28 Aralık 2009 Pazartesi

EŞANTİYON ZAMANI VE BİR ÇÜRÜK AŞK HİKÂYESİ.

Çürük Bir Aşk Hikâyesi

- Sana söylemem gereken şeyler var Sururi. Bunları duyduktan sonra eğer beni olduğum gibi kabul edemiyceksen, şimdiden ayrılıp arkadaş kalalım. Masrafa girme, düğün parasını euroya çevirip bankaya koy.
- “Ben bir katırdım, ameliyatla kadın oldum” cümlesi dahil söyleyeceğin her şeyi kabul ederim Gülşok. Gönül bu, seviyorum işte seni, her türlü kabulümsün.
- Ben bir doktorla iki yıl eşantiyon hayatı yaşadım...
- Nasıl yani Gülşok? Niye şantiyon, ne şantiyon, kaç kere şanttınız?
- Gazeteler yazdı duymuşsundur. Bir ilaç firması, reçetelerde kendi markaları kullanılsın diye bazı doktorlara eşantiyon olarak kongre otellerinde kadın ikram ediyodu ya... İşte ben o kadınlardan biriydim. Doktorun kaskosu yoktu, bir trafik kazasında, karşı tarafın hasarını ödeyemeyince beni “hoş bir kaza anısı” olarak “karşı tarafa” verdi.
- Vay alçak, sonra da o hurda arabayı “Doktordan araba” diye gazete ilanı verip kim bilir hangi saftiriğe sokmuştur. Fakat, her meslek gurubunda birkaç çürük elma bulunuyor işte. Burada namusuyla çalışıp, eşantiyon adı altında rüşvet kabul etmeyen ve gerçekten arabasını temiz kullanan doktorları tenzih ediyoruz, değil mi Gülşok?
- Elbette Sururi. Her neyse, demin anlatıyodum adam beni “karşı taraf”a verdi ya işte bu karşı taraf belediyeyle iş yapan bir müteahhitti. Beni fazla elinde tutmayıp kaçak kata göz yummaları karşılığında bazı belediyecilere devretti. Böylelikle, bir süre kaçak kat karşılığı bir belediyeciyle yangın merdiveni olmayan bir otele kapanıp dost hayatı yaşadım. Otel sahibi olmayan yangın merdivenine göz yumması karşılığında belediyeciden oda parası almıyor, kahvaltıda fazladan iki tane yumurta veriyordu.
- Bi saniye Şokgül. Burada, daha önceden yapılan hatalar nedeniyle artık içinden çıkılmaz bir megapol haline gelmiş İstanbul’u, belde belde bayındır ve mamur hale getirmek için canını dişine takmış çalışan belediyecileri tenzih ediyoruz. Maalesef içlerinde rüşveti bir alışkanlık haline getirmiş kirli bir, bilemedin birkaç kişi vardır. Bu tür münferit hadiseleri bütün bir camiaya maletmeye kalkışıyormuşuz gibi anlaşılmasın. Ayrıca memlekette “bacasız sanayii” olarak anılmakta olan turizm sektörüne canla başla hizmet veren otel ve otelcilik camiasında da yangın merdiveni olmayan birkaç...
- Susar mısın Sururi! Bak ben hayatımdaki her şeyi bir bir açıklıyorum. Eğer senin de bana yapacağın bir açıklama varsa dinlerim. Mesela eğer manyaksan açıkla. Niye durup durup onu bunu tenzih ediyosun? Yarası olan gocunur. Her neyse uzatmayalım, derken bu belediyecinin karısı işe uyanıp medyaya koştu, adamın kirli çamaşırlarını haberden habere saçtı. Ben ise “İşte yuva yıkan kadın!” kadrosuyla haber merkezlerinin eline düştüm. Bir televizyonla anlaştım, yalnızca onların kanala çıkıp “Bilmemkimle hakikat saati” programında gözükücektim. Diğer kanallar beni kaçırmasın diye eve helikopter yollıycaklardı. Ben anlaştığım kanal yolladı zannedip yanlışlıkla başka kanalın helikopterine binmişim. İşler karıştı tabii, ilk anlaştığım kanal bana “oro.pu, dolandırıcı, çocuk hırsızı ve zührevi hasta” dedi, bindiğim helikopterin sahibisi olan kanal ise “Kader kurbanı mağdure, yetim, vitamin eksikliğinden ciğer hastası” diye yayın yaptı. Helikopteri olmayan bi başka kanal memlekete gidip üvey babamı buldu, adamı haber genel yayın yönetmeninin cipine bindirip İstanbul’a getirmeye çalışırlarken, Gebze yakınlarında daha başka bir kanalın servis aracı tarafından sıkıştırılan cip şarampole...
- Burada dur Gülşok. Kamuoyunu bilgilendirmek maksadıyla görevini yapmaya çalışan medya camiasını, gözünü raiting hırsı bürümüş birkaç çürük elmadan yola çıkarak “tu kaka” ediyormuşuz, kadir kıymet bilmiyormuşuz anlamına gelmesin. Beş parmağın beşi de bir değil Gülşok. Bu gün Susurluk Skandalı’ndan başlayarak birçok karanlıkta kalmış olayı aydınlatan etik sahibi medya çalışanlarını tenzih ediyoruz, etmeyelim mi, bırakalım bazı şeyler karanlıkta mı kalsın Gülşok? Hem bu aslında bu çürük elmaların da içlerinde birkaç çürük elma var diye çürük elmaların hepsine birden...
- Hay aklıma sümküriyim Sururi. Ben de seni sağlam bi ayakkabı zannetmiştim. Halbuki ciddi manyakmışın. Astronot lafı geçse “astronot camiasındaki çürük elmalar” diye başlıyo herif. Salaklık bende, her yerde birer ikişer derken, ortamlar komple çürük elmaya kesmiş, sağlam adamı nerden bulucaksın. Olmaz Sururi, ayrılalım anam biz. Hayır sen manyaksın diye değil, bu aleme doğucak çocuklarımıza yazık, o bakımdan.
- Evet biraz manyamış olabilirim Gülşok. Umutsuzluğa kapılıp hafiften kafayı sıyırmış olabilirim, elimde değil, gereksiz bir bant kaydı gibi konuşuyorum, doğrudur. Fekat, olup bitenlerden korkup sinmemek lazım. Tam tersine en az çürük elmalar kadar gözü kara, bitmez tükenmez bir yaşama hırsıyla hayata saldırmamız gerekiyor. “Biz de varız” deyip geriye kalan sağlam elmalarla saf tutmalıyız. Şimdi gel saadet içinde bir yuva kurup murâdımıza erelim. Bak biliyosun böyle durumlarda, yani murâda erilince, gökten üç elma düşer. Bu üç elma da çürük olucak diye bişey yok ki kardeşim. Yaa dur gitme Gülşok yaa, naapiyim elimde değil, benim manyaklığım da bu. Manyakların arasında da dürüst manyaklar vardır, yok mudur Gülşok? Birkaç kendini bilmez manyak yüzünden bütün manyak camiasını şeedemezsin. Beş parmağın beşi de bir mi? Hepimiz mi delirdik yani, hepimizi tenzih ederim ooek... (Atilla Atalay)