6 Ocak 2010 Çarşamba

SIKILHAN: KALABALIKLAR PRENSİ

- Allo, Sıkılhan, evet, annen ben. Bir süre daha gelemiycez baban yılbaşında gittiğimiz sanatçılı otelin sanatçısının sevgilisiyle dalaştı. Ben de dönüşte arabalıvapur sırası yüzünden çıkan bir kavgaya karıştım. Tam evin önüne gelmeyi başarmıştık ki, baban apartmanın garaj kapısınının önünü kapatan bir Doblo aracın sahibiyle tartışmaya başladı. Doblo’cu hırsla aracını geri çekerken kuruyemişçinin teşhir amacıyla kaldırıma çıkardığı aşurelik buğday çuvallarıyla leblebi kavurma makinasına çarpıp devirdi, dükkan sahibinin memleketlisi olduğu ileri sürülen şahıs ya da şahıslar, Doblocu’yu bıçakladı, bizi şahit yazdılar...
- Çok kalabalıksınız bütün bunlar o yüzden oluyo.
- Tam tersi, kalabalık diiliz çocuğum. Evet değiliz, hayır. Ben burda Sayın Tayyip Erdoğan’a hak veriyorum. Daha kalabalık olmamız lazım. Şimdi biz üç gürbüz çocuğu olan bir aile olsaydık, siz bizim araçtan fırlayıp Doblocuyu, arabalıvapur sıramızı gasp eden jipli öküzü, hatta sanatçılı otelin sanatçısının mafyoz sevgilisini sopa ve tornavidalarla dürtmek suretiyle bize yaşam alanı açabilirdiniz.
- Tek çocuk tek tabanca da yeterli olabilir. Kurşun saçarım üzerlerine...
- Tek tabanca olmuyo işte. Üç tane olsanız baban arabayı parkederken, yola fırlayıp biriniz trafiği keser, öbürünüz esnafın tükkan önü kapanmasın diye yola dizdiği damacana, hevenk, kaya parçası gibi çeşitli objeleri çeker, öbürünüz babana “gel gel gel... hop kal öyle, şimdi az sağ yap, tam kır” şeklinde komutlarla yardımcı olur; ben ise o sırada çoktan araçtan inmiş kuruyemişçiden 250 gram organik kaysı kurusu alıyor olurum.
- Aslında yedi kişi daha iyi oluruz. Hatta yedi cüce... Hem bir Doblo arabaya daha kolay sığarız hem de manevra kabiliyetimiz artar. Dağılırız kültür başkentine, sırtsırta veriririz, yakında eczaneler kapanıyo bissürü boş dükkan çıkar, hepimiz ekmeemize bakarız, yedi toki dairesi, yedi doblo...
- Mizah bu değil açık net sööliyim Sıkılhan. Diil çocuğum, evet... Yedinize birden ceza veriyorum, odanıza çıkın gencadamlar!

* * *

- Alo Sıkılhan, dostum nasılsın Enes ben... Alo... Cevap ver yaa, emeğe saygı lütfen... Alo... Sıkılhan ben gaza gelip bir eşeklik ettim dostum, başım fena belada. Şu an Cola Company’nin Koruma Müdürü Emekli Başkomser Şadan Turbaturel’in bana verdiği tek telefon hakkını kullanıyorum. Kendisi Ticared sevdalısı, serbest piyasa ekonomisine inanan, hakikaten sivil bir insan, fakat aramızda bir tatsızlık oldu.
- Nooldu adamın kafasını Tüccar Ebu Hüveyye kıssalarıyla mı düdükledin.
- Artıkın sivil bir ortamdayız, demokraasinin beşiği olduk biliyosun. Cola Company’nin kozmik odasına girip adeta bir sır gibi saklanan gazlı içecek formülünü ele geçirerek, sivil ve rekabetçi bir ortamda ticared etmekti maksadım... Artık hiçbir sır kalmasındı, edelimdi ticared. Taşeron şirket kurup ihale alalım, bir havuzda para birikdirip yeni Enes Binsatarlar yetiştirelim idi. Kapansın idi kozmik odalar, yerlerine ikna odaları kurulup herkeş ticarede ikna edilsin idi...
- Benim konuyla ilgim ne... Bizim evde kozmik sır olarak bi tek ananemin kalburbastı tatlısının tarifi var. Onu da önümüzdeki bayram büyük gelinine açıklıycakmış...
- Yaa şimdi şööle ben Cola’nın Cozmic odasının kapısında Şadan Abi’ye yakalanınınca kendisini beni salması için ikna ettim. “Birlikte ticared ederiz yaa Şadan” dedim. Şimdi bi miktar nakid takdim edicem kendisine de... Üzerimde yok sen bana biraz getirisen beraberce ticared hayatına atılıcaz. Unutma esnafa yardım eden, ticarede yardım eder. Bir kerresinde ünlü Tacir Ebu Hüveyye hurma işinde bir mıktar nakit sıkıntısına düşmüş. Ihbıkâbad Esnafından yardım isterim düşüncesiyle çarşıya varmış, devesini bağlayıp şehremini otopark değnekçisine ücretini ödedikten sonrağ... Alo... Alo, kapadın mı Sıkılhan... Sivil değil misin lan sen, aloğ... Ticarede karşı mısın... Aloğ, çokgizli ipna!

Bu haftaki Leman Dergisi'nden