyarısı yapılmış. Derhal GDO’ya dair izinlerin yeniden değerlendirilmesi öneriliyor.
Zaten GDO’lu yemle beslenen hayvanların etinde GDO’ya rastlandığı artık kanıtlanmış bir olgu. Hem de bunu ve pastörizasyonun GDO kalıntısını yok etmediğini gösteren makale Uluslararası Hijyen ve Çevre Sağlığı Dergisi’nde yeni değil tam 6 yıl önce yayımlandı. Sonuç olarak GDO’lu gıdaların ve hayvan yemlerinin zararlı olmadığı doğru değil. Buna rağmen GDO’lu mısırın ülkeye ve dolayısıyla soframıza girmesine izin veriliyor. Yanlış yapılıyor. (Koray Çalışkan/Radikal)